Türkiye’de, ama Türkiye’ye ait olmayan nükleer silah stoku var. Hem de tüm Türkiye’ye dağılmış durumda. En stratejik yerlere bu silahlar konuşlandırılmış. Yani Türkiye’nin kalbine, dünyanın en tehlikeli silahları döşenmiş. Türkiye, potansiyel bir felaketle karşı karşıya…
Bu yıl içerisinde CIA’ya yakınlığı ile bilinen Washington Enstitüsü’nün yayınladığı bir raporda; Türkiye’deki NATO radarları, ABD üsleri ve Türkiye toprakları içinde konuşlanmış nükleer bombalar, bir harita üzerinde tam liste olarak gösterilmişti. Söz konusu rapora göre, Türkiye’nin her tarafı ABD ve NATO üsleri tarafından işgal edilmiş durumda.
Adeta Türkiye fiili ve resmi bir işgale uğramış. Bu denli yabancı üssün Türkiye topraklarında bulunması, Türkiye’nin ( Olduğu iddia edilen)bağımsızlığı ile ne denli uyuşur?
Bu üsler, Türkiye için adeta bir saatli bomba niteliğindedir. Niye kimse cesaret edip de zarardan başka, bu üslerin, Türkiye’ye ne faydasının olduğunu sormuyor?
Neden bu konuda ciddi anlamda bir gündem oluşturulmuyor?
Bu üsler, komşu ülkelere karşı Türkiye’nin zararına kullanıldığı zaman, Türkiye buna engel olmaya muktedir midir? Bu tehdit bir gün bizatihi Türkiye’ye yönelecek olursa, Türkiye nasıl tedbir alabilir? Sorular bu şekilde çoğaltılabilir. Yani cevabı olmayan birçok soru var.
Türkiye’de tespit edilebilen, NATO’ya ve Amerika’ya ait, en az yedi tane nükleer silah stoku var. Bu üslerde bulunan nükleer silah stokunun hangi amaca hizmet ettiği sorgulanmıyor. Bu silahların burada bulunuşu hangi konsept ve stratejik derinlik(!) ile izah edilebilir? Özellikle, Sovyet bloğunun dağılmasından sonra, NATO’nun geliştirdiği yeni konsept çerçevesinde İslam’ın ve Müslümanların düşman olarak hedefe konulduğu düşünülürse, bu nükleer bombaların kime karşı orada bulunduğunu anlamak zor olmasa gerek.
Bütün bunlardan sonra, hala hangi bağımsızlıktan bahsediliyor? Başbakan Erdoğan, savunma sorumluğunun üslenmesi anlamında, Türkiye topraklarından NATO toprağı olarak, Türkiye sınırlarından da NATO sınırları olarak bahseder. Savunma anlamında böyle bir ifadenin kullanılması tartışılsa da, Türkiye topraklarında bir işgal manzarası olduğu gerçeği tartışılmaz bir durumdur.
Bütün bunar yetmiyormuş gibi, her gün bu meşum üslere yenileri ekleniyor. Her geçen gün çeşitli bahanelerle buralara daha fazla asker ve istihbarat ajanları yerleştiriliyor. Bu gün her NATO üssünün bir CIA karargâhı olarak kullanıldığı bilinen bir gerçek… Bu üsler ajan kaynıyor.
Çerçevesi özetle çizilen bu fotoğraf, ulusal güvenlik kavaramı bağlamında nasıl izah edilebilir?
En son Suriye’den Türkiye’ye yönelecek bir saldırı bahane edilerek, Türkiye’nin Suriye sınırına patriotlar yerleştiriliyor. Aslında buraya patriot füzelerini yerleştirmenin, görünenin çok ötesinde anlamlar taşıdığı açıktır.
Buraya yerleşen Batılı askerlerin sayısının ne kadar artacağı belirsizdir. Bir defa buraya asker girdi mi çeşitli bahanelerle bu sayı artırılacaktır. Ve bir daha buradaki Batılı personelin çıkarılması çok zordur.
Her ne kadar Türkiye bir takım garantiler aldığı havasında olsa bile, Türkiye’yi zorda bırakacak hamleler her zaman ihtimal dâhilindedir. Bu konuşlandırma, beraberinde bir reaksiyon zincirini tetikleyecektir. Zaten daha patriotlar Türkiye’ye gelmeden, Rusya’dan karşı hamlenin geldiği ve İskender füzelerinin Suriye’ye konuşlandırıldığı konuşuluyor. Doğal olarak, İran, bu hadiseyi Suriye’den gelecek bir saldırıyı önleme kapsamında yapılan bir düzenleme olarak değil, kendisine yönelebilecek bir saldırı durumunda Amerikan üslerine ve israil’e atılacak füzeleri engellemeye dönük olarak algılayacaktır. Bu tehdit algılaması beraberinde ne getirecektir, bunu hep beraber zamanla göreceğiz. İran’ın bu tehdidi bertaraf etmek için harekete geçmeyeceğinin garantisini kim verebilir? Olası böyle bir durumda Türkiye’nin cevabı ne olur? Ve bu işin boyutları nereye kadar ulaşır? Yani belli ki bu hamlenin olası farklı senaryolar şeklinde gerçekleşebilecek sonuçları hesaba katılmamıştır. Türkiye, NATO kozunu kullanarak Suriye meselesinde elini güçlendirmek istiyor; ama görünen o ki, kapıda bekleyen çok büyük riskleri hesaba katmamış.
Yukarıda bahsi geçen Türkiye haritasına bakıldığı zaman, Türkiye’nin bir işgal altında olduğu görüntüsü var.
Kamuoyu, sivil toplum kuruluşları, aydınlar, yazarlar bu vahim konuyu gündemde tutmalıdırlar. Bu konu, meclis gündemine taşınmalı ve takip edilmelidir.
Şu an Türkiye’nin en büyük sorunu, kamuoyundan saklanan bu vahim tablodur.