Osmanlı sonrası İslam coğrafyasında kurulan devletlerin hemen hepsi Batılıların güdümünde kuruldu ne yazık ki. İslam dünyasını savaşla istila edemeyeceğini anlayan Batı, kurtuluş savaşlarını veren İslam âlimlerinin ciddi bir örgütlülükten mahrum olmalarından da faydalanarak kendi adamlarına sözde özgür devletler kurdurttu. Böylece savaşla başaramadığını hileyle başarma şansı yakaladı.
Türkiye'de de aynı şey oldu. Tamamıyla Batıya bağımlı, Batının çıkarlarını koruyan, Batı için bir tür ileri karakol görevi gören bir devlet kuruldu. Allanıp pullanan bu devlet bu ülkenin Müslüman halkına kurtuluş savaşının zaferi diye yutturuldu.
Türkiye Cumhuriyeti kısa tarihi boyunca hep halkıyla, halkının inanç ve değerleriyle kavgalı oldu, halkını aşağıladı. İslam dünyasındaki birçok diğer bağımlı devlet gibi halkının değil dış güçlerin çıkarlarına hizmet etti. Hiçbir zaman bağımsız politika yürütemedi. Güçlenmesi, gelişmesi, özgün ve bağımsız politikalar üretmesi engellendi.
Bu gidişe dur demek isteyen devlet adamları ve politikacılar tehdit ve şantajlarla engellendi, sindirildi, uslanmayanlar ise iktidardan düşürüldü. Aşırı laik, Batıcı Kemalist kadroların denetiminde bulunan ordu bu iş için kullanıldı. Batının çıkarlarını tehdit eden liderleri orduya darbeler yaptırarak etkisiz hale getirdiler. Batının güdümünde olan sermaye ve medya çevreleri ile laik aydınlar da orduya destek oldu.
Türkiye'de ordunun elleriyle yapılan darbeleri veya darbe girişimlerini incelediğimiz zaman hepsinin arkasında Amerika ve israil'in olduğunu görürüz. Tabi diğer Batı ülkeleri de bu darbelere çanak tutmuşlardır. Bu darbelerin hemen hepsinin de amacı Batıdan bağımsız politikalar üretmeye, özgürleşmeye çalışan Türkiye'yi tekrar hizaya sokmak, Batıyla uyumlu hale getirmektir.
28 Şubat darbesi ve 15 Temmuz darbe girişimi bu amaca hizmet ediyordu. Refah hükümeti döneminde merhum Erbakan Hoca ve ekibi Batıdan, Amerika ve israil'den bağımsız politikalar üretmeye, ülke çıkarlarını ön planda tutmaya çalıştılar. Amerika'nın tüm itirazlarına rağmen merhum Erbakan D 8'leri kurmaya çalıştı. Türkiye tarihinde ilk defa İslam ülkeleriyle, Müslüman komşularıyla ciddi bir diyalog ve işbirliğine girişti. İlk ziyaretini İran'a yapan Erbakan, ülke içinde de menfaat şebekelerine karşı halkın çıkarlarını gözeten politikalar güttü. Bunu gören Amerika ve israil, tehlike büyümeden önlemini almak için Refah iktidarını 28 Şubat süreciyle devirdi. Önü açılan dindar halka yönelik ise adeta cadı avı başlatılarak Müslüman kesimlere hayat zindan edildi.
28 Şubat sürecinde en büyük zulüm ve mağduriyeti hiç kuşkusuz Hizbullah cemaati gördü. Hizbullah cemaatine yakın on binlerce Müslüman zindanlara atıldı, işkencelerden geçirildi. Bazıları işkenceler altında şehit oldu.
15 Temmuz darbe girişimi de Türkiye'nin bağımsız politikalara yönelmesini engelleme, tekrar Amerika ve israil'in çizgisine getirme, yani hizaya sokma girişimiydi. Ama bilinçlenen halkın direnişiyle karşılaştı. Özellikle dindar halk destansı bir direniş sergileyerek, çok sayıda kurban vererek bu işgal girişimini püskürttü. Cumhurbaşkanı ve hükümet de darbeye direnme konusunda iyi bir sınav verdiler.
Kısacası Türkiye'de gerçekleşen darbelerin hepsi halka ve bağımsızlaşma eğilimi gösteren liderlere yönelik yapılmış olup Amerika, israil ve Batı desteklidir. Türkiye gerçek anlamda bağımsız, özgür ve güçlü bir ülke olmak istiyorsa ne pahasına olursa olsun Amerika ve israil'e direnmeli, özellikle Amerika ve israil'e kafa tutan Müslüman ülkelerle güç birliği yapmalıdır. Bu haydut devletlerin şantajlarına boyun eğip Müslüman komşularıyla kavgalı olacak bir Türkiye asla özgürlük, kalkınma ve bağımsızlaşma yolunda ilerleyemez.