Bütün peygamberler geldikleri toplumları akla, fıtrata, Allah'ın dinine davet etmiştir. Bu davet, salt bir çağrı, teori ve nazariyelerle sınırlı kalmamış, hayatlarının her alanında karşılık bularak pratize edilmiştir. Bu değişim ve dönüşüm tedrici bir yolla, ıslah, devrim ve inkılaplarla birlikte tekâmüle doğru yol almıştır. Bu dönüşüm ve tekâmül süreklilik ve daimilik arz etmiştir. Bunun karşılığında şeytan ve avanesi de insanoğlunu fıtrattan koparmaya, Allah'ın davasından uzaklaştırmak için ha bire uğraşmaktadır. Peygamberler ve takipçilerinin değişim ve dönüşümü olumlu, müspet iken; şeytan ve avanesinin ise menfi ve zararlı bir değişimdir.
Allah Teâlâ toplumların ahlaki, siyasi ve ekonomik açıdan değişimlerini fertlerin değişimine bağlamıştır.
‘…Herhangi bir toplum tutumunu değiştirmedikçe Allah onun konumunu değiştirmez...' (Ra'd: 11)
‘…Bir kavim (toplum), kendinde olanı değiştirinceye kadar Allah, ona nimet olarak bağışladığını değiştirici değildir…' (Enfal: 53)
Bu müspet ve menfi güçler, olanca güçleriyle fert ve toplum üzerinde çalışır ve dönüştürmeye çalışırlar. Bu değişim; toplumları ahlaki, ibadi, ekonomik, siyasi, ictimai sorun ve bu sorunlara getirdikleri çözümlerden giyim ve kuşama kadar etkiler. Başarılı olduğu oranda fert ve toplumları kendisine benzetir. Bu değişim ve dönüşümü anlamak için İslam öncesi Arabistan ile İslam sonrası Arabistan'ı; Müslüman olmadan önceki Ömer ile Müslüman olduktan sonra, Faruk olan Hz. Ömer'i kıyaslamak yeterlidir. Ekonomik açıdan sanayi devrimi öncesi ve sonrasını, petrolün bulunmasıyla insanoğlunun kullandığı alet ve gereçleri kıyaslamak, var olan değişimin ölçülmesi açısından yeterlidir.
Bütün bunları anlatmamın sebebi şudur: Malumunuz son yıllarda her Nisan ayında Türkiye'nin doğusundan başlayarak her tarafa yayılan Kutlu Doğum ve Mevlit etkinlikleriyle seslerini duyuran Peygamber Sevdalıları'nın çalışma ve gayretleri…
Diyarbakır'da düzenlenen bu yılın en görkemli programını izlemek için hafta sonu Diyarbakır'daydım. Program 13.30 başlayacak olmasına rağmen 11'de alana gittim. Caddeler meydana erken gelmek isteyen insanlarla dolu idi. Gördüğüm manzara ve görüntüler beni hem duygulandırdı, hem gelecek için umut verdi, hem de yaşanılan değişim ve dönüşümü gözler önüne serdi.
Okuma yazması var mı yok mu onu da kestirmek güç olan teyzeler, yerel kıyafetler içerisinde alınlarına Arapça yazılı olan ‘La ilahe illallah Muhammedur- Resulullah' bandajını bağlamış, eline tevhid bayraklı sopaları almış ve salavatlarla meydana doğru ilerliyorlar.
Sabahın erken saatlerinde bayram heyecanıyla sırf ilahi okuyan kızlara özendiğinden dolayı onların giydiği elbiseyi özel olarak diktiren küçük kız çocukları büyük özenle hazırlanmışlar, alınlarına bandajlarını bağlamış, ellerine bayrak ve flamalarını almış bir şekilde anne ve babalarıyla birlikte meydana akıyorlardı.
Diğer taraftan bizim bölgenin esmer tenli, pala bıyıklı tabiri caizse koca koca adamlar hiç üşenmeden, çekinmeden alınlarına tevhid bandajlarını bağlamış bir şekilde meydana doğru salavat ve tekbirler eşliğinde ailece ilerlemeleri vardı, gerçekten görülmeye değerdi.
Daha önceleri ‘tekbir' kelimesini pek kimse bilmezdi, bilenler de; işte siyerde veya tarihte kalmış bir kelime olarak algılar ve bilirdi. Alnına bandaj bağlamak, tevhid bayrağını eline almak, Mevlit için başka uzak şehirlerden, ülkelerden kalkıp Diyarbakır'a gelmek, marşlar, salavatlar ve tekbirler eşliğinde etkinlik yapmak, halay çekmek, toplumumuzun yabancı olduğu hallerdi. Bu tür manzara ve görüntüler hayal dahi edilemeyecek durumlardı. Ama elhemdulillah Peygamber aşkı, bereketi ve ihlaslı çalışma bunu yaptırdı. Bundan memnun olan, hoşnut olanlar olduğu gibi hoşnut olmayanlar da vardır. Ki böyle olması da gayet normal ve sünnetullahın bir gereğidir. Hemen ertesi gün Adana'da bu tür organizasyonları yapan Peygamber Sevdalıları'na toplamda 140 yıl ceza verilmesi bu hoşnutsuzluğun ifadesi, değişimin önünün kesilmesi yönünde verilmiş bir karar olarak algılanmalıdır. Bu toplum üzerinde çalışan, değiştirme ve dönüştürmekle kendisine benzetmeye çalışan menfi ve şeytani güçlerin varlığı unutulmamalıdır. Buna karşı set olmak ve engellemek, şeytani ve ifsadî planlarını akim bırakmak Peygamber Sevdalıları'nın asli görevidir.
Toplumun tüm ana ve kılcal damarlarına girmek, gerekli plan ve programları yapmak ve bunları hayata geçirmek zorundadır.
Ne mutlu Peygamber Sevdalıları'na ve onların yolundan gidenlere...