Malumunuz bin yılı aşkın bir süredir bu coğrafyada Kürdler ve Türkler beraber yaşamışlar. Diğer Müslüman milletler gibi artısıyla eksisiyle “İslam” ortak paydasında yaşamlarını sürdüre gelmişler.
Beraber savaştılar, zaferler kazandılar ve sevindiler. Beraber bedel ödediler, mağlubiyet yaşadılar ve hüzünlendiler. Beraber fetihler yaptılar, destanlar yazdılar ve tarihe konu oldular.
İzdivaçlar yaptılar ve bir bütünün iki parçası oluverdiler. Artık et ile tırnak gibi, ağaç ile toprak gibi birbirinden ayrılmaz hale geldiler.
Fransız İhtilalinden sonra bir virüs gibi Dünyaya yayılan Ulusçuluk hastalığı ile önce zihinler bulandı sonra “İslam” ortak paydasında bir arada yaşayan milletler ırkını üstün tutma yarışına girdiler.
Elbette bu gelişmeler kendiliğinden olmuyordu. Avrupa tarafından devşirilen piyonlar vasıtasıyla dünya milletlerine ulusçuluk fikriyatı pompalanıyordu. Böylece Osmanlı’da da Türkçülük akımı başlamıştı. Genç Osmanlılar, Jön Türkler, İttihat ve Terakkiciler derken Osmanlının yıkılışı ve Kemalizm mefkuresinin egemen olduğu Türkiye Cumhuriyeti...
Cumhuriyet tarihi boyunca Kürdlere yapılan zulümler, ret, inkar ve asimilasyon politikalarına girmeyeceğim. Çünkü bu zulümlerden haberdar olmayan kimse yoktur. Cumhurbaşkanına varana kadar her kes her platformda bir devlet politikası haline getirilmiş olan geçmişteki zulümlerden bahsediyor. Bunu inkar eden ya çok cahil ya da ultra faşisttir.
Erdoğan dönemiyle beraber ret ve inkar politikaları kısmen askıya alındı, kardeşlik ve eşitlik cümlelerine vurgu yapıldı. Ancak bu da büyük oranda sadece sözde kaldı. Hatta yer yer teslim edilen bazı haklar sanki bir lütufmuş gibi başa kakıldı.
Özellikle kardeşlik kelimesi epeyce yıpratıldı. Öyle bir hale gelmiş ki, bir Türk “Kürd-Türk kardeştir” dediği zaman artık birçok Kürd’ün aklına, “yine bunlar ne oyun peşindeler” deyiveriyorlar.
Çünkü 20 milyonu aşkın Kürd’ün yaşadığı Türkiye’de hala Kürdlere yönelik ciddi somut adımlar atılmış değildir.
Hükümet destekli filim ve dizilerde “Türklük” ve “Türkçülük” işleniyor. Devletin hazırladığı hiç bir tarih kitabında, bin yıldır beraber kazanılan kazanımlar konusunda Kürdlerden bahsedilmiyor, bilakis olumsuzluklarla anılıyor. Hasılı benzer yüzlerce örnek verebiliriz.
Belki pek gündeme gelmeyen ve Kürdler arasında nefretle bakılan çok basit bir örnek vereyim. Urfa’dan, Diyarbakır’dan veya Van’dan İstanbul’a uçan bir uçak seferinde 200 yolcudan 150’si Kürt’tür. Bunların yüzde doksan dokuzu İngilizce ve bir kısmı da Türkçe bilmediğine rağmen yapılan anonslar Türkçe ve İngilizce yapılıyor.
Birçok havayollarında iletişim sorununun yaşanmaması için 36 dilde ve 80 lehçede “anlık çeviri hizmeti” verilecek diller arasında 20 milyonun konuştuğu Kürdce olmayacak.
En az Türkler kadar Kürdlerin de mücadele edip bedel ödediği bu topraklarda, her fırsatta devlet imkanlarıyla Türklüğün propagandası yapılacak ve Kürdler görmemezlikten gelinecek. Sonra da “Kürd-Türk kardeştir” denilecek.
Evet, kardeşiz ancak kardeşlik; kardeşin dilini, tarihini ve geçmişini görmemezlikten gelemez. Kardeşiz ancak kardeşlik, kardeşin kendi tarih kitaplarında kötülemekle olmaz.
Kardeşiz ancak kardeşlik kardeşin başka coğrafyalarda bile söz sahibi olduğunda bunu kabul etmemek veya “Vanayı kapatırız”, “bir gece ansızın gelebiliriz” demekle olmaz.