Hem Pkk, hem de devlet, toplumsal yıkımın yaşandığı bu dönemde, mağdur olan halkımız için maddi ve manevi varlıklarını ortaya koyan İslami kesime yönelik, artık yeni bir dil ve pratik geliştirmelidirler. Yıkımın olduğu yerde, “bağrı yanık anne felsefesi” ile yaraları sarmak için çırpınan bu insanlar için, kronikleşmiş tavır ve söylemlerden vazgeçmek gerekir.
Devlet, özellikle toplumsal inşa sürecinde, hayati role sahip bu kişi ve kurumları yok saymaktan vazgeçmelidir. Sebebi ne olursa olsun, bu kesimin yok sayılmasının anlaşılabilir bir tarafı yoktur. Kendilerini İslam'a ve insanlarımıza, Hakka ve halka adayan bu insanların yok sayılmasının iyi niyetle izah edilir bir tarafı yoktur. Yeniden inşa sürecinde, yine eski hatalarda inatla ısrar etmek yanlıştır. Geçmişte bu kesimin dışlandığı ve yok sayıldığı süreçler, hüsranla neticelendi. Halkımız hayal kırıklığına uğratıldı.
Operasyonların sonlanması veya hafiflemesi sonrası, şehirlerin inşası konusunda nasıl bir yolun izleneceğinin ipuçları ortaya çıkmaya başladı. Özellikle iktidar içerisindeki bazı şahısların ve kliklerin tesiri ile, Kürdistan'ın gerçeği ve en önemli aktörlerinden birisi olan İslami kesimin muhatap alınmaması ve yok sayılması hastalığı devam ediyor. Öyle görünüyor ki, inşa sürecinde İslami kesimden toplumsal tabanı olmayanlar ile hükümete biatlı kesimler, İslami kesimi temsilen ön plana çıkarılacaktır. Sembolik olarak atılacak böyle bir adımın, ne denli sadra şifa olacağı kuşkuludur.
Söylem ve pratiği ile toplumun harcı ve çimentosu olan kesimlerin niye yok sayıldığının, toplum vicdanını tatmin edecek bir açıklamasının yapılması gerekir. Böyle tatminkâr ve makul bir izahın olmadığı bir hakikattir.
Şehirler imar edilirken, büyük bir rant çarkı oluşturulacak ve buna muhalefet edecek ve yanlışları haykıracak, adil bir duruş ortaya koyacak insanlar istenmiyor.
Pkk'ye yakın duran veya ürken kesimlere her anlamda saha açılacak ve şehirlerin imarı, aslında Pkk için büyük bir rant kaynağına dönecektir. Yeniden inşa için adeta şehirler bile gözden çıkarılırken, izlenecek basiretsizce politikalar yüzünden, yeni süreç, beraberinde apayrı devasa sorunlar getirecektir. O zaman bu sorunları çözmek için ne yapacaksınız acaba?
Kısacası, hükümet, toplumsal barış ve mutabakatın teminatı olan İslami kesimlere, “cüzzamlı muamelesi” yapmaktan vazgeçmelidir. Hükümet içerisindeki art niyetli insanların kin ve ihtirasları, hükümetin gözünü bağlayan basiretsizliğe dönüşmemelidir. Çözüm sürecinde, memleketi felakete sürükleyen bu danışman ve bürokratların durumu, “karganın kılavuzluğuna” benzemektedir. Aynı yanlışlar tekrarlanmamalıdır. Biz, halkız ve sorunlarımızın, bizleri temsil eden kurum ve şahıslarla görüşülmesini istiyoruz. İstikbalimiz, nefis ve ihtiraslarının esiri olmuş bazı bürokratların kurbanı olmamalıdır.
Pkk'ye gelince; artık dindarları görünce, “kırmızı görmüş boğaya dönme” sendromundan vazgeçmelidir. İslami kesim ve İslam, bu toplumun bir realitesidir. Herkes gibi Pkk de bu gerçeği kabul edip despotluk sevdasından vaz geçmelidir. Firavunluk taslayan hiç kimse iflah olmamıştır. Kendilerini dev aynasında gören zavallı mütekebbirler, ayna kırılınca ne kadar aciz oldukları gerçeği ile yüzleşmek zorunda kalmışlardır. “Zurnanız kırılmadan” kendinize gelin ve “deli dana” ayaklarını bir kenara bırakın. Nice mütekebbir filler, küçücük ebabiller karşısında hezimete uğramış ve kibirlerinin kurbanı olmuşlardır.
Düşman olarak gördüğünüz şahıs ve kurumlar, bu toplum için bir fırsattır. Yeni inşa sürecinde bu kesime yönelmek yerine, bu insanların vizyonundan istifade etmeye çalışın. Hak ve özgürlükler noktasında, adaleti ayakta tutma misyonunu düstur edinen bu kurum ve yapılar, toplumun her kesiminden insanlar için bir fırsattır.
Pkk'nin içerisinde bulunmuş olduğumuz bu kaotik ve kritik süreçte, dindar kesime dönük hasmane tavırlar geliştirmesi, istenmeyen sonuçları beraberinde getirebilir. İslami kesim, toplumsal barış ve mutabakatın sigortasıdır. Kullandığı dil, sahada geliştirmiş olduğu pratik; bu kesimin, halkların barış ve kardeşliği için bir köprü olduğu gerçeğini ortaya koymuştur. Toplumsal anlamda bu denli önemli bir misyona sahip olan kurum ve şahsiyetlerin hedef alınmaması lazımdır. Tersine, toplumsal çatışmaların son bulması, toplumsal barış ve imar anlamında, bu kesimlerin sahip olmuş olduğu potansiyelden istifade edilmesi lazımdır. İslami kesimin en önemli hassasiyetleri; temel insan hakları, adalet, özgürlük, kardeşlik, toplumsal imar ve istikrar kavramları etrafında yoğunlaşmaktadır. Bu kavramlar, toplumun her kesiminden insanları ve kurumları ilgilendiren kavramlardır. O halde toplumsal inşanın anahtarı olan bu kavramlar konusunda İslami ve evrensel bir perspektif sunan kurum ve kişiler, inşa ve imar sürecinde yerlerini almalıdırlar. Halkın içerisinden gelen, İslami ve insani kaygılar dışında hiçbir hedefleri olmayan insanların önü açılmalıdır.