Türkiye'nin ani bir kararla Cerablus'a girmesi “Ortadoğu'da yeni dengeleri mi doğuracak?” sorusu ortada duruyor. Aslında Cerablus operasyonu 2014 yılından beri düşünülen bir hamleydi. Fakat Rusya uçağının düşürülmesiyle birlikte, düşünülen bu operasyon gerçekleşmemişti. 15 Temmuz darbe girişimiyle birlikte Türkiye'deki meselelere bakış açısı değişmekle birlikte Rusya ve İran'ın da Türkiye hakkındaki bakış açısının değiştiğini diyebiliriz. Özellikle devlet içerisindeki ihanetlerle yapılmak istenen hamleleri sabote ettiği anlaşılmıştır…
Cerablus'un stratejik önemine gelince… Burası öyle bir yer ki hem örgütler bazında; IŞİD ve PYD için ayrı bir önemi varken, devletler bazında Türkiye, İran ve Rusya için ayrı bir önemi vardır. PYD Suriye içerisindeki 911 Km'lik Türkiye sınırının tamamını ele geçirmek istiyor. Özellikle elindeki topraklarla Afrin kantonlarını birleştirmeye çalışıyor… IŞİD ise buranın düşmesi durumunda, sıranın kendi başkenti olarak gördüğü ve petrol bölgesi olan Rakka'ya gelebileceğini biliyor. Bunun için de her türlü riski alabilir… Türkiye de Cerablus üzerinden bir “güvenli bölge “ elde etmek istiyor ve bu bölge üzerinden Suriye'deki etkinliğini sürdürmek, gelecek tehlikeleri bertaraf etmek istiyor... İran ise Cerablus'un IŞİD'in elinden çıkmasını ve buranın da Suriye rejiminin eline geçmeyi hesaplıyor. Bununla da Suriye konusunda müttefik oldukları Rusya'nın Akdenizdeki hava ve gemi limanlarını ABD ye kaptırmak istemiyorlar… Buna benzer farklı hesap dengelerinden de söz edilebilir.
Bu hesaplar doğrultusunda Çin, Rusya, İran ve Türkiye denkleminde ortak bir mekânizma diyebileceğimiz “Yeni Suriye Politikası” kapsamında adımlar atılıyor. Bu yeni adımlar doğrultusunda uzun zamandır Türkiye, kendi kırmızıçizgisi olarak gördüğü “Fırat'ın batısına kara harekâtı” başlattı. ABD'nin her zaman yaptığı gibi sözünde durmaması ve Münbic'i yerli halkına teslim etmeyip PYD'nin Cerablus'a doğru hareket etmesi üzerine; Türkiye'nin tavrı netleşti ve Cerablus'a operasyon başlatmış bulunuyor. Rusya, İran ve Türkiye denkleminde gelişen “Suriye'nin toprak bütünlüğü” kapsamında IŞİD ve PYD'nin tasfiye edilme anlaşması gözüküyor. Yoksa Rusya'nın Türkiye'nin Cerablus operasyonuna göz yumması imkânsızdı.
Bu anlaşma kapsamında adımlar atılmaktadır. Bu yeni konseptle eli zayıflanan ABD'nin ise nasıl bir tavır takınacağı konusunda kafa karışıklığı yaşıyor. Bir tarafta hesapladıkları taşların yerine oturmaması, bir taraftan Türkiye gibi bir müttefikini “Rusya bloğuna” kaptırması onu endişelendiriyor. Darbeyle ele geçirmek istediği Türkiye'nin elinden tamamıyla kaydığını görüyor. Bu nedenle de ABD'nin PYD konusunda ikilem yaşadığı ve geçen günlerde farklı siyasilerden, birbirlerine zıt açıklamaların geldiğine şahit olduk. Özellikle PYD üzerinden Türkiye gibi coğrafi konumu son derece önemli bir müttefikini kaybetmeyi göze alamıyor. Asya ile Avrupa'yı birbirine bağlayan bu stratejik devletin rakip ülkelerle yakınlaşması ABD'yi endişelendirmişe benziyor. ABD'nin bariz karakteri olan “kullan ve sat” manevraları gereği, YPG yükünü sırtından atabilir.
Fakat can alıcı soru ise; bu kadar hesabın üzerinde yapıldığı Cerablus'un doğuracağı neticeler ne olur? Özellikle Türkiye'nin Suriye topraklarında uzun süre kalması durumunda gelecek külfetler ne olur? Ya da orada can kayıpları fazlalaşınca kamuoyunun tepkisi ne olur? Bu kapsamda Türkiye, ince bir çizgiden geçiyor. Bu çizgi doğrultusunda Cerablus'un, ya bir çıkış yolu, ya da bir bataklık olabileceğini kestirmek zor gözüküyor. Fakat görünen o ki bir çıkış yolunu doğurabileceği ve Suriye'deki “toprak bütünlüğü “kapsamında ortak bir mekânizmanın fitilini ateşleyebilir. Bu denklem içerisinde IŞİD ve PYD'nin tasfiyesi, ÖSO'nun ise bir şekilde rejimle ortak bir yönetim konusunda anlaştıkları gözüküyor. Cerablus'a operasyon ise bunun ilk adımı olarak görülüyor…