Türkiye’de birşeylerin değiştiği gerçek. Bu değişimlerden kimlerin faydalandığı veya kimler için bu değişimlerin yapıldığı ise tartışmalıdır. Dindarlığını muhafazakarlıktan öte yaşamak isteyenler ile etnik kimliğinin acısını çekenlerin bu değişimlerden ne derece faydalandığı ise her gün ortaya çıkan bir olay ile deşifre oluyor.
Uzun zamandır yoğunluktan dolayı yazamamanın verdiği boşluğu, bu gerçeklere birkaç yaşanmış hadise ile vurgu yaparak doldurmaya çalışalım inşallah.
Her fırsatta hükümet, bu ülkeye hiç kimsenin getirmediği özgürlükleri getirdiğine vurgu yaparak büyük alkış alır. Ancak halkı Müslüman olan bir ülkede en temel hak olan örtünmenin henüz yasaklı olması yaranmak adına alkış tutanların ne kadar da utanç verici bir duruma düştüğünü göstermektedir. Hiç unutmam, çocuğu okula götürürken bayan öğretmeni ile karşılaştım. Altındaki başörtüsü aleni olarak görünmesine karşılık, üstüne ise peruğun emanet olarak atılması hükümete büyük bir ayıp olarak yeter de artar bile.
Bir yandan hükümet olarak Müslümanlığınıza toz kondurmayacaksınız öte yandan zinayı suç saymaktan çıkaracaksınız. Bir yandan kimsenin giyimine, yaşam tarzına, zıkkımlanmasına karışmadığınızı söyleyeceksiniz öte yandan Müslümanlığını yaşamak isteyenlere örtüyü yasaklayacaksınız. Bir yandan insanları yaradandan ötürü seviyoruz diyeceksiniz, öte yandan yaradan için hizmet edenlere en acımasız cezalar vereceksiniz.
Bir yandan ‘benim Kürt kardeşim’ diyeceksiniz öte yandan her sabah Kürt çocuklarının varlıklarını Türk varlığına armağan edip kendi Kürtlüklerini inkar ettirildikleri ucube and’a sessiz kalacaksınız.
Bir yandan bu ülkede zulmedenin yanına zulmü kâr kalmaz diyeceksiniz, öte yandan sırf başörtülülere rapor verdi diye bir doktorun sürgün edilmesine göz yumacaksınız. Sonra bunu basına açıkladı diye doktor hakkında dava açılmasına seyirci kalacaksınız.
Evet Konya’da yargılanan muhafazakar olmayıp Müslümanca yaşamak isteyenlerin her birine en az 4,5 yıl ceza verildi. Bir ceza verilen vardı ki aslında gelişmelerin kime yaradığını çok net olarak ortaya koyuyordu. Bir ikinci el telefon satıcısı vatandaş, uyduruk davadaki Müslümanlardan birine ikinci el telefon satmış diye 4,5 yıl cezaya çarptırıldı. Evet aynen öyle, her gün yüz binlerce ikinci el telefonun satıldığı bir ülkede bir mütedeyyine ikinci el telefon sattığı için 4,5 yıl ceza verildi.
Bir doktor kardeşimiz, 28 Şubat sürecinde doktorluk yaptığı yerde iki örtülü bayanın talebi üzerine rapor verdiği için dönemin kaymakamı tarafından sürgün edildi. Aradan yıllar geçtikten sonra bu kardeşimiz yaşadığı zulmü gazetemize anlattı. Bu zulme başka da şahid olan İl Milli Eğitim Müdürü de doktor arkadaşı tasdik edici bir yorum yazdı. Şimdi ne oldu biliyor musunuz? 28 Şubat sürecinin dinozor kaymakamı hem doktor, hem müdür hem de onların bu yazılarını yazan site hakkında tazminat davası açmış. Bununla da yetinmemiş kendisi gibi 28 Şubat’ın fosillerinden bir hakime de doktorun aracına ihtiyati tedbir kararı çıkarttırmış. Evet durum bundan ibaret.
İstihbaratçı, kimin değirmenine su taşıdığı çok aşikar olan Bülent Orakoğlu Mütedeyyin insanların bir araya gelerek oluşturdukları Hizbullah cemaatinin kurucu lideri ile ilgili bir soyut iddia ortaya attı. Tüm basın üzerine atlayarak, Hizbullah deşifre oldu, Hizbullah’ın kimin tarafından kurulduğu kesinleşti vs. vs. hükümlere vardı.
Şimdi ise söz konusu mütedeyyin insanlar olunca birlikte hareket ettikleri eski MİT’çi emekli orgeneral Teoman Koman’a soruluyor… Doğu Perinçek’in ‘Hizbullah MİT tarafından kurulduğu iddiası doğru mu? sorusuna ‘Ona da saçma derim. Ben 1992’de MİT’ten ayrıldığımda herkes Hizbullah’ın ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Herkes dediğim Emniyet, Jandarma’. Hizbullah’ın korucularla birlikte eğitildikleri iddialarından da haberdar olmadığını söyleyen emekli istihbaratçının bu itirafları da basın tarafından bir iki cümle ile geçiştirildi. Yani iki yüzlülük, mütedeyyinin üvey evlat muamelesi görmesi, burada da kendini göstermeye devam ediyor.
Kanaatimce Hizbullah Cemaatinin ‘temize çıkmak’ gibi bir derdi yoktur, ancak her yönüyle ortaya konan çifte standardın burada da ortaya konulduğunu rahatlıkla görüyoruz. Burada da büyük bir cemaati karalayanlar iki yüzlülüklerini ortaya koyuyor ve itirafları geçiştiriyorlar.
Özetçesi, evet bu ülkede çok şey değişti, ancak sokaklarda alkol su gibi tüketildikçe, fısk u fücur pervasızca yayıldıkça, Müslümanca yaşamak isteyenlerin önündeki tüm engeller kalkmadıkça, ırki dayatmalar zorbalıklarla devam ettikçe, kanunlarında Allah’a isyan varolduğu müddetçe bir Müslüman için aslında değişimlerin bir anlamı yoktur.
Tüm okurlarımızın özellikle de gençliklerinin baharını zulüm dolu bir sürecin ardından zindana tıkatılmakla geçiren Yusuf aleyhisselamın varisi kardeşlerimin bayramını tebrik ederim. Kurtuluşun yakın olduğu gerçeğiyle hepiniz Allah’a emanet olunuz.