Toplumsal Endişe: Aile Eğitimi

Gittikçe bozulan, ilahi değerlerden uzaklaşan bir asırda yaşıyoruz. Sürekli insi ve cinni şeytanların tasallutu altında savunma pozisyonunda olmak, yargımız olmuş.

Gittikçe bozulan, ilahi değerlerden uzaklaşan bir asırda yaşıyoruz. Sürekli insi ve cinni şeytanların tasallutu altında savunma pozisyonunda olmak, yargımız olmuş. Değişen değerler dünyasında değişmeden değerlerini muhafaza etmek, başlı başına bir imtihan, elde kor bir ateş gibi.

Kültürel ve sosyal açıdan erozyona uğrayan toplumumuzda var olma mücadelesi veren Müslüman, ne yapmalı, nasıl davranmalı, ayakta kalma mücadelesini nasıl vermelidirı

Öncelikle ferdin, toplumun teşekkül ettiği en küçük birim olan aile mefhumunu ve yapısını, inancına göre şekillendirme azmi içinde olması en doğru olanıdır. Zira parçalardan mürekkep olan bütün, parçaların farklılaşmasıyla anlamını yitirir. Her Müslüman fert, ailesini Müslüman toplumuna Müslüman bireyleri olarak yetiştirme sorumluluğunu üstlendiğinde, değişim erozyonu güçlü bir direnişle karşılaşır. Böylece uzun vadeli de olsa sağlam ve Müslüman bir toplumun inşa süreci başlar.

Demek ki meyvesi Müslüman bir toplum olan bu inşa mühendisliğinin yuvası ailedir. Aynı çatı altında anne-baba, çocuklar, varsa büyükanne-büyükbabadan müteşekkil topluluk… tıpkı bir gemi misali. Babayı kaptana, anneyi yardımcısına, çocukları yolculara, denizi toplumdaki egemen ahlaka, zaman zaman ortaya çıkan dalgalar ve bozulan havayı da sosyal ve kültürel yozlaşmaya benzetebiliriz.

Bu durumda üzerinde durulması gereken şey; aile gemisini en olumsuz havalarda dahi batırmadan sahil-i selamete çıkarmaktır. Kimi zorluklar yaşanabilir, kimi zaman azgın dalgalar kamaramıza / evimize kadar girebilir. Fakat önemli olan azimle, sabırla, sebatla ve “eğitim”le o azgın dalgalara direnmektir.

Müslüman ebeveyn ailesi hususunda inancının endişesini yüreğinin derinliklerinde yaşamalıdır. “Ey iman edenler! Kendinizi ve aile halkınızı öyle bir ateşten koruyun ki, yakacağı; insanlarla taşlardır…” (Tahrim: 6) ilahi emrini aklından çıkarmamalı, nasıl bir ilahi mükellefiyet altında olduğunun bilincinde ve sorumluluğunda olmalıdır. En büyük eğitimci olan Sevgili Peygamberimiz aleyhisselatü vesselamın şu sözünü unutmamalıdır: “Çocuklarınıza ve ev halkınıza hayır öğretiniz ve onlara edep ve terbiye (eğitim) veriniz.”

Asrımızda yaşanılan değişim erozyonuna karşı direnişimiz, bu kutsal sözde formülize edilmiştir. Hadisteki kelimelere bir daha bakalım: “Çocuklar + ev halkı+ hayır öğretmek= Edep + terbiye. Zaten aile de, tanımı itibariyle bu formülü içselleştirmiş bir yapıdır.

Bu küçük yapı öyle bir çekirdektir ki, içinde İslam toplumunun tüm programını ve fihristesini barındır. Filiz vermediğinde bir felakete sebep olabilir. Filiz verdiğinde de, onu esen yele ve zararlı otlara / haşerelere karşı korumak gerekir. Bu görevle vazifeli olan kaptan ve yardımcısıdır. Yani ebeveynler…

Aile eğitiminde belirleyici rol, fıtratla da irtibatlıdır. Yani çocuk erkek ise baba, kız ise annenin terbiyeciliği/eğiticiliği daha etkin olur.

Fakat bu konuya geçmeden önce bir hususa açıklık getirmek öncelik taşır: Eğiticinin kendisi… Biraz önceki ayette, “kendinizi” diye geçen kelime dikkatleri celb etti mi acabaı Yani eğiticinin kendisi donanım ve birikim sahibi olmalı; bunu kendi hayatında da ateşten kurtuluş için bir vesile-i necat yapmalıdır. Daha açık bir ifadeyle, vereceği eğitim için somut bir örneklik göstermeli, kal dilinden çok hal dilini konuşturmalıdır. Söylediğini yaşayan bir baba veya annenin (ebeveynlerin) ailedeki çocuklar üzerindeki etkisi tartışmasızdır. Zira bir örnek, bin nasihate eş değerdir. Zıddı da aynı paralelde toplumsal tahribata katkıdan başka bir şey olamaz.

Demek ki ailemizin İslamileşmesi için öncelikle ebeveynlerin bilgi, birikim ve uygulama düzeyi önemlidir. Çünkü ahlak ve terbiye rastgele / kuralsız olursa bu, bataklıkta gül yetiştirmeye benzer.

Birer Müslüman eğitimci / terbiyeci olan ebeveynler, aile fertlerine “Kur’an ve sünnet” ışığında yol gösterir ve bir şahsiyet aşılamaya çalışırlar. “Yemin olsun sizin için Allah’ı ve ahiret gününü arzu edenler ve Allah’ı çokça ananlar için, Allah’ın Resulünde pek güzel bir örnek vardır.” (Ahzab/21)

Yüce Allah, eğiticilere ‘örnek şahsiyet, model insan ve en büyük yol gösterici’yi işaret ettikten sonra, eğiticilerin yükü daha bir hafiflemiştir.

İyi bir eğitici nasıl olur? Çocuklarla nasıl bir iletişim ve eğitim içinde olmak gerek? Müslüman bir nesil inşa etmenin yolu, usulü nedir? Tüm bu ve benzeri soruların cevabını eğiticiler/ ebeveynler, “en güzel örnek” şahsiyet olan peygamberimiz aleyhissalatu vesselamın hayatında bulabilirler. Zira O, en güzel örneklik hususunda ilahi bir işaretle bize gösterilmiştir. En iyi kul, en iyi öğretici ve en iyi eğiticidir aynı zamanda.

Üvey çocuklarından Ömer b. Ebi Seleme elini yemek kabının içinde dolaştırdığında kızmamıştır “Ey çocuk! Besmele çek; sağ elinle ve önünden ye” diye nebevi terbiyeyi yumuşak söz ve hikmetle vermiştir. Ömer b. Ebi Seleme de daha sonra hep öylece yemiştir.

Ahzab süresi 2’nci ayetin mahiyetindeki örneklik; hem eğitici, hem eğitilen hem de ideal aile içindir. Ferdi bazda iyi bir insan olmaktan çok, iyi bir mümin olmak; toplumsal bazda da Müslüman bir toplum inşa etmek gözetmek hedeftir. Bu hedefi gözetenlerin üç özelliği göze çarpar:

Allah’ı çokça anarlar,

Allah’ı arzu ederler,

Ahiret gününü arzularlar.

Allah’ı çokça ananlarda, Allah’a karşı bir arzu olması kadar doğal ve tabii bir sonuç olamaz. Hesap verme endişesi, Ahiret gününü arzulayanları “dosdoğru ve iyi bir mümin” olma yolunda terbiye etmiş, eğitmiştir. Bu kişilerin dünya hayatları zapt u rapt altında ilahi rızaya endeksli geçmiştir.

Eğitici anne / baba bu tablonun insanları olduğu zaman aile bireylerinin de Müslüman şahsiyet olması inşaallah uzak değildir. Zira meyveye durmuş ağaç, iyi bir bakım ve tevekkülle muamele görmüştür.

Buraya kadar üzerinde durduğumuz unsur, “eğitici şahıs ve eğitici şahsın niteliği”ydi. Şimdi de bir diğer unsur olan “çocuklar” faktörüne bakmalıyız. Zaten hadis-i nebeviden çıkarttığımız formülde bir unsur da çocuklar değil miydiı

Bir yıl sonrasını düşünüyorsak buğday, on yıl sonrasını düşünüyorsak ağaç, yüz yıl sonrasını düşünüyorsak “insan” yetiştirme hedefini uygulayacağımız zemin, çocuklardır. Bir bakıma atiyi inşa etme projesi de diyebiliriz buna.

Doğumdan itibaren başlayan bir terbiye sürecinin itina isteyen birçok evreleri vardır. Güzel dinimiz İslam, bu evrelerin hepsinde aktif bir şekilde ebeveyne sorumluluk yüklemiştir. Çünkü şekil verilecek olan hamura, “Ahsen-i takvim” üzere “Ahsen-i hulk” (en güzel ahlakı) da vermek zaruridir. Yani maddeye ruh veren manayı, ihmal etmemek gerekir.

Bu sebeple çocuğun yaratılışı temiz olsun, kişiliği bozulmasın diye Müslüman ebeveynlerin dikkat edecekleri en önemli husus; helal ve harama dikkat meselesidir. Öncelikle kendileri haramdan ictinap edecekler. Sonra da çocuklarına haram yedirmemeye azami dikkat gösterecekler.

Doğumuyla kulağına ezan ve kamet okumak, tahnik yapmak, isim koyarak akika kesmek, sünnet etmek, konuşmaya başladığında da kelime-i şahadet telkin etmek 0-6 yaş arası çocukların karşılaştığı ilk İslami eğitim ve terbiye şeklidir. Küçük görülmemeli ve bu sünnetlere özen gösterilmelidir. Çocuğun fıtratına çalınan maya niteliğinde olan bu sünnetler, onun kişiliğini İslamileştiren faktörlerdir. Zira Nebi aleyhisselam doğan her çocuğun İslam fıtratı üzerinde olduğunu, fakat anne ve babasının telkinlerine göre dininin şekilleneceğini ifade etmiştir.

Müslüman bir anne-baba bu doğrultuda Peygamberimiz aleyhisselat ü vesselamın şu düsturunu, evlatlarına eğitimleri boyunca aşılamaya çalışmalıdır: “Çocuklarınızı şu üç hasletle terbiye ediniz! Peygamberinizi sevmek, Onun ehli beytini sevmek ve Kuran-ı Kerimi okumak…”

Eğitimleri boyunca dikkat edilecek etmenleri; maddi ve manevi etmenler diye iki boyutta düşünmekte fayda var.

Maddi etmenlerin başında özellikle çevre faktörü ihmale gelmez. Yakın veya uzak olması fark etmez. İslami olmayan her çevre, ruhi yozlaşmaya davetiyedir. Hiçbir edep ve terbiyesi, ahlak ve fazileti olmayan çevrenin tahribat boyutu çok yönlüdür. Bu çevrenin söz konusu ahlakını almış arkadaş kitlesi daha bozguncudur.

Hele okul arkadaşlığı ebeveynlerin takibatı altında olmak durumundadır. Meşhur tıp doktoru İbn-i Sina’nın şu tespiti her asırda yerinde bir gözlemdir: “Çocuğun diğer çocukların bulunduğu okulda arkadaşlarının edep ve terbiyesi güzel olmalı. Beğenilen adet ve gelenekleri yaşayanlar bulunmalıdır. Çünkü çocuk en fazla beraber okuduğu arkadaşlarından etkilenir. Onların tesiri altında kalır ve onlarla sıcak ilişki kurar…”

Yaşamasak bile olumsuzluklara karşı çocuklarımızı ahiret bilinci, İslami ahlak, doğruluk ve namaza alıştırmakla korumalıyız. Her camiye gidişimizde yaşı küçük dahi olsa elinden tutup götürmek, namazın kötülüğü engelleyen bilincini çocuğa yerleştirmek, ebeveynlerin önde gelen görevidir. Yalanın, hilenin, sır tutamamanın, İslami ahlaktan mahrumiyetin neler doğurabileceği aşikârdır. Yaşantısıyla ailesine yönelik örnek teşkil etmeyen ebeveynlerin topluma ektiği tohum, ölü tohumdur. Yeşermez; yeşerse de fıtrata ters, şekilsiz ve biçimsiz olur. Yani isyan ve masiyetle yoğrulur.

Manevi etmenlere gelince, ruhi bozukluğa sebep olabilecek faktörleri sıralayabiliriz. Bunlardan aile içi olanının en kötüsü televizyon, internet gibi işitsel ve görsel aletlerin tahribatıdır.

Ebeveynler belli bir disiplin ve otokontrolü çocuklarına kazandırmadıklarında, birçok zararlara uğramaları kaçınılmazdır. Hâlbuki söz konusu ayetler ve hadisler ışığındaki İslami eğitim metodu, Müslüman ebeveyne rehberlik edecek en güzel yolda değil, batının dumuruna uğramış ve ifsad edilmiş taklitçi kişiliğimizdedir. Çünkü Allah’ı anmaktan ve arzulamaktan uzak, aileyi gözetip çocukları eğitmekten bihaber, çevre ve ruhi faktörlerin eğitimdeki fonksiyonlarını hiç tefekkür etmeyen bizlerin, gül bahçesine bahçıvanlık yapma iddiası havada kalacaktır.

Bu vesileyle ilahi yönlendirmeyle “en güzel örnek” olan Allah’ın Resulü aleyhisselatü vesselamın her açıdan örnekliği, Müslüman için her iki cihanın saadet kaynağıdır. Bu saadet kaynağından doya doya faydalanmak dilek ve temennisiyle…

İnzar Dergisi

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

İslam Ve Kuran Haberleri

Rahmet ve mağfiret dolu "üç aylar" başlıyor
Yılbaşı kutlamaları ve şans oyunları haramdır
2025 hac kayıtları 15 Kasım'a kadar yapılabilecek
"Gıdada haram ve helale dikkat edilmemesi toplumsal çöküntüye neden olur"
Kazasının olup olmadığıyla ilgili şüphesi bulunan kimsenin durumu