Türkiye'de sağ-sol değil; kimlikler üzerinden siyaset yapıldığını belirten Erol Katırcıoğlu: 'Kendini İslamcı görenler AK Parti'de, Türk tanımlayanlar MHP'de, Kürt olanlar BDP'ye, laik-modernist görenler CHP'de temsil edildiğini düşünüyor. Siyasi partilerin yapılanışında sınıf çıkarları göremiyorum'
Prof. Dr. Erol Katırcıoğlu Türkiye siyasetini, yeni solu ve Taraf'taki depremi AKŞAM'a değerlendirdi:
- Yeni çıkacak kitabınızda yeni sol kavramına yer verdiğinizi biliyorum. Yeni sol diye adlandırdığınız yapı nedir?
1989'da Berlin Duvarı'nın yıkılması kanaatimce sol düşüncenin de yıkılışı oldu. Çünkü sosyalizm yeryüzünde ilk ifade edildiğinde kapitalizmin alternatifi olmak gibi çok önemli bir iddiası vardı ve Sovyetler Birliği de bu iddiayla oluştu. 1989'da Sovyetlerin yıkılışıyla sosyalizm -özellikle ekonomik sebeplerle- kapitalizmle yarışamayacağını kabul etmek zorunda kaldı ve bir bakıma bütün iddialarından vazgeçti. Tabii bu sağ siyasetin başarısı gibi ortaya çıktı.
ARAYIŞ BİTMEDİ
- Ama yine de sosyalist düşünce varlığını sürdürüyor...
Tarİh içinde farklı isimler almış olabilir ama sosyalizm iddiası her zaman var olan bir iddia. İlkeler düzeyinde daha adil, daha eşitlikçi, daha özgür bir dünya amaçlayan bir düşünce. Dolayısıyla 'Kapitalizmin ekonomik başarısı solun tümüyle iddialarından vazgeçmesini gerektirir mi?' diye sorulmaya başlandı. İngiltere'de İşçi Partisi, Almanya'da Sosyal Demokratların, ABD'de Demokratların iktidara gelmesiyle beraber bir üçüncü yol arayışı ortaya çıktı ve iktidara geldiler. Fakat zaman içinde bunların uygulamalarının solla çok da ilgili olmadığı görüldü.
Bu nedenle o dalga da bitti fakat arayışlar bitmedi. Bir sol siyaset arayışı hala bütün ülkelerde var ve çeşitli parti deneyimlerine tekabül ediyor.
SINIF ÇIKARLARI YOK
- Türkiye'de bugün sol nerede, sağ nerede tam bir çorba hali var. Bu konuları en son konuştuğum Murat Belge de Ömer Laçiner de hem CHP'yi hem BDP'yi solun dışına ittiler. Böyle olunca geriye oy karşılığı çok az bir kitle kalıyor. Siz nasıl görüyorsunuz?
BEN Türkiye'deki siyasallaşma süreçlerinin Batı'daki süreçlerden farklı olduğu görüşündeyim. Batı'da siyaset sınıf çıkarları üzerinden oluşur. Bu durum partilerin programlarına da yansır. Mesela daha çok işçi ve çalışandan yana iseyseniz, daha soldasınız diye düşünülür. Bizde ise siyaset doğrudan doğruya kimlikler üzerinden oluşuyor. Kabaca bakınca bugün Türkiye'de belli başlı kimlikler olarak İslami kimliği görüyorum, kendini İslamcı diye gören insanlar var bu ülkede ve bunların siyaseti AK Parti'de temsil oluyor. Daha Türk olarak tanımlayanlar var ve bunlar MHP'de temsil ediliyor. Kürt olanlar BDP'de, laik-modernist olduklarını düşünenler CHP'de temsil edildiklerini düşünüyor. Dolayısıyla siyasi partilerin bu yapılanışında sınıf çıkarlarını göremiyorum. Bunlar çok karışık hale gelmiş ve kimliklerin içinde erimiş gibi görünüyor.
PKK'lılarla sadece BDP'liler mi kucaklaştı?
- Dokunulmazlıkların kaldırılması konusuna nasıl bakıyorsunuz? Hükümet üstüne gitmese dahi PKK'lılarla BDP'lilerin kucaklaşmasını kaldırabilir miydi toplum?
Burada çok ikiyüzlü bir siyaset var. Bunlardan bir tanesi bu görüntüler televizyonlarda yayınlandıktan hemen sonra birkaç gazeteci Selahattin Demirtaş'la görüştük ve bu görüntüleri de sorduk. Bize 'Yanlış oldu' dedi kendisi. Fakat sanki bu hiç söylenmemiş bir cümle gibi, hiç konuşulmadı. Bir diğer şey de şu: Diyelim ki bunlar bunu bilerek yaptılar, sonuçta soruşturma açılacak. Fakat orada o milletvekilleri yalnız değil. Orada PKK'lılarla öpüşen bir sürü vatandaş da var. Çünkü milletvekilleri suç işlediyse, diğerleri de işledi. Onlara niye dava açılmadı? Burada açıkçası bir oyun oynanmakta. Bu araçlardan birisi PKK'nın eylemleri, birisi KCK, diğeri de AK Parti'nin bulduğu dokunulmazlıklar gibi meselelerdir. Bunlar ancak Kürt sorununun genel stratejisi, o savaşın içinde anlamlı hamlelerdir. Dokunulmazlıkları kaldırırlarsa ne olur? Kürt meselesini daha da işin içinden çıkılmaz hale getirecek, Kürtlerin hali hazırdaki duygusal kırılmaları daha da derinleşecektir. Bence BDP'lilerin yaptığı yanlış bir şey. Çözüme hizmet etmemiştir. Fakat ondan yola çıkarak bir başka yanlış yapılıyor, o da çözümü daha da zorlaştıracak.
Erdoğan Türkiye'nin başbakanı olamıyor
Katırcıoğlu 'Kimlik siyaseti çatışmacıdır. Demokrasinin yürümesi gereken rayda yürümesini engeller. Başbakan Erdoğan bu nedenle bir türlü Türkiye'nin başbakanı olamıyor' diyor
- Neden kimlikler üzerinden bir siyaset mekanizması gelişmiş peki bizde?
Bu belki hep böyleydi. Özellikle Cumhuriyet'in kuruluşunda bu farklı kimliklere tek bir kimlik giydirildiği zaman kendilerini devlet karşısında biraz mağdur hissettiler. Bir süre sonra toplumun gerçeği ile bu tarihsel ilişki birbiriyle yaşayamaz hale geldi. 28 Şubat sonrasında İslami kesim oyunu daha farklı oynamak gerektiğini hissederek, Erbakan çizgisinden kopup AK Parti çizgisini üretti. Tayyip Erdoğan'ın ortaya çıkması ve laik kesimin iktidarının devrilmesiyle durum hızla değişmeye başladı. Sonuç olarak kimlikler ve kimlikler üzerinden yapılan siyaset daha görünür hale geldi Türkiye'de. Fakat kimlik siyasetleri her zaman çatışmacı siyasetlerdir. Bir diğerini reddederek var olabilir. Mesela Sünniler Alevileri, Aleviler Sünnileri kabul etmiyor ve kabul etmeyerek kendini tanımlamış oluyor. Dolayısıyla bu çatışmacı siyasi iklim demokrasinin olması gereken rayda yürümesini engelleyen bir durum. Çünkü demokraside çatışmadan çok; yarışma olması gerekir.
YARIŞMIYOR, ÇATIŞIYORLAR
- Şu an Türkiye'deki durum bu galiba...
EVET. Maalesef partiler yarışmıyor çatışıyorlar. Yarışma karşısındakini düşman olarak görmeyi gerektirmez, rakip olarak, hasım olarak görebilirsin ama o kadar. Bizde düşman olarak görüyorlar ve el sıkmamaya, grup toplantılarında küfürlere varan görüntüler ortaya çıkıyor. Türkiye'nin şu andaki çıkmazı böyle bir siyasete kilitlenmişliğidir. Bu kimlikler hep vardılar ama toptan bir baskı olduğu için varlıklarını sürdürebildiler. Şimdi baskı azaldıkça farklılaşmaların ortaya çıkacağını düşünüyorum ve nitekim başladı da. Mesela İslami kimlik içindeki siyasetlerde farklılaşmaların yaşandığını görüyoruz. Erdoğan Has Parti'yi kapatıp, birleştirmeye çalışıyor ama Has Parti'nin var olmasının nedenleri ortadan kalkmadı. Sonuç olarak, özellikle vesayet rejiminin gerilmesiyle birlikte kimlikler de bütün özellikleriyle ortaya çıktılar ve bugünkü siyaset de kimlikler siyaseti. Bu nedenle ben Başbakan Erdoğan'ın bir türlü Türkiye'nin başbakanı olamadığını düşünüyorum.
YENİ BİR SOL LAZIM
- Biraz açar mısınız ne kastettiğinizi?
HER ne kadar balkon konuşmalarında bu dileği ifade etse de bir türlü Türkiye'nin başbakanı olamıyor. Yani İslami kimliğin başbakanı olarak duruyor. Oysa Türkiye'nin bütün bu kimliklerin ötesinde bir siyaset ihtiyacı var. Solun rolü de burada. Sol, topluma kimliksiz veya tersten bakarsak, çok kimlikli bir siyaset önermeli. Şunu demeli 'Hepimiz özgür olmadıkça hiçbirimiz özgür olamayız'. 'Bütün mağdurların, devletle sorunu olan her kesimin siyasetini biz yapıyoruz' diyen, bu anlamda radikal bir demokrasi söylemi tutturan yeni bir sol lazım.
- Bu tarz bir siyaseti yapmaya kim aday Türkiye'de sizce?
BENCE Türkiye'de böyle düşünen çok kişi var. Ama belki de Türkiye'de böyle bir sol siyasetin ortaya çıkması için zaman henüz gelmedi. Adalet ve Kalkınma Partisi'nin yarattığı hegemonya ve laiklerin uyguladığı siyasetler böyle bir ihtiyacı giderek daha artıracaktır. Türkiye'de mağdur olan birçok kesimin istekleri ortak bir biçimde siyasete yansımıyor. Bu nedenle giderek açılan yeni bir siyasi alan var. Gerçekten vicdana seslenen, adaleti öne koyan, Türkiye toplumunun sahiden nasıl yaşadığını ve ne istediği gören bir siyasi partiye ihtiyaç var ve bu bir sol siyasi parti olabilir. Bu siyasi alan CHP tarafından hiç iyi değerlendirilmiyor. AK Parti de bu yeni gelişen duruma giderek yabancılaşıyor.
- AK Parti neden bu duruma yabancılaşıyor sizce?
AK Parti iktidarda. İktidarın nimetleri onları çok şaşırttı. Görebildiğim kadarıyla AK Parti'nin bu siyaset tarzı kendisine oy vermiş insanlar arasında da farklılaşmaya neden oluyor ve ben bunun da oya yansıyacağını düşünüyorum. Hele hele anlamlı bir alternatif üretilirse, kesinlikle AK Parti oyları düşecektir.
Taraf'taki depremin nedeni Sarıgül mü?
- Taraf'taki deprem sizi nasıl etkileyecek?
GAZETE içinden de ödemelerle ilgili sorunların büyümesi nedeniyle istifaların geldiğini öğrendik. Anladığım kadarıyla, Ahmet Altan gazete çalışanlarının ufak tefek taleplerini bile karşılayamaz hale gelmiş. Bu konuda Başar Arslan'ın kendisini maddi olarak rahatlatacağı sözü verdiği halde öyle davranmadığı ve çıkan gerilim sonrası Ahmet Altan ve Yasemin Çongar'ın istifa ettiğini öğrendim. Başka bir yorum da Mustafa Sarıgül'ün ya büyükşehir belediyesi ya da CHP'nin başına geçmek gibi bir niyeti olduğu ve Taraf gibi bir gazeteyi satın almak veya Başar'la bir anlaşma yapıp, o gazetede etkinliğini artırmak gibi bir isteği olduğu ve buna karşılık da istifa sürecinin geldiği spekülasyonu yapılıyor ama doğruluğu var mı, bilemiyorum. Ben henüz istifa etmedim ama Altan ve Çongar'ın ayrılmasıyla bu gazetenin muhalif tavrının devam edemeyeceğini düşünüyorum. O nedenle bir süre sonra ben de ayrılırım diye düşünüyorum. Mithat Sancar, Murat Belge gibi yazarlarla görüştüm. Onlar da birkaç gün bekleyip, ne olduğunu anlamak arzusundalar. Bu işte AK Parti'nin dolaylı baskısı da olabilir. O da netleşsin, sonra bir karar vereceğim.