"Turkish Temerrud!"

Mehmet İkbal ATAK
Gezi’deki ağaçlar üzerinden başlayan ve ilk başlarda çok da siyasi bir renk vermeyen gösteriler, kısa zaman sonra sol örgütlerin patentini almayı başardığı protestolara dönüştü. Yaz mevsiminin araya girmesiyle kesintiye uğrayan protestolar, sürekli dillendirilen “Sıcak Eylül” senaryoları doğrultusunda yeniden alevlenmiş durumda.

Gösterilerin niteliğine, katılımcı konsorsiyumuna, atılan sloganlara bakıldığında Arap ülkelerinden aşırma bariz bir “Temerrud Hareketi”nin Turkish versiyonuyla tamamen uyumlu görünüyor.

Söylemler, sloganlar özgürlük kavramına hapsedilse de rol alan sol grupların bu söylemlerinin halk çoğunluğuna hiç de güven vermediği ortadadır. Hatta katılımcı grupların birçoğunun, tasfiye edildiği iddia edilen “Türk usulü” eski derin yapılanmalarla olan derin ilişkileri göz önünde bulundurulduğunda, “Turkish Temerrud”un güven vermekten ne kadar uzak olduğu da kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.

“Turkish Temerrud”, görüldüğü gibi “özgürlük” kamuflajına sarılarak sıcak senaryoları sokaklarda canlandırmaktadır.
Sol tandanslı protestoların değişmez kuralı olan “Anti Emperyalist – Anti Amerikancı” sloganlar, artık yerini “Anti AKP’liliğe” terk etmiş durumda. Bu doğrultuda kaos senaryosuna bakıldığında çizilen tablo şöyle şekillenmektedir: AKP iktidarı, özgürlükleri kısıtlayan, hatta yok sayan bir diktatörlüğe evrilmiş durumdadır.

Bu tablonun kısa özeti, AKP iktidarının kesinlikle lağvedilmesi gerektiğidir. Tamam da eksikliklerinin, yanlışlıklarının eleştirisini yapma hakkı saklı kalmak şartıyla siyasi iktidarı devirmeyi hedefleyen bir topluluğun alternatif sunması da gerekmiyor mu? Soyut olarak alternatifler var ama sundukları alternatiflerin tamamı ya hayali, ya da “kişiye özel” alternatiften öteye geçmiyor. Özgürlük… Demokrasi… Demokrasi güçleri… Falan filan!

Farzedelim ki bunların “direnişleri” sonucu AKP iktidardan düşürüldü. Ya sonrası?.. Eninde sonunda eğer işin ucu seçim sandığına dayanacaksa, sokakları kaosa teslim etmek isteyen bu kesimlerin tümü birleşse bile iktidar olacak kadar çoğunluk mu oluşturacaklar?

Normal şartlarda iktidara alternatif olma ihtimalleri bile bulunmayan bu kesimlerin şu canhıraşane çabası o halde ne adına, kimin hesabına yatırıma dönüştürülmektedir?

Ha, “Mesele, sandık değildir arkadaş! Sen hâlâ anlamadın mı?” ise, o halde perde gerisi senaryolar daha da önem kazanıyor demektir.

Kimse kimseyi kandırmasın. Mısır darbesi, bölgeye dayatılan darbe koşullarına işlerlik kazandırılması senaryolarıyla doğrudan ilintilidir. “Temerrud” peydahlayanlar da Mısır’da yaşanan darbe süreciyle beraber kendilerini ele verdikleri gibi senaryolarını da ifşa olmaktan koruyamamışlardır.

Senaryo, kısaca şöyle işlemektedir: “Temerrud” peydahlanacak, sokaklar hareketlendirilecek, kaos her tarafı saracak, sonra da “halk iradesine” binaen vesayet özlemini ertelemiş zinde güçler, “mecbur kaldık” demeye getirip “demokratik darbenin” son aşamasını gerçekleştirmiş olacaklar.

Normalde “Kahrolsun Emperyalizm” ezberiyle büyütülen sol cenahın bir anda sloganlarını bile revize ederek öfke sloganlarını yerleşik siyasi iktidarlarla sınırlandırmaları başka nasıl izah edilebilir?

Diyelim ki “Demokratik darbe” gerçekleşti, “Demokrasi güçleri” muradına erdi. Ya sonrası?.
.
Tıpkı Mısır’da yaşananlar gibi. Bir kısmı, özellikle Kürt solu, postal kokusunu alınca pişmanlığının artık bir değer ifade etmediğini görecek.

Türk solu ise “Baltacılığın Türk versiyonunu canlandırmakla” muradına ermiş olacak.

Ama… Mevcut siyasi iktidarın eksiklikleri, yanlışlıkları olsa da Türkiye’deki mevcut siyasal tablo, sosyal doku, toplumsal dinamikler hiç de basit “Temerrudçu” çıkışlara elverişli bir ortam sunmamaktadır. Özellikle iktidar özlemini kaosa endeksleyenlerin işin ucunu kaçırmaları halinde oluşabilecek bir karşıt dalgaya karşı ne derecede dayanıklı oldukları henüz test edilmiş değildir.

Aslına bakılırsa, nihai özlem Mısır tipi bir “Demokratik darbe” olsa da Mısır darbesi kendileri için bir ilham kaynağı oluştursa da “Temerrudçuların” bu yönde çok da umutlu oldukları söylenemez. Kaos senaryoları için mekân seçilen birkaç “Büyük şehir” olsa da asıl senaryonun icra edildiği iki şehir vardır. Biri İstanbul, öbürü Ankara!

Gelecek Mart’ta yapılacak yerel seçimlerin İstanbul ve Ankara’daki kaosla ne denli ilişkili olduğu göz önüne alınırsa, birinci hedefin bu iki önemli şehrin yerel yönetimlerini baskı yoluyla siyasi iktidarın elinden almayı başarmak olduğu ortadadır.
Özellikle yerel seçimlerle bağlantılı İstanbul üzerinden geliştirilmeye çalışılan acayip ortaklıklar ve baskı unsuruna dönüştürülmek istenen kaos ortamıyla “Turkish Temerrud”un ilk aşaması başarı ile tamamlanmaya gayret ediliyor.
Şayet İstanbul’u “fethedebilirlerse” o zaman bu taktik, genel seçimler için daha büyük kalkışmanın mini tecrübesi haline gelmiş olacak. İstanbul kazanılamazsa, “Turkish Temerrud” rüştünü ispatlamamış olacak ve ağababalardan bir daha yüz bulamamanın ezikliğiyle evinin yolunu tutmuş olacak.

Dolayısıyla Mart ayındaki yerel seçimlere kadar “Turkish Temerrud” kolay kolay sokakları terk etmeyecek, ara ara ölümlerin gerçekleşmesi ise kaosa kan pompalayan nimet sayılmaya devam edilecektir.

Ve belki de bu ortamda tüm eksiklik ve yanlışlıklarına rağmen AKP için en avantajlı durum, “Turkish Temerrud”un toplumun en güvensiz siyasal katmanlarının birleşiminden oluşmuş olmasıdır.

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.