İslam hukukunda yer alan, "Zarurat-ı Diniyye" ve "Zarurat-ı Hamse" adıyla bilinen beş temel ilk vardır ki bunlar can, din, akıl, mal ve nesildir. İslam fıkhında da geçen ve uzunca konu edilen bu kavramlar aslında muhafaza edilmesi gereken beş temel haktır.
Bu hakların muhafaza edilip gözetilmediği bir düzende adaletten, kalkınmadan vb. tüm argümanlardan bahsetmek asla mümkün olamaz.
Tüm ülkece 28 Şubat dönemini her yönüyle masaya yatırdığımız şu günlerde, ‘çok şükür yasaklar kalktı, ülkemiz sahili selamete çıktı’ şeklinde düşünen çok insanımız vardır elbette.
Evet, o döneme kıyasla yeterli olmamakla beraber, hak ve özgürlükler anlamında büyük adımlar atıldı, bu inkâr edilemez.
Fakat, tekrarında fayda olduğu için tekrar etmiş olalım; marufun ve marufa götüren yolların önündeki birçok yasak kalkmış olsa da, münkerin ve münkere götüren yolların önünde de bir engel göremiyoruz ne yazık ki!
Bilakis maruf ehlinin rehavetini ve zevk ehlinin sefahatini fırsat bilip sinsice ülkenin tüm damarlarında dolaşmaya başlayan, sınırsız-engelsiz bir münkerat hakimiyeti almış başını gidiyor.
Yukarıda korunması gereken beş temel haktan söz etmiştik; bunlardan can ve mal emniyetinin durumu ortada. Asıl değinmek istediğimiz ise din, akıl ve nesil emniyetinin durumu.
Görmek isteyen için tablo çok net!
Bugün ülkemizde, din, akıl ve nesil emniyeti büyük tehlike altındadır!
Ama buna rağmen dünyamızı, ahiretimizi imar ve inşa edecek dinimizin muhafazası bir tarafa, şeytan ve dostlarınca muhasarası söz konusudur.
Maalesef hâl böyleyken din olmadan milletin dirliği ve birliği hayalî kurulmakta.
Aynı şekilde bugün akıllar münkeratın işgali altındadır..
Oysa insanı diğer canlılardan ayıran en önemli özellik akıl ve irade özelliğidir hiç kuşkusuz.
Akıl sayesinde insan, idrak etme ve buna mukabil ortaya sağlam bir irade koyma gücüne sahip olur.
Fakat akıl emniyeti sağlanmayıp akıllar dumura uğrayınca, idrak ve irade devre dışı kalarak, irade gücü bir güç olmaktan çıkıp, hayat sahasında kendine asla yer bulamayan bir oyuncu misali, yedek kulübesinde pasif ve atıl bırakılır.
İrade ve irade gücünün olmadığı zeminler ise toplumlar için daima itikadi ve ahlakî anlamda kaygan ve tehlikeli zeminlerdir. Bu nedenle akletmeyen toplumlar, iradelerini kaybedince eşreften esfele doğru hızla yukarıdan aşağılara doğru kaydıkça kayarlar...
İtiraf edelim, günümüzde böylesi topluca kayışlara şahit olmuyor muyuz?
Bu durumda nesil emniyetinden bahsetmek mümkün mü!?
Her yeni çifte dört çocuk tavsiyesiyle neslin muhafazası mümkün olmuyor maalesef!
Çok abartıp, acımasızca eleştirdiğimizi düşünen olabilir. Fakat soralım; Allah aşkına yeni nesil nasıl bir dünyaya doğuyor, farkında mıyız?
Ortada inkâr edilemez vahim bir tablo var, her yerden(!) farklı görünebilir ama bizim baktığımız yerden böyle görünüyor...
Din emniyetinin olmadığı, akıl emniyetinin sağlanmadığı, neslin sadece nicelik bazında korunup, nitelik bazında muhafaza edilmediği bir dünyaya doğuyor yeni nesil...
Her yere münkerin taşları sınırsız imkânlarla yerleştirilmişken, marufun gülleri kısıtlı imkânlarla nasıl yeşersin, aklıselim sahibi dindar nesil selamet içinde nasıl yetişsin?
Tüm bu hakikatlerin ispatı için öyle derinlemesine hazırlanmış belgelere ve istatistiki verilere gerek yok...
Bir ülkenin hakikatini o ülkenin takip edilen TV programları, dizileri, sokakları ve sokaklarda kullanılan basit ve bayağı jargonu fısıldar, duymak isteyen için!
Yine o ülkenin süfli gündemlerle heba olan, hayatını haz ve hız eksenli kurgulayan, anneyi aşçı babayı garson gibi gören menfaat odaklı, sabırsız ve sınırsız gençliği de haykırır, işitmek isteyen için!
Halâ bu acı durumu görmek istemeyen için ise, işte en açık örnek...
Dünyada kullanma sırasında 3. ülke olduğumuz tik tok gerçeği ve onun gölgesinde yetişen, duyguları, inançları an be an değişen ülkemizin şipşak gençliği...