Arabuluculuk uygulamasının taraflar arasındaki hukuki anlaşmazlıkların mahkemelere başvurulmadan çözülmesini amaçlayan bir uygulama olduğunu belirten Hukukçu-Yazar Hüseyin Kurşun, arabuluculuk uygulamasının toplumun örf ve adetlerinde var olduğunu ve toplumsal uzlaşı ile barış kültürü açısından da çok önemli olduğuna dikkat çekti.
Devletin ve adliyenin soğuk elinin tarafların arasına girdiği zaman sorunların çok farklı boyutlara gelebildiğini belirten Kurşun, özellikle boşanma davalarında taraflar arasında husumete varacak kadar sorunlar oluştuğunu söyledi.
Arabuluculuk sisteminin gelişmiş ülkelerde çoktan uygulanan bir uygulama olduğunu belirten Kurşun, “Arabuluculuk sistemi bir alternatif çözüm bulma yöntemidir. Tarafların aralarındaki uyuşmazlığı mahkemeye gitmeden tarafsız bir üçüncü kişi vasıtasıyla çözme yöntemidir. Taraflar bu arabuluculuk sürecine ister bizatihi kendileri, isterlerse de avukatları aracılığıyla katılabiliyorlar.” dedi.
“Mahkeleşmenin neden olduğu uzun yargılama sürecinin getirmiş olduğu stres ve sıkıntı hatta husumete karşı arabuluculuk sistemi daha etkin bir çözümdür." diyen Kurşun, "Çünkü daha kısa bir sürede sorunları çözebiliyorsunuz. Çözüm olduktan sonra da insanlar normal ilişkilerine devam edebiliyorlar. Oysa özel hukuki ilişkilerle ilgili bir mesele mahkemeye intikal ettiği takdirde ,taraflar arasında ister istemez bir husumet te doğabiliyor. Özellikle de alacak-verecek meselesinde davanın uzaması tarafları psikolojik olarak etkileyebiliyor. Adalete olan güven sarsılabiliyor. Ama arabuluculuk sistemi, üçüncü ve tarafsız bir şahısın araya girerek taraflar arasındaki uyuşmazlığı çözmesidir.” ifadelerini kullandı.
Türkiye'de arabuluculuk uygulamasının 2012 yılında yürürlüğe girdiğini, arabuluculuk mesleğini icra edecek kişilere "arabulucu" unvanını kullanma yetkisi tanındığını ve sadece avukatların arabulucu olabildiğini belirten Kurşun, Avukatların arabulucu olabilmeleri için de hukuk mesleğinde en az 5 yıl bir deneyimi olması gerektiğini söyledi.
Kurşun, “Avukatlar, için verilen seminer ve kurstan sonra sınav süreci var. Sınavdan sonra da sınavı kazanan avukatlara arabulucu ruhsatı veriliyor. Kişiler eğer isterse hiç mahkemeye intikal etmeden kendi aralarında bu meseleleri çözerler. Eğer kendi aralarında çözemiyorlarsa, arabulucu için başvuracakları mahkeme, bir arabulucu tayin eder. Taraflar aralarındakidaki uyuşmazlığı çözebilirler.” şeklinde konuştu.
Özellikle de en çok ihtiyaç duyulan şu günlerde toplumsal barış ve huzur için arabuluculuk sisteminin önemli olduğunu ifade eden Kurşun, şöyle devam etti:
“Arabuluculuk aslında bizim toplumumuza yabancı olan bir uygulama değil. Taraflar anlaşamadıkları konularda genelde bilgisine ve kişiliğine güvendikleri kanaat önderi ya da 'Molla' dediğimiz kişilere giderler. Özelliklede bu uygulama doğuda daha yaygındır. Hatta doğuda ‘Şeriata’ gidelim’ derler. Meselelerini orada anlatırlar. Arabuluculuk yapan kişi ise tarafsız ve önyargıdan uzak, adil bir şekilde taraflar arasındaki uyuşmazlığı çözer. Burada toplumumuzun inancına aykırı bir durum yok. Toplumun kanaat önderlerinin ve önde gelenlerinin hem ilmi, hem de nüfuzu burada devreye giriyor. Aslında bu uygulama iyi bir yol. Hatta inançları ön planda olan taraflar ‘biz bunu inancımıza göre çözelim de’ diyebilirler. Fetva müessesinde aslında arabuluculuk müessesine benzer bir yönü var. Çünkü taraflar, aralarındaki uyuşmazlığı bir şekilde İslam hukuku prensiplerine göre çözülmesi isteğini ortaya koyuyor.”
Mahkemede 3 yıl süren bir davanın, arabuluculukla çok daha kısa bir sürede çözüldüğünü belirten Kurşun, arabuluculuk sistemi ile beraber yargı sisteminin de rahatlayacağını belirterek, “Arabuluculuk kamu hukuku dışında özel hukuku ilgilendiren ve tarafların inisiyatifine kalmış meselelerde taraflar bir arabulucu tayin edebiliyorlar. Taraflar bu noktada ya kendileri doğrudan, ya da mahkeme kararıyla mahkemeden de arabulucu isteyebiliyorlar. Bu durumda arabulucu araya giriyor. Bu şekilde taraflar arasındaki uyuşmazlık çözülüyor. Dolayısıyla hiç mahkemeye intikal etmiyor. Eğer sorun çözülemez ise mahkemeye intikal ediyor. Her halükarda arabuluculukla sonuçlanmadığı takdirde bir uyuşmazlık ile sonuçlanan arabuluculuk sürecinde elde edilen bilgi ve belgeler daha sonraki süreçte mahkemede delil olarak kullanılamıyor. Bu çok önemli. Çünkü delil olma niteliği söz konusu değil.” diye konuştu.
Arabuluculuğun hem işveren hem de işçi için faydalı olduğunu ve herkesin lehine sonuçlar alındığını kaydeden Kurşun, arabuluculuk sistemi kapsamına giren davalarla ilgili de şu bilgileri verdi:
“Aile hukukuna ilişkin bir takım uyuşmazlıklar. Örneğin, aile birliği içinde elde edilmiş malların yönetimi, evlilik öncesi anlaşmalar, evlilik içerisindeki mali anlaşmazlıklar, iş hukukundan kaynaklanan alacak davaları da olabilir. Bunlarda arabulucuya başvurabiliyor. Arabulucu burada müzakereci ve danışmanlık yapıyor. Ya işveren bizzat kendisi muhatap oluyor, ya da her iki taraf da bir avukatın yardımından faydalanabiliyor. Anlaşırlarsa mesele bitiyor. Çözüme ulaşamazlarsa, olay mahkemeye intikal ediyor.” şeklinde konuştu.
Kurşun, “Arabuluculuk sistemi birçok sorunu engelleyebilir. Devletin ve adliyenin o soğuk eli tarafların arasına girdiği zaman biraz daha iş farklı boyuta geliyor. Aile müessesi dediğimiz müessese tamamen duygusal bir zemin üzerine kurulu bir müessesedir. Şimdi siz bunu eğer mahkemeye taşıdığınız zaman taraflar bir defa birbirlerinden soğuyorlar. Birleşecek ve bir araya geleceklerse de bir araya gelmenin ötesinde tam tersine husumet duymaya başlıyorlar. Özellikle şahit dinletme durumlarında şahitlerin yalancı olduğunu ve bir tarafı haklı çıkartmak için yalan beyanda bulunduğunu söylüyorlar. Bu durum da taraflar arasındaki ilişkileri olumsuz bir şekilde etkiliyor. Yani taraflar birbirlerine ısınacak ise de o tamamen yok oluyor. Adliyenin o soğuk eli araya girmeden bence bu arabuluculuk meselesi bu aile hukukuna uygulanırsa çok iyi olur. Bu şekilde hem boşanma oranları da azalmış olur. Çünkü Kur’an’ı Kerim'de de hakem uygulaması var.” ifadelerini kullandı. (İbrahim Koçyiğit-İLKHA)