Suriye iç savaşı başından beri çevre ülkelere sirayet etme özelliğini korumaya devam etti. Çünkü çevre ülkeler yangını söndürmek yerine ona benzin dökme politikaları uyguladılar. Uygulanan bu yanlış ve tehlikeli politikalar, bütün bir bölgenin siyasi, ekonomik ve güvenlik açısından olumsuz etkilenmesine neden oldu.
Silahlı muhalefetin başlamasından itibaren komşu ülkelerin kimi Baas rejimine, kimi de onu devirmek için silahlı mücadele başlatan muhalif guruplardan birine destek sağlamaya başladılar. İran, Hizbullah ve Rusya, Şam yönetimini ölesiye desteklediler, desteklemeye devam ediyorlar. Amerika ve bölgedeki müttefikleri ise silahlı muhalefete sınırlı da olsa destek verdiler.
Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar'ın desteklediği muhalif guruplar zamanla kendi aralarında kavgaya tutuştular. Muhalifler arası çatışmalardan güçlenerek çıkan IŞİD; Irak ve Suriye'de geniş ve önemli yerleri denetimine almaya başlayınca hem ABD'nin hem de bölgedeki müttefiklerinin stratejilerinde önemli değişiklikler meydana geldi.
ABD Esed'in gitmesi konusunu rafa kaldırdı. Çünkü onun gitmesi durumunda iktidarı alacak olan cihadî guruplar çok daha tehlikeliydi. Dolayısıyla İslami gurupların tasfiyesi öncelikli konu haline geldi. ABD'nin öncülüğünde 60 devletten oluşan koalisyonun hava güçleri bir yılı aşkın bir süreden beri IŞİD mevzilerini bombalamaya devam ediyor.
Suriye iç savaşının önemli bir sonucu da, Türkiye sınırına yakın Kürt bölgesinin, PKK uzantısı örgütlerin denetimine geçmesi oldu. Türkiye bundan rahatsızlık duymaya başladı; yanıbaşında yeni bir Kürt özerk bölgesinin oluşma ihtimalini ulusal güvenliği için bir tehdit olarak gördü.
Baas rejiminin PKK ile yeni bir oyun kurmaya muvaffak olmaması için diğer muhaliflere destek sağlayan Türkiye şimdi bu muhaliflerin en güçlüsü durumundaki IŞİD'e müdahale noktasına gelmiş bulunuyor. Nereden nereye? Ortadoğu'da dengeler çok çabuk değişiyor.
Türkiye, Suriye meselesinde işin başından beri ABD ile farklı düşündü. Seneler sonra ABD'nin IŞİD ile mücadeleyi öncelemesi ve bu amaçla Kürtlere yakınlaşması rahatsızlık uyandırdı. Uzun süre ABD'nin Suriye politikalarının dışında kalarak kendi insiyatifi ile hareket etme ve direk bir müdahalede bulunmama konusunda ayak direten Türkiye'nin artık bu metanetini koruyamadığı anlaşılıyor. İncirlik askeri üssünün ABD müdahalesi için açılması kararı ile beraber Türk jetlerinin Suriye'deki IŞİD mevzilerini bombalaması direk bir müdahale ve savaş ilanı değil midir?
Peki Türkiye'nin IŞİD'e başlattığı hava saldırıları neyi çözecek? Çözeceği bir şey olmayacak elbette. IŞİD bu saldırılarla bitmeyecek. Bir yılı aşkın bir süreden beri devam eden ABD öncülüğündeki 60 devletin hava saldırıları bir netice elde edemediği gibi Türk Hava Kuvvetlerinin saldırıları da bir sonuç elde edemeyecektir. Belki Türkiye aldığı bu karar ile arı kovanına çomak sokmuş ve başına öyle kolay kolay kurtulamayacağı bir bela da almış oldu.
Suriye bir tuzaktır, bu tuzağa düşen herkes ABD ve israil'in avı olacaktır. Bu açıdan İncirlik havaalanının açılması hiç de hayra alamet bir şey olarak görünmüyor.
Türkiye jetleri IŞİD ile beraber PKK kamplarına da hava saldırılarında bulunmaya başladı. Uzun bir ateşkes ve devam eden barış sürecinin sonu mu bu? Sürecin doğru bir şekilde sonuçlanmayacağı belli idi. Zira yanlış başlayan bir işin doğru sonuçlanma şansı hiç yoktur.
Devlet'in seksen yıldan beri devam eden Kürt meselesini çözme adına sadece PKK ile masaya oturması işin başındaki yanlıştı. PKK süreçle beraber hem içeride hem de dışarıda daha da güçlenince devlet müdahale etme gereği duydu. Anlaşılan artık süreç en azından dondurulmuş oldu. Her iki taraftan yapılan açıklamalar sürecin fazla bir ömrünün kalmadığını gösteriyor.
Dikkat çeken başka bir husus da, IŞİD'e ve PKK'ya gerçekleşen operasyonlarının aynı anda başlamış olmasıdır. Bu karara ABD ile varılan anlaşma sonucunda mı varıldı acaba? Türkiye bir taş ile iki kuş vurduğunu mu zannediyor?
Durum ne olursa olsun ABD'nin ipiyle kuyuya inilemeyeceği, içeride ve dışarıda savaş halinin güçlü bir Türkiye istemeyenlerin arzusu olduğu unutulmamalıdır.