Dikkatinizi çekmiştir; medyada kimin yarasına dokunuluyorsa son cümlesi “Malumun ilamı” olmuş durumda:
“Devletten acil çözüm bekliyoruz!”
“Devletin müdahale etmesini bekliyoruz!”
“Devletten yardım bekliyoruz!”
İşçisi işsizi, genci yaşlısı, köylüsü şehirlisi, çiftçisi esnafı, sanayicisi bankacısı, ihracatçısı ithalatçısı, müteahhidi ihalecisi…
Hem de sözbirliği etmişçesine! İyi günde zor günde fark etmeksizin aynı toplumsal nakarat, almış başını gidiyor.
“Devlet baba” anlayışının sonucu mudur, mağduriyet duygusu mudur, kanaatsizlik midir, kısa yoldan köşeyi dönmek midir? Bilinmez, “Vatan haini”nin de “Vatan sevdalısı”nın da aynı amaç etrafında toplandığı ilginç bir “Milli birlik ve beraberlik” görüntüsü oluşur, devletten yardım beklemek etrafında!
Ama olsun! “Devlet baba” genellikle bu tür çağrıları karşılıksız bırakmaz. Kaşıkla dağıtır, sonra da başlar kepçe ile toplamaya. Günün sonunda kârlı çıkan yine “Devlet baba” oluverir.
Durum bundan ibaret olsa… “Yardım talepleri” ekonomik alanla sınırlı kalsa, haydi neyse diyecektik.
Dini, siyasi, ideolojik ve içtimai alanlarda burnundan kıl aldırmayanlar da yardım kuyruklarının müdavimleri arasında. Belki daha kötüsü, hatta en kötüsü de bu olsa gerek.
Cemaatler, tarikatlar, sosyal organizasyonlar, dernek ve vakıflar kendilerine has alanlarını kendileri kontrol edemez hale gelmiş durumdadırlar. Çoğunda pratik bitmiş, ideolojik argüman sıfırlanmış, özgüven namına elle tutulur hiçbir şeyleri doğru dürüst kalmamıştır. Çok azı müstesna, her bir yapı varlığını devletin himmetine endekslemiş durumda. Sırtını devlete, devlet kaynaklarına dayamadan isminden söz ettirebilene aşk olsun! Her biri, tarladaki ürünü sele kapılmış mağdur çiftçiyi canlandırmakta. Konjonktür değişirse kaç tanesinin tabelası yerinde durur, doğrusu merak konusu.
Perspektif bitmiş, proje üretmek rafa kalkmış halde. Hatta fikri-ideolojik taciz ve tarizlere karşı bilmukabele takati bile kesilmiş bir hal var.
Pratiği bir kenara koyalım. Söylem geliştirme fukaralığı hiç olmadığı kadar yaygın. Tam bir kıtlık hali var ortada.
Çok basit bir örnek; aileyi ifsad projelerinden herkes, her kesim şikayetçi. Neticede bir “Proje”dir, almış başını gidiyor. İsmi üzerinde “Proje”, üç beş serserinin ortaya attığı ve kendiliğinden yürüdüğü bir şey değildir. “Proje” dediğin; ekibi, kaynakları, saha çalışmaları ve fizibilitesi önceden yapılmış program demektir. Bundan muzdarip olan İslami kesimler ne yapar? Islah adına ne tür projeler üretir? Dahası, ifsadı akamete uğratacak nasıl bir söyleme sahiptirler? “Devlet acilen müdahale etmeli” çağrılarından başka derli toplu bir söyleme rastlayan var mı?
Elin gavuru/ideologu/şarlatanı dini referansları hedef tahtası yapan köhnemiş ideolojik görüşler saçar; İslami cenahın kodamanları sadece “Devlet müdahale etmeli” çağrısı yaparak arkasına yaslanır. Fikir beyan etme mecburiyeti kapıya dayanınca, “Reis bir şey söyleseydi” beklentisi, en ciddi fikri temele dönüşür.
Bununla da yetinilseydi bari!
Birileri hasbelkader konuştu mu, olması gerekeni söyledi miydi bu kez kaşlar çatılır, “Aaa… Bunları söyleme zamanı mıdır canım” tafraları havalarda uçuşur. Kimi ağabeylerin işbirliği protokolleri, derneğine/vakfına doğru akan kaynak akışları tehlikeye girer ya. Neyin söylenmesi gerektiği değil, zamanın ruhuna vurgular yapılır.
Bu tablo sadece İslami camialarla sınırlı değil tabi ki. Karşı cenah da birçok konuda farklı değil. En basit örnek; başında takkesiyle bir çocuğun camide boy gösterdiğini göredursunlar, hemen başlarlar “Devlet nerede? Laiklik elden gidiyor” naralarına. Hatta devrimcilik adına “Ordu göreve” çığlıkları bile atmaya başlarlar.
Acziyet mi demeli, “Devlet baba”nın başarısı mı demeli?
Bu vaziyet nereye kadar sürecek, o da meçhul.