Meclis başkanı İsmail Kahraman'ın, “Yeni Türkiye ve Yeni Anayasa” konulu bir konferansta anayasa ile ilgili dile getirmiş olduğu düşünceler, gündemi alt üst etti. Kemalist, sol çevreler ve onlara öykünenler, iğne batırılmışçasına hep birlikte zıpladılar. Meclis başkanına saldırdılar. Malum çevreler, kırmızı görmüş boğaya döndü bir iki gün.
Malum çevreleri bu kadar zıplatan ne demişti ki meclis başkanı? Efendim, “Laiklik bir kere yeni anayasada olmamalıdır. Dünyada üç anayasada laiklik var. Fransa, İrlanda, bir de Türkiye'de var. Böyle bir şey olmamalıdır. Dindar anayasa meselesinden anayasamızın kaçınmaması lazım. Dini olarak bahsetmesi lazım” demiş.
Dünya üzerinde 195 ülke var. Kahraman'ın ifadesi ile bunların sadece üçünün anayasasında laikliğe yer verilmiş, diğer 192'sinde yer verilmemiş. Türkiye hariç iki ülkenin anayasasında yer alıp, 192 ülkenin anayasasında yer almayan ve sorun da yapılmayan laikliğe, yeni anayasada yer verilmesin diye görüş belirtildiği için, Türkiye'de yer yerinden oynuyor. Başka hiçbir sebep olmasa da işte tam da bu sebeple laiklik, tartışmaya açılmalı ve yeni anayasada yer almamalı. Çünkü Türkiye'de laikliğin kendisi, tartışılmaz, dokunulmaz bir din yerine geçmiş durumda. Kutsal bir tabu olmuş. Bütün dünya anayasalarında olmayan laiklik ile ilgili meclis başkanı “yeni anayasada olmamalı” şeklinde görüş belirttiği için lince tabi tutuluyorsa, ortada laikliği kutsayan ve düşünce özgürlüğünü, millet iradesini hiçe sayan ciddi bir laik zihniyet sorunu ve dayatması var demektir.
Müslüman halkın kutsallarına her türlü eleştiri, hakaret ve saldırıyı düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendiren zihinsel hastalıklı zevat, söz konusu laiklik olunca bütün “özgürlükçü” boyaları dökülüyor. Bu hastalıklı zihniyete göre, bu ülkede her şey tartışılabilir ama laiklik asla!
Bize göre de şu gök kubbe altında tartışılmayacak hiçbir şey, hiçbir tabu olmamalı. Her şey tartışılmalı. Kaldı ki laiklik hakkında, dinsel olandan bilimsel olarak ayrı olan kıyası yapılır. Yani laiklik bilimsel olandır. Bu nasıl bir bilimselliktir ki, tartışmaya açmaktan korkuyorsunuz. Onlar da biliyorlar, laikliği tartışmaya açtıkları zaman yerle yeksan olacağını. Çünkü laiklik bu topluma ait bir değer değildir.
Hadd-i zatında laiklik bir “değer” değildir. Değer olan, tarihin herhangi bir döneminde yaşanmış ve tecrübe ile ispat olunandır. Laiklik, tarihi olarak öyle bir şeydir ki, kâğıt üzerinde vardır ama uygulamada yoktur. Uygulamada zıddı ile kaimdir. Din ile devlet işlerinin bir birinden ayrılması deniyor (ki biz buna da karşıyız, devlet insanların inançlarına göre şekillenmeli, halkın inancına uygun kanunlar çıkarılmalı ve vatandaşlara hizmet üretmek için oluşturulan bir yapı olmalı. Devlet insanlar için varsa, insanların dini inançlarına ters şekillenemez ve kanunlar çıkaramaz, yani toplum Müslüman ise devletin anayasası da İslami olmalı), ama bugüne kadar laiklik adı altında din, devletten uzaklaştırılmış ancak devlet, dini bir türlü rahat bırakmamış. Türkiye'yi bir tarafa bırakın, laikliğin ana yurdu Fransa'da dahi bu böyledir, AB'nin başkenti Brüksel'de ve diğer Avrupa ülkelerinde de bu böyledir. Söz konusu İslam ve Müslümanlar olunca, devlet hemen laikliği bir tarafa bırakıyor ve dine, dini yaşama müdahale ediyor.
Türkiye'de laiklik ise, zücaciye dükkânına dalmış bir fiildir. 90 yıl boyunca İslam ve Müslümanlık adına ne varsa kırmıştır, yıkmıştır. Laiklik, Kemalizm'in elinde bir sopa olmuş ve 90 yıl boyunca Müslümanların başına inmiştir. Böyle bir laikliği tartışmayacağız da ne yapacağız, turşusunu mu kuracağız!?
Laiklik, bu ülkede Müslüman topluma silah zoru ile giydirilmiş demirden Batı gömleğidir. Türkiye, Müslüman topluma dar gelen, toplumun kemiklerini iç içe geçiren Batı'nın bu demir gömleğinden kurtulmalıdır.
Bazıları bu tartışmanın zamanı mı diyor. Bize göre yeni anayasa hazırlıklarının olduğu bir zamanda bu tartışma hayırlı olmuştur.
1982 darbe anayasası ile yönetilen bu ülkenin, yeni anayasasında eski anayasanın hiçbir kamburu olmamalı. Laiklik de darbe anayasasının ülke sırtındaki en büyük kamburlarındandır ve Türkiye bu kamburla yola devam edemez.
Diyebiliriz ki İsmail Kahraman, milletin duygu ve düşüncelerine tercüman olmuştur. Bu, sadece kendi düşüncesi değil, aynı zamanda kahir ekseriyetle milletin de düşüncesidir.
Sayın Kahraman, herkesin bilip de söylemeye cesaret edemediği bir şeyi söyledi. Herkes laiklik konusunda kralın çıplak olduğunu biliyor ve görüyordu ama bunu dile getirmeye cesaret edemiyordu. Kahraman, cesaretli bir şekilde “kral çıplak” dedi ve biz İsmail Kahraman'dan geri adım atmamasını, sözlerinin arkasında durmasını bekliyoruz.