Önceki yazımızda Ecevit'in “Erken seçimden şeriatçılar ve bölücüler kazançlı çıkar” sözünden hareket ederek Ak Partinin on altı yılının kısa bir değerlendirmesini yapmış, aynı dönemde Kürt siyasetinin değerlendirmesini bugüne bırakmıştık.
Aslında Kürtler adına hareket edenler yüzde yüz siyasi bir yol takip etselerdi Ak Partiye paralel bir başarı göstermesi içten bile değildi. Her bir seçim bir öncesine göre yükseliş göstermesine rağmen bu siyasiler Kürtleri kendilerinin değil PKK gibi örgütlerin temsil ettiğini, kendilerinin bu anlamda bir inisiyatif alamayacaklarını belirttiler, iktidarın diliyle söyleyecek olursak terör örgütüyle ilişkisini kesmediler veya kesemediler.
PKK, HDP'nin kendilerinin sayesinde bu kadar oy aldığını iddia ettiği gibi buna söz konusu parti de inanıyordu galiba; biz PKK sayesinde varız diyor olmalıydı.
Acaba öyle miydi? HDP, PKK sayesinde mi bu kadar milletvekili çıkarıyordu. Öyle değilse ilişkiyi kesebilir miydi? Elbette bunun zor olduğunu biliyoruz.
Fakat bugün bir hakikat ortaya çıkmıştır ki on altı yıl önce kurulan Ak Partiyle paralel bir kazanç elde edebilmesi için PKK'nin silah bırakması gerektiği gün gibi ortadadır, gecikmeli de olsa bu fırsat kaçmış değildir.
Ha, bu arada Kürtlerin elbette PKKHDP'den ibaret olmadığı ayrı bir konu. Fakat şöyle veya böyle önemli bir kesimi temsil ettiğini kabul edelim.
Aslında ben bugünkü yazımda Türkiye insanı bir Kürd'ü cumhurbaşkanı seçer mi diye soracaktım.
Bir çok yerde dile getirmiştim; Bediuzzaman bir Kürt'tür fakat bağlılarının büyük bir kısmı Türk'tür. Bugün Adıyaman Menzil dergahı Kürt'tür fakat müridlerinin büyük bir kısmı Türk'tür. Merhum Muhammed Esad Erbili bir Kürt'tür, müridlerinin tamamına yakını Türklerdendi, hem de seçkin bir kesimden. Daha düne kadar Türkiye'nin batısındaki alimlerin ve müftülerin önemli bir bölümü Kürt kökenliydi.
Diyeceksiniz ki ilim ayrı, müzik ayrı, sanat ayrı. İş siyasete gelince değişir diyorsanız ben aynı görüşte değilim. Bunun en son örneği Selahattin Demirtaş'tır. Eğer terör örgütüyle ilişkisini kesebilseydi Türk solunun, liberallerin ve daha birçok kesimin oylarını alarak ana muhalefet lideri olması içten bile değildi.
Fakat zaman hiç de bizim iyimser çizgimiz üzerinde yol almıyor. Beni ürküten bir şey var. Bugüne kadar süren, belki yarın daha da artacak olan Türk-Kürt gerginliğinden çok daha büyük Arap-Kürt gerginliği ilmik ilmik dokunmaktadır. Suriye ve Irak'taki Arap toplumunun birazcık nefes almaya başladığında bütün öfkelerini o ülkedeki Kürtlere yönelteceği besbellidir ve bunu çok insan yazıp konuşmaktadır.
“Amerika ve Avrupa buna engel olur diye düşünenler yanılmaktadır. Amerika ve Avrupa kendileri gibi Hıristiyan olan Ermenistan'a, Gürcistan'a ne yaptı ki Kürtlere ne yapacak?
Eveet, biz ne düşünüyoruz, olaylar nasıl gelişiyor. Fakat Allah'ın izniyle her şeye rağmen bu iyimserliğimizden zırnık taviz vermeden koşturmaya devam.