Son zamanlarda devlet ciddiyeti ve diplomatik nezaket ile uyuşmayan yaklaşımlar sergileyen Batı, aslında İslam ile hesaplaşmaktadır. Bu yaklaşım, bilinçaltına yerleşen İslam düşmanlığının sahadaki tezahürüdür. Bir yönüyle de Batı'nın maskeden arındırılmış gerçek yüzüdür. Batılı emperyalistler, İslam ve Osmanlı ile hesaplaşmayı, Osmanlı'nın bakiyesi olarak gördükleri Türkiye üzerinden sürdürmek istiyorlar. Zamanında Osmanlı İmparatorluğu, İslam'ın ve İslam ümmetinin temsilcisi olarak görüldüğünden, tüm oklarını Osmanlıya yöneltiyorlardı. Bu gün şartlar çok değişse de hala Türkiye'ye Osmanlı'nın bakiyesi gözü ile bakılıyor ve bir gün Osmanlı ruhunun şahlanmasından korkuyorlar. Uyuyan devin uyanacağı günü kaygı ile bekliyorlar. Türkiye aleyhtarı tutum, Avrupa'da bir salgın gibi yayılıyor.
Avrupalı siyasetçilerin bu tutumunda iç politikanın da payı büyüktür. Çünkü son yıllarda milliyetçi ve faşizan akımların bir yükseliş trendi yakaladıklarını görmekteyiz. Uç noktalarda politika yapmak, daha fazla oy getiriyor. Doğu karşıtı ve mülteci karşıtı politikalar, Batılı siyasetçiler için siyasette yükselmenin başmaklarıdır. Yani aslında siyasetçilerin tavrını şekillendiren, Batılı halkların eğilim ve tercihleridir. Yani Avrupa bir bütün olarak aşırı uçlara kaymaktadır. Medeniyeti vahşet üzerine inşa olmuş olan Avrupa, gittikçe ayrıştırıcı bir siyasete yönelmektedir. Ötekileştirdikleri milletler bir yana, kendi içlerinde bile ortak yaşam kültürünü gittikçe reddetmektedirler.
Kendi aralarında bile ayrışan bir birliğin; siyasi, askeri ve ekonomik anlamda başkaları ile entegrasyonu pek makul gözükmemektedir. Zaten Avrupalıların öyle bir derdinin olduğunu sanmıyorum. Sadece jeopolitik ve jeostratejik önemi yüksek olan ülkeleri bu hayallerle oyalayıp, bu devletin potansiyelinden istifade etmekte ve bu vesile ile içişlerine karışmaktadırlar. Türkiye'nin on yıllardır Avrupa'nın kapısında oyalanması buna örnek olarak gösterilebilir. Türkiye'nin birçok konuda bağımsız dış politika takip etmeye çalışması, yerli silah üretimi, başta Üçüncü Havalimanı olmak üzere, birçok ekonomik yatırım, Avrupa'nın hışmına neden olmaktadır.
Yoksa mesele, ne referandum meselesi ne de Hollanda ve Almanya'nın seçim yasaklarını ön gören yasalarıdır. Birçok Avrupa devleti, zaten vekâlet savaşları suretinde Suriye'de Türkiye ile hesaplaşmaktadır. Almanya'nın Avrupa'da başını çektiği blok, Türkiye ile alenen hesaplaşmakta ve restleşmede herhangi bir beis görmemektedir. Tüm diplomatik kurallar ayaklar altına alınarak Türkiye ile kriz canlı tutulmaktadır.
Orta yerde, devletler ve halklardan ziyade medeniyetlerin hesaplaşması vardır. Medeniyetler çatışması, ısrarla her geçen gün tırmandırılmaktadır. Bu noktada çok maksatlı ve sabırları zorlayıcı adımlar atılmaktadır. Siyasi krizler, temel insan hak ve özgürlüklerini kısıtlamaya doğru götürülmektedir.
Kısacası, çeşitli siyasi sorunları krize dönüştüren Batı, aslında medeniyetler çatışmasını gittikçe tırmandırmaktadır. Avrupa'daki faşizm dalgası, İslam ve Müslümanlarla hesaplaşma gayreti içerisindedir. Batı'da, "bu Türkiye'den bir Osmanlı çıkar mı", endişesi vardır. Ait olmadığımız bir yere ısrarla kapak atmaya çalışmamızı da anlayabilmiş değilim. O halde hala "Osmanlının küllerinden şahlanan yeni bir Osmanlı doğar mı", tedirginliği yaşayan Batı'nı kapısını çalmak yerine; yüzümüzü, "Osmanlı'nın küllerinden şahlanmış yeni bir Osmanlı doğar mı", diye umutla bekleyen Müslüman kardeşlerimize çevirmeliyiz.