Artık Pkk sorununu; “Türk-Kürt çatışması” şeklinde yansıtmak ve değerlendirmek, hem Kürtleri yaralıyor ve incitiyor hem de Türklerin “bin yıllık kardeşlik” vurgusundaki samimiyeti-inandırıcılığı aşındırıyor.
Çözüm sürecine son noktayı koyan geçen Temmuz'daki Suruç olaylarından tutun, Sur ve Cizre'deki Kürtlerin evlerini, barklarını, yuvalarını tarumar ederek zirve yapan ve halen de sürdürülen kirli hendek ve çukur projesinin iki baş aktörü ve aktif yürütücüsü iki “TÜRK PKK'LI” olan Duran Kalkan ve Figen Yüksekdağ'dır. İkisi de Adanalı ve Türk'tür.
HDP'yi gözünüzün önüne getirin. Nasıl milletvekillerinin büyük kısmı Kürtlerin dışından oluşmuşsa ve bütün “Türk Solu” unsurlara temsiliyet sağlanmışsa (Ertuğrul Kürkçü, Levent Tüzel, Sırrı S. Önder, Figen Yüksekdağ vb. her bir sol örgütün temsilcisi mahiyetinde) aynı şekilde Pkk'nın dağ kadrosu denilen yürütme kadrosu da öyledir. Kürtleri –güya- isyana ve özgürlük mücadelesine çağıran ve şu anda bu kirli çatışmayı yürüten “TÜRK PKK'lı” Duran Kalkan'dır. Duran Kalkan'ın son hamlesi ile “Kürt Pkk'lılar” Pkk'da azınlığa düştüler. Çünkü Duran Kalkan'ın koordinatörlüğünde aralarında THKP-C, TKP-M/L, MLKP, ESP vs. on “Türk Solu” olarak adlandırılan örgüt Pkk ile beraber “HALKLARIN DEVRİMCİ BİRLİĞİ” ismi ile yeni bir yapılanmaya gidip birleşme kararı aldılar. Bugüne kadar “Rojava Devrimi” güzellemesi ile “Kürt Kantonu” olarak ilan edilen Kobanî kantonu (!) da bu birliğin merkez kampı ve karargâhı haline getirildi.
Her ne kadar Ortadoğu'daki son gelişmeler ve ideolojik akrabalıklar bu birleşmede “nisbî” etkinlik sağlamışsa da bu birliğin esas amacı, temel tetikleyici etmeni, kısa vadedeki “temel hedefi” Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan'a karşı bir önlem alma ve mevcut hükümeti düşürmedir. İşin bu yönüyle ilgilenen pek çok iç ve dış odağın da “sol” olmasalar bile, bu ittifaka ödülü ve açık destekleri vardır.
Fakat işin acıklı ve asıl kirli yönü bu kirli çıkar projesinin Kürtler üzerinden yürütülmesidir. Çünkü Kürt meselesi öteden beri hem Türkiye'nin yumuşak karnı olarak biliniyor, hem de Türkiye'nin en hassas sorunlarının başında geliyor. Bu yönüyle Erdoğan'ın ve hükümetin en kolay şekilde sıkıştırılacağını hesaplayan odaklar; ana cepheyi Kürtlerin üzerinden açtılar.
Aslında bu vesileyle bir gerçeği bir kez daha vurgulama ihtiyacı oluştu.
Bugün de geçmişte de Pkk, Kürt haklarını savunduğu için Kürtlerin içinde mücadele vermiyor. Pkk, sol-sosyalist ideolojiyi, Türkiye'de en kolay Kürtlerin içinde büyütüp besleyeceği gerekçesi ile Kürtlerin içine taşındı. İnsan kaynağını, maddi ve coğrafi imkânlarını en kolay Kürtlerin içinde temin ettiği için Kürtlerin başına musallat edildi. Pkk aslında “Tip'in” (Türkiye İşçi Partisi'nin, Kürt versiyonu olarak tasarlandı. Zaten Pkk'nın açılımı (Kürdistan İşçi Partisidir.)
1970'lerdeki Sovyetlerin yayılmacı güdülerine araç ettiği “Devrim ihracının” Türkiye'deki sol örgütler üzerindeki politikalarını ve Türk istihbaratının Pkk içindeki elini bir tarafa bırakırsak, Pkk'nin normal ideolojik oluşum ve gelişim seyrinde de bunu görebiliriz…
Pkk'nın hareket stratejisi teorisi; İbrahim Kaypakkaya'ya aittir. Abdullah Öcalan'ın; “Bu strateji Anadolu şehirlerinde uygulanamaz, ancak Kürdistan dağlarında pratikleştirilir” diyerek arakladığını bütün solcular bilir. (İ. Kaypakkaya Türk'tür.)
Abdullah Öcalan, Pkk'nın asıl kurucuları olan Kemal Pir ve Hakkı Karer'den sonraki üçüncü adamdır. Onların bertaraf edilmesi ile Pkk'nın başına geçti. Diğer ikisi de, Türk'tür.
12 Eylül 1980 Askeri Darbesinde, sadece Pkk Örgüt kadrosunun kurtulması ve bu güne değin varlığını sürdürmesi, halen bile bütün Kürt Siyasi çevrelerince Pkk'nın MİT ile ilişkilerine bağlanmaktadır. Çünkü geçmişte Kürtlerin Haklarını savunan, Kürtlerin belli bir statüye kavuşturulmasının mücadelesini veren bütün Kürt Örgüt ve Kuruluşları, Pkk eliyle tasfiye edildi. Bugün de belli bir statüye kavuşan Kürtlerin özellikle de Barzani'nin Pkk'nın baş düşman listesinde yer alması, Suriye Kürtlerinin yerlerinden sürülmelerinden sonra Kürt siyasi çevrelerinin temel gerekçelerini teşkil etmektedir.
Pkk, Suriye kontrolündeki Bekaa'ya yerleştikten sonra bile, o dönemin “TÜRK Pkk”lıları” rolünü üstlenen Doğu Perinçek, Yalçın Küçük gibi isimler Öcalan'la beraber ayan – beyan Pkk'yı yönetme ve yönlendirme faaliyetlerini sürdürüyorlar. Öcalan ve Pkk kadrolarının: “Türk istihbaratı ile karşılıklı birbirimizi kullanmış olabiliriz” geçiştirmelerine rağmen; gerek Öcalan'ın İmralı gözaltı ifade tutanaklarından, gerekse sonraki bazı beyanlarından, gerekse de “Derin Devlet/Ergenekon” soruşturmaları kapsamında Doğu Perinçek ve Yalçın Küçük ‘ün Pkk ile ilgili ifade ve beyanlarından bu ilişkinin çok daha ileri boyutlarda olduğu görülüyor.
Bugünkü durum ise yukarıda belirtildiği gibi; tüm Türk Sol örgütlerin koalisyonuyla oluşturulan “HALKLARIN DEVRİMCİ BİRLİĞİ” ismi ile bir Pkk karşımızdadır. Kısa vadede mevcut Hükümet ve Cumhurbaşkanını hedefine almışsa da, asıl kapsamlı amacı; İslam ve Müslümanlarla her alanda savaştır. Kürtler ise en kolay kullanıp, harcayacağı malzemedir. Sadece Türkiye'de değil, Suriye, Irak ve İran Kürtleri de bu kirli tezgâhta sol – sosyalist ideolojiye kurban edilmek isteniliyor. (Bu oyuna ve tuzağa düşmemek de Kürtlerle beraber, Kürtlerle bin yıllık kardeş olduklarını söyleyenlerin görevidir.)
Bu sayılanlar aslında Kürtler tarafından biliniyor. Fakat çift yönlü bir baskılamadan dolayı bir sinmişlik var. Açıkça görüldü ki HDP Kürt oylarını silahla ipotek altına almış. Kürtlerin HDP'ye yüksek oy desteği de bu yüzdendir. Fakat bunların Türk halkı tarafından bilinmesi gerektiği inancı hâsıl oldu.
Zira son dönemlerde güya sağ – muhafazakâr geçinen bazı gürûhlar, densizliği aşıp edepsizliğe varan bazı yaklaşımlar sergiliyorlar. Kürtlere Ortadoğu'da “israil benzetmesi” tarzı bazı yakıştırmalarda bulunuyorlar. Kürtler İslam Ümmetinin en asli unsurudurlar. Bugünkü derbederliklerinin en önemli sebebi, İslam'a ve Müslümanlara sadakatleri ve küfre karşı oluşlarıdır.
Siyasi hayatının her aşamasında Müslüman Kürtlerin desteğini arkasında görmüş olan Sayın Cumhurbaşkanı, aynı şekilde Sayın Davutoğlu ile Kürt ve Türklerin İslam paydasındaki “Ortak Kaderi” konusunda hassasiyet sahibi her siyasetçi ve ilgilinin, Kürtleri israil'e benzeten bu gürûha gerekli cevabı ve ağızlarının payını vermesi, haklı bir beklentidir.
Özellikle Hükümete yakınlık sergileyen medya organlarında çöreklenen bu densiz gürûh, kraldan fazla kralcı kesilerek; masa başı analiz yapma adına, en büyük zararı Müslüman Kürt ve Türk halkı ile mevcut Hükümete veriyorlar. Sol – Sosyalistler birleşirken ümmet arasında fitne ekmenin anlamı yok.
israil'in kuruluşundan bu yana ilişkilileri incelenirse, israil müttefikleri kendiliğinden ortaya çıkar.
Vesselam…