Trump'ın başkanlık koltuğuna oturmasından sonra nasıl bir politika izleyeceği merak ediliyordu. Tabi bizce merak edilecek bir durum yoktu.
Çünkü bizler ilk zamandan beri Trump'ın izleyeceği politikanın nasıl olabileceğini ifade ettik.
Trump'ın İslam dünyasına yönelik baskıcı ve yayılmacı bir politika izleyeceğini, daima Batı dünyasının çıkarlarını ön planda tutacağını ve özellikle de israil'in güvenliğini esas alan adımlar atacağını ve o yönde kararlar alacağını söyledik.
Yani bizler açısından muğlak bir durum söz konusu değildi, her şey netti.
Göreve başlamasının üzerinden iki hafta bile geçmeden Müslüman karşıtı söylemleri ve aldığı kararlarla bizleri haklı çıkardı.
Trump'ın söylediklerine ve altına imza attığı kararlara birileri şaşırsa da bizler şaşırmadık.
Çünkü büyük şeytan olarak nitelendirdiğimiz ABD'nin zulüm ve sömürü politikasının değişmeyeceğini biliyorduk.
Yıllardan bu yana yaptıkları ortada; Allah aşkına bugüne dek insanlık alemine ne verdiler, işgal ettikleri topraklara zulüm ve ölümden başka ne getirdiler!
Koskoca bir hiç.
Sıklıkla dile getirmişizdir: ABD'nin başını çektiği vahşi Batı'nın insanlığa verebilecek hiçbir değeri yoktur, kalmamıştır.
Yıllardır demokrasi, insan hakları ve özgürlük teraneleriyle hedeflerine ulaşmak için gerçek yüzlerini sakladılar, şeytanî emellerini gizlediler.
Siyasal ve askeri güçlerinin yanında bir de uluslararası medya patronlarını kontrolleri altında tutarak yaptıkları insanlık dışı uygulamaları sakladılar.
İşledikleri zulümleri, hukuksuzlukları, savaş ve insanlık suçlarını dünyaya farklı şekillerle meşru göstermeye çalıştılar. Bunda çokta başarısız oldukları söylenemez.
Bir önceki dönemde, Obama başkan seçilip göreve başladığında Beyaz Saray'dan tüm dünya halklarına yönelik kucaklayıcı ve insancıl mesajlar verilmişti.
Zulüm gören halklar ve siyahîler sevinmiş, İslam dünyası da ismi Hüseyin olan birinin ABD başkanı olmasından memnun kalmış, hatta beklenti içerisine girenler bile olmuştu.
Değişen bir şeyler olmuş muydu peki?
Ne var ki ABD'nin izlediği politika değişmemiş, aksine Obama döneminde İslam coğrafyalarında savaş, kan ve gözyaşı eksik olmamıştı.
Aynı dönemde İslam coğrafyalarında ekilen fitne tohumları, farklı mezheplere mensup Müslümanları birbirlerinden uzaklaştırmış ve düşman haline getirmişti.
Böylece, Obama'nın göreve başladığı süreçte paylaşılan sevinçler kursaklarda kalmış, ümitler boşa çıkmıştı.
Obama döneminde, Batı dünyasının sayısız zulmü oldu ve tüm bu yapılan zulümlerde ABD başı çekiyordu.
Ancak Obama kameralar karşısına geçtiğinde gerçek yüzünü ve hedefini gizliyor, daima İslam dünyasına şirin gözükmeye çalışıyordu.
Trump böyle değil, gerçek yüzünü ve Müslümanlara olan düşmanlığını gizleme ihtiyacı hissetmiyor.
İslam karşıtı söylemleri açıktan ifade ediyor.
Pervasızca 7 Müslüman ülkenin vatandaşlarına vize yasağı getiriyor.
israil'deki büyükelçiliğini Tel Aviv'den Kudüs'e taşıma planları yapıyor.
Suriye'de sinsi emelleri doğrultusunda güvenli bölgeler oluşturacağını söylüyor.
Hıristiyanların haklarını savunacağını, Yahudilerle yakınlaşacağını ve yabancılarla mesafeli olacağını anlatıyor.
Trump'ın Müslüman nefretini körükleyen söylem ve kararları beraberinde camilere yönelik ırkçı saldırıları, İslam'a hakaretleri ve tüm Avrupa'da Müslümanlara karşı baskı ve zulmü artırıyor.
Tüm bunlar, paranoyak Trump'ın şahsında yıllardır zayıf ve güçsüz ülkelerin zenginliklerini sömüren Batı dünyasının İslam ve Müslümanlara olan kin ve düşmanlığının zihin kodlarını ortaya çıkarıyor.