Tekrar etmekte fayda var.
ABD'nin başını çektiği Emperyalist Batı'nın İslam coğrafyasında bulunmasının üç temel gerekçesi var:
1- Aziz İslam'ın yaradılış değerleri ile uyumlu medeniyet tasavvurunu sabote etmek.
2- siyonist işgalci rejimin güvenliğini sağlamak
3- Cenab-ı Allah'ın bir lütuf olarak bu coğrafyaya bahşettiği yeraltı ve yerüstü zenginliklerine sahip olmak ve bunların geçiş güzergâhlarını kontrol altında bulundurmak.
ABD'nin başından beri Suriye'ye müdahil olması bu üç gerekçe iledir.
Baas rejimini ya da Esed'i devirmek gibi bir niyetinin olmadığı gelinen aşamada çok daha net bir şekilde anlaşılmış oldu.
Rusya'nın Suriye'ye açıktan müdahalesi ve rejime olan desteği, taşları yerinden oynattı, ABD'nin başını çektiği koalisyon, inisiyatif kaybetti.
Hele hele Ankara'nın çok yerinde hamlesi ile makas değiştirerek Rusya ve İran cephesine yanaşması, Suriye sahasında ABD'nin elinin bütün bütün zayıflamasına sebebiyet verdi.
Suriye krizine çözüm için Türkiye, İran ve Rusya'nın önce Moskova'da, ardından da Kazakistan'ın başkenti Astana'da görüşmeler başlatması ve bu üç ülkenin ateşkesi denetlemek için üçlü mekanizma oluşturması, karşı cepheyi adeta etkisiz kıldı.
Uluslararası ilişkilerde temel bir kuraldır: “Sahada olmayan masada da olmaz!”
ABD sahada görünürlüğünü kaybettiği için, masada da yok.
Bunun farkında olduğu için sadece etki alanında bulundurduğu PYD'nin masada olması ısrarı ile yetinmektedir.
Öte taraftan ABD, Ortadoğu'ya yönelik müdahalelerinde sürekli güç ve nüfuz kaybına uğrarken, Çin'in hiçbir olaya müdahil olmadan sessizce büyüyen bir dev gibi güç kazanması, ABD'nin adeta uykularını kaçırmaktadır.
Astana sürecinde askeri çözümün olamayacağına dair bölge ülkelerince ortaya konulan güçlü irade ve kararlı tutum, ABD'nin inisiyatifindeki Cenevre görüşmelerine de sirayet edebilir.
Bu husus, askeri inisiyatif kaybı sonrası ABD'nin diplomatik kaybı anlamına da gelmiş olacak ki bu ABD açısından kabul edilemez bir sonuç olacaktır.
Ortadoğu denilen İslam Coğrafyası için çatışma ve savaşı uygun gören küresel siyonist akıl, çok uluslu silah ve petrol tüccarları, tarihin sonunun geldiğini düşünen armegeddoncu, kabbalacı, ne-con'cu, evangelist ve medeniyetler çatışmasına bel bağlayan bilumum küresel şarlatanlar…
Suriye hikâyesinin böyle sonuçlanmasını asla istememişlerdi.
Küresel şeytani plana göre 15 Temmuz'da Tayyip Erdoğan devrilecek, ABD'ye hizmet hareketi olarak tasarlanmış mankurt şebeke ve kripto destekçileri iş başına geçecek; tamamıyla ele geçirilen Türkiye, Suriye sahasında İran'la kapıştırılarak İran da güçten düşürülecekti.
Tuzak kuranların en hayırlısı olan Allah'ın hesabı bütün planları yerle bir etti.
Onun için alternatif bir sürecin başlaması ve yeniden denklem kurmak gerekecek.
Tam da bu noktada yıllardır Ankara'nın dile getirdiği ancak her seferinde ABD engeline takılan güvenli bölgeler fikri yeni başkan Trump tarafından “pat” diye ortaya atıldı.
Esasen bu, küresel şeytani aklın ABD'nin prestij kaybına uğramasına sebebiyet veren geçmiş politikalarının günahı ile yeni politikalarındaki tekmil olumsuzlukların faturasını kesecekleri Hollywood'un yeni tasarımı Trump'a tam da uyan bir tarz.
Trump'ın söylemlerine ve ortaya koyduğu pratiğe bakılırsa, yeni denklemde Çin ve İran'a karşı açıktan bir düşmanlık yapacağı, hatta ekonomik gücü ele geçirme veya nükleer silah edinme hususlarında kendisine ayak bağı olacağını düşündüğü bu iki ülkeye karşı savaş ilanında dahi bulunabileceği anlaşılmaktadır.
Suriye sahasına yönelik üslerin paylaşımı konusundaki anlaşma hali ve Ortodoks Rusya'nın İslam düşmanlığı konusunda Batı ile aynı kodlara sahip olması gibi gerekçelerle ABD, Rusya'yı şimdilik ana düşman olarak görmemektedir.
Asıl olarak bu denklemde belirleyici olan ise Ankara'nın tavrı olacaktır.
Trump'ın Sn. Erdoğan'a olumlu mesajları, güvenli bölge fikri üzerinden Türkiye'ye uzattığı zeytin dalı, İngiltere Başbakanı May'in ABD ziyareti ertesi Türkiye'ye gelmesi, CIA direktörü Pompeo'nun Türkiye ziyareti, Türkiye'yi vize sınırlaması getirdiği yedi Müslüman ülke arasına almaması vs. üzerinden ABD derin devletinin Türkiye'ye kancayı taktığı görülmektedir.
Bu konuda Ankara'nın tavrı ne olur?
Onu zaman gösterecek.
Ama şu kesin:
Türkiye ve İran, ya ABD ve Rusya'nın İslam karşıtlığında bir araya gelmeleri başarısını tersinden işleterek İslam Birliği'nde bir araya gelecekler ya da tahterevalli siyasetinin kurbanı olmaya devam edecekler.