Allah’ın adıyla… Bir önceki yazımız, “Evlerin değil, kalplerin harabeye dönmesinden korkalım!” ‘da genelde tüm muhtaçlara özelde memleketimizde misafir konumundaki Suriyeli mültecilere yönelik yapılan yardım çalışmalarına ve muhtaçların dünyalarını kurtarmaya yönelik yardım çalışmalarının paralelinde, özelde muhtaçların ahiretlerini kurtarmaya yönelik çalışmaların yapılması gerektiğine değinmiştik. Buna neden gerek duyulduğunu ve nasıl olacağını ise başka bir yazıya bırakmıştık.
Evet, yardım çalışmaları, genelde uzun zaman diliminde insanların ahiretlerini kurtarmaya yönelik olabilir fakat özelde, insanların dünyalarını kurtarmaya yöneliktir. İnsanların dünyalarını kurtarmaya yönelik çalışmalar insanlara balık vermeye -nihayetinde onları sadece balık almaya alıştırmaya- benzer. Yardım çalışmalarının paralelinde muhtaçların maneviyatlarına yönelik çalışmalar ise insanlara balık tutmayı öğretmeye benzer.
Bunun yanında ahiretleri için dünyada azık toplamayan evi harabelerin, sadece dünyalarını kurtarmanın ehemmiyeti yoktur. Hem ahiretleri için azık toplamayanın evi imar olsun, harabe olsun kalbi harabedir. Kalbi harabe olanın saraylarda yaşasa bile dünyası da harabedir.
Kalbi imar olanınsa kalbinin diri olmasıyla beraber evi de imardır. Çünkü kalbi diri olan, hem kendi hem de başkasının dünya ve ahiretinin imarı için cehd eder.
Bundan dolayı, muhtaçların dünyalarını kurtarmanın paralelinde onların kalplerini/ahiretlerini de kurtarmak gerekir.
Şimdi bunun nasıl olabileceğine gelirsek bunun başta iki açısının olduğunu göz önünde bulundurmamız lazım. Bunun bir açısı bizim kendi muhtaçlarımız, bir açısı da Suriyeli mültecilerdir.
Yardım eli uzatılan, umut olunan hangi hane olursa olsun başta hanedekilerin sayısı, yaşı, öğrenim durumları, Kur’an-ı Kerim’i okuyup okuyamadıkları ve dini bilgileri hakkında bilgi edinilebilir.
Bu elde edilen bilgilerin ışığında şu çalışmalar yapılabilir:
-Suriyeli mültecilerin topluca kaldığı yerlerde, diğer Sivil Toplum Kuruluşlarından ve ihtiyaç duyulursa müftülüklerden alınacak destekle yaşa bakılmaksızın Kur’an-ı Kerim’in öğretildiği ders halkaları oluşturulabilir. Onlara yönelik dini tiyatrolar, aylık seminerler, haftalık dersler oluşturulabilir.
-Kamplarda kalmayan mültecilerin ve diğer muhtaçların da özel manevi dersleri almaları için yakınlarındaki camilere ve sivil toplum kuruluşlarına yönlendirilebilir.
-Okuyabilecek yaştaki çocukların ve gençlerin medreselere ve yatılı Kur’an Kurslarına alınabilmesi için STK’lar ve gerekirse resmi makamlar nezdindeki girişimlerde bulunulabilir. En azından şu an çarşı ve pazarlarımızda dilenen, boyundan büyük işler yapan çocuklar/gençler yardım elini uzattığımız ailelerin çocuklarıysa bunların alınıp okuyabilmeleri için de gerekli çalışmalar yapılabilir.
-Nihayetinde bayanlardan, gençlerden ve erkeklerden oluşturulacak ekiplerin düzenli bir şekilde muhtaçların evine yapacağı ziyaretlerle manevi ders ihtiyacı giderilebilir.
-Bilenler bilmeyenlere öğretsin kaidesince bilenlerin bilmeyenlere öğretmesi sağlanabilir. Bunun için her kampta, her mahallede, her camide görev alacak iyilik elçileri belirlenebilir. Bu iyilik elçileri nerede bulunurlarsa bulunsunlar -işte, dükkânda, okulda, evde, mahallede, kampta- bulundukları yerlerde toplumun kalbine kan vermek adına iyiliği, güzelliği, ahlakı, edebi yani dini, Kur’an’ı anlatmalılar.
-Yine ellerinden tutulan insanların kalplerine de kan vermek için hem yardım çalışmalarında hem de bunun paralelindeki manevi çalışmalarda yer verilebilir.
Madem öyle, iyilik yolunda iyiliğe adanmış hayatlar inşa etmek için kalplere çağrıda bulunuyoruz.
Allah ve Peygamber sevdasıyla kalbi çarpanlar, siz iyilik elçilerisiniz. Birisinin hidayetine vesile olmak, kırmızı develerle dolu vadilerden hayırlıysa ne duruyorsunuz? İnsanların ahiretlerini imar etmek için yeni bir şevkle iyiliği kuşanmaya, iyilik elçisi olmaya devam.
Gittiğiniz, bulunduğunuz yere iyiliği taşımak götürmek, İslam’ı ve Kur’an’ı götürmek sizin şanınıza yaraşır.
Camilerde, evlerde, işyerlerinde Kur’an’ı ya öğrenen ya da öğreten olmak sizin şanınıza yaraşır.
Camilerde, evlerde, işyerlerinde Kur’an’ı ya öğrenen ya da öğreten olmak sizin şanınıza yaraşır.
Camiler, evler, mahalleler, işyerleri bizim… O zaman bu yerlerde kalpleri, ahiretleri imar etme adına dini, Kur’an’ı ya öğrenen ya da öğreten olalım.
Kıt imkânlarla evi harabelere bir umut ışığı olduğunuz gibi kalplere imanın ışığını, hayatlara İslam’ın rengini çalmak sizin şanınıza yaraşır. Haneleri de kalpleri de iman nuruyla imar etmek, mü’minlerin işidir, sorumluluğudur.
Unutmayalım ki kim iyilikte yeni bir çığır açarsa o çığır oldukça, o çığırdan geçenler o iyiliği yaptıkça çığırı açanın da amel defteri kapanmaz. Kabuğunu kır da bu hususta bir iyilik elçisi de sen ol, yeni bir çığır da sen aç!
Dua ile Allah’a emanetsiniz.