Türkiye'de doksanlı yıllara kıyasla bir hayli iyileşme var. Bunu kabul etmek lazım… O dönemde asker ve polis denilince insanlar kaçacak yer arıyordu. Karanlık güçler asker ve polisin içinde örgütlenmiş, her türlü kirli iş bu unsurlarca yapılıyordu. Adam kaçırıp asit kuyularında imha etme, mafya ve hırsız çeteleriyle işbirliği, Hizbullah gibi cemaatlere karşı karanlık örgüt ve yapılarla birlikte hareket etme ve Emniyet binalarının işkence merkezlerine dönüştürülmesi gibi örnekler, bilinen uygulamalardı. Halk karakol ve emniyet binalarının önünden geçmeye korkuyordu. Halk devlete, devlet halka güvenmiyordu. Halk-devlet ilişkisi korku ve düşmanlığa dayalıydı.
Gerçi bu durum sadece doksanlı yıllara has değildi. Cumhuriyet tarihi boyunca halk-devlet ilişkisi hep sorunluydu. Son yıllarda bu anlamda bir hayli iyileşme var. Ama bu her şeyin tamam olduğu anlamına gelmiyor. Bu iyileşme devam etmeli. Her alanda ve her anlamda… Daha düzelecek çok şey var. Doksanlı yılları bu halka ve ülkeye yaşatan unsurlar ve ideolojik saplantı sahipleri ne yazık ki devletin içinde hala ciddi anlamda varlıklarını sürdürüyorlar.
Avını kollayan birer avcıya benziyor bu kesimler, karanlık yapılar. Belki şu an çoğu kuluçkaya yatmıştır. Ama fırsatını buldukları an, ellerine bahane geçtiği an ülkeyi karanlık günlerine geri götürmeye hiç çekinmeden kalkışacaklardır. Olağanüstü halin uzaması, güvenlik kaygısıyla halka yönelik ihlallerin görmezlikten gelinmesi, bürokratik engeller, milliyetçilik saplantısı bu karanlık çetelere istedikleri fırsatı verebilir.
Bir an önce katı, hantal bürokrasi saf dışı edilip sivilleşme kökleştirilmelidir. Devletin belli yerlerine çöreklenmiş menfaat guruplarının önü kesilmelidir. Devletin imkânları sermayedarların değil yoksul, işsiz halkın hizmetine sunulmalıdır. Adalet mekanizmasının önündeki engeller kaldırılıp, ön yargısız herkes için adalet sağlanmalıdır. Kimden gelirse gelsin ve hangi bahaneyle olursa olsun halka yönelik hak ve hukuk ihlalleri şiddetle cezalandırılmalı, doksanlı yılların karanlık günlerini hatırlatan uygulamalara geçit verilmemelidir.
Halkta belli bir güven duygusu oluşmuşken ve geleceğe dair umutlar artmışken karanlık yapıların önünü açacak, PKK gibi taşeron örgütlere taraftar kazandıracak çirkin, kabul edilemez, zalimane uygulamalar ülkenin hayrına olmaz. Halk-devlet arasında az da olsa oluşmuş güven ortamı zedelenirse bundan en çok emperyalist güçler ve onların denetimindeki karanlık yapılar, örgütler faydalanır.
Bu arada Kürt illerinde gün geçtikçe artan işsizliğe ve verilen sözlerin tutulmamasının oluşturduğu hayal kırıklığına ivedilikle çözüm bulunmalıdır. Hükümet doğu illeriyle ilgili göz kamaştırıcı projelerden bahsediyor, belediyelere atanan kayyumlar sürekli şunu bunu yapacaklarının sözünü veriyor ama sözler bir türlü uygulamaya geçmiyor. Zaman geçiyor ancak projelerle ilgili köklü bir adım atılmıyor. Esnaf perişan, halkın alım gücü ciddi oranda düşmüş, her gün yüzlerce dükkânın kapısına kilit vuruluyor, işsizlik desen yüzde otuzlara çıkmış.
Doğu illerinin tekrar PKK gibi örgütlerin kirli pazarına dönüşmesi istenmiyorsa verilen sözlerin derhal hayata geçirilmesi lazım. Bu projelere hantal bürokrasi ve menfaat grupları engel oluyorsa buna izin verilmemeli, bürokratik engeller kaldırılmalı. Özellikle kayyumlar bir zamanlar HDP'li belediyelerin yaptığı gibi kaldırım ve yolları ikide bir yıkıp yapmak yerine, her gün aynı yerleri çiçeklendirip çöp toplama konusundaki başarılarıyla övünme yerine daha köklü projelere yoğunlaşmalı. Batı illeriyle Doğu illerini kıyaslayıp ona göre projeler üretmeli. Ürettikleri projeleri de hemen hayata geçirmeli.