Aksoy, AB Konseyinin Türkiye ile ilgili ifadeleri hakkındaki soruya verdiği yazılı yanıtta, Konseyin aldığı kararla, "Üyelik dayanışması bahanesi altında, Rum/Yunan ikilisinin uluslararası hukuka ve hakkaniyet ilkesine aykırı maksimalist ulusal tezlerinin sözcülüğünü yapmaya" devam ettiğini bir kez daha gösterdiğini ifade etti.
AB'nin deniz yetki alanlarının belirlenmesi konusunda herhangi bir yetkisi olmadığını, AB'nin bir uluslararası mahkeme de olmadığının da altını çizen Hami Aksoy, şunları kaydetti:
AB, Türkiye ile Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti arasında usulüne uygun olarak imzalanan bir muhtıranın hukuka uygunluğuna dair bir hüküm de veremez. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin (GKRY) hiçbir yetkisi yokken, normal bir devletmiş ve (Kıbrıs) Ada'nın tamamını temsil ediyormuş gibi 2003, 2007 ve 2010'da bölge ülkeleriyle Türkiye'nin ve Kıbrıs Türklerinin hakları hilafına yaptığı anlaşmalara sessiz kalan ve Libya'nın kıta sahanlığı haklarının Yunanistan tarafından gasp edilmesine göz yuman AB'nin, bize karşı aldığı bu tavır, izlediği çifte standart politikasının yeni bir örneğidir. Bu tavır, ülkemizin ve Kıbrıs Türklerinin Doğu Akdeniz'deki hak ve çıkarlarını savunmaktan bizi vazgeçiremeyecektir."
Türkiye ile Libya'daki Ulusal Mutabakat Hükümeti arasında 27 Kasım'da "Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası" imzalanmıştı.
Brüksel'de bir araya gelen AB'ye üye 27 ülkenin devlet ve hükümet başkanlarının üzerinde uzlaşmaya vardığı ortak bildirgede, Türkiye ile Libya arasındaki mutabakat muhtırasının "üçüncü ülkelerin egemen haklarını ihlal ettiği" iddia edilmişti.
İLKHA