Son yıllarda özellikle 15 Temmuz işgal girişiminden sonra Türkiye bağımsız bir dış politika izlemeye çalışıyor. Gördüğünüz gibi 15 Temmuz darbe kalkışması demedim, işgal girişimi dedim. Gerçekten 15 Temmuz'un amacı oluşturulan bir iç savaştan sonra Suriye'de olduğu gibi Türkiye'yi işgal arzusuydu. Bu amaca yönelik tüm hazırlıklar yapılmış, hatta bazı emperyalist ülkelerin askeri birlikleri ve bazı paralı askeri güçler ülkemize müdahale için sınırda bekletiliyordu. Ama Müslüman halkın şanlı direnişi şeytani güçlerin tüm planlarını alt üst etti.
15 Temmuz bir milat oldu. Türkiye başta Amerika olmak üzere, Batılı emperyalistlerin gerçek yüzlerini gördü. Acımasız hedeflerinden, insanlık dışı emellerinden haberdar oldu ve bağımsız politikalara yöneldi. Başta Suriye meselesi olmak üzere birçok olayda, yine kendileri de Batının hedefinde olan İran ve Rusya ile ortak çözümler arayışına girdi.
Bir asra yakındır ülkemizi emperyalist hedefleri için bir ileri karakol, bir atlama tahtası olarak kullanan emperyalist Batının buna tahammül etmesi beklenemezdi, beklenmemeli de… Türkiye devleti şimdiye kadar hep Batının, özellikle de Amerika ve israil'in çıkarlarına hizmet etti. Halkının zararı pahasına Batının çıkarlarının koruyucusu oldu. Yönünü Batıya dönerken, İslam ülkelerini ötekileştirdi, onlara karşı bir Batılı ülke kibrine büründü. Ülkemizin her yeri Amerika ve Batının askeri üsleriyle dolup taştı. Filistin toprakları üzerinde kurulan israil çetesini devlet olarak ilk tanıyan ülkelerden biri Türkiye'ydi. Türkiye, Batılılar için ucuz iş gücü üreten bir ülke, ucuz bir Pazar idi.
Şimdi Türkiye özüne dönmeye çalışıyor. Bir sürü yanlışa, hatalı politikaya, zaafa rağmen bu yolda ilerlemeye çalışıyor. Kendine dönme mücadelesi veriyor. Hükümet, bağımsız olma yolunda daha kararlı adımlarla ilerlemeli. Kendisine diz çöktürmek isteyen, bunun içinde ekonomik ve siyasi kumpaslar kuran Batıya ve özellikle Amerika'ya boyun eğmemeli. Halkını küresel kumpaslara karşı bilinçlendirmeli, halkıyla el ele, omuz omuza hür, bağımsız ve adil bir ülke olma gayretinden asla geri durmamalı.
Kumpaslar devam edecek, baskılar ve tehditler giderek ağırlaşacak, Amerika bol kazanç getiren ve bir eyaleti konumunda gördüğü ülkemizin bağımsızlaşma mücadelesine iyi gözle bakmayacak. Bu aşamadan sonra verilecek taviz, korku belirtisi veya uzlaşma arzusu, Amerika'nın ülkemize yönelik öfke ve küstahlığını daha da artıracak. Tecrübeyle sabittir ki Amerika kendisine boyun eğildiği takdirde ihanetlerini daha da artırmaktadır.
Amerika'nın anlayacağı tek dil direniştir, dik durmaktır. Türkiye madem hayırlı bir yola girmiştir, bir asra yakındır onu köleleştirmeye çalışan, halkının zenginliklerini talan eden, kendisine bağlı satılık asker ve bürokratların yardımıyla darbeler yapan, kalkınma ve özgürleşmesine izin vermeyen Amerika ve Batıya ben de varım demiştir, o halde girdiği bu yolda sabır ve sebatla ilerlemelidir.
Evet, Türkiye küresel kumpaslarla karşı karşıyadır. Rıza Zarrap Davası bu kumpaslardan en acımasızlarından biridir. Bu davanın Amerika ve Batı için kullanışlı hale gelmesinde elbette ki bazı hükümet yetkililerinin de hatası vardır. Ama şimdi zaman bu konuları tartışmanın zamanı değildir. Amerika bu davayı kullanarak ülkemizi dize getirmek, ekonomik olarak diz çöktürmek, ülkemizdeki sömürü çarkını sürdürmek istemekte, Türkiye'yi müdahale ve işgale hazır hale getirme politikası gütmektedir.
Hükümet, halkıyla arasındaki soğukluğu gidermeli, iç politikada daha adil ve birleştirici olmalı, halkıyla birlikte bu küresel kumpasa direnmelidir.