Türkler ve Kürtlerin birleştiği ana nokta, Müslümanlıktır. Bu buluşmayla kardeş oldular ve tarihi birlikte inşa ettiler. Üstad Bediüzzaman’ın da işaret ettiği birliktelikle; İslam’ın bayraktarlığını yapma, hakikat sancağını yere düşürmeme yolculuğuna çıktılar ve tarihin akışında birlikte görünür oldular. Tarihte çok az kavmin kaderi bu kadar kesişmiştir. Ve tarihte yaşanan pek az kavim, bütün düşmanları çatlatacak bu kadar muazzam kardeşlik örnekleri sergileyebilmiştir.
Bunun içindir ki; iki tarafın “kafatasçıları” ve “milliyetçileri” bu gerçekliği görmeli ve İslam’ın onlara kazandırdığı nimetini ve kıymetini bilmelidir. Bu yönüyle, bin yıllık zaman dilimine yayılan, bütün bir tarihe örnek, benzersiz bir “uhuvvet” hikâyesidir. Bu kardeşlik soyut kavramlar değil, büyük tarihi hâdiseler üzerine bina edilmiştir. Bu ruh, tarihi süreçte ilkin, gelmekte olan Haçlı tehlikesine karşı bütün güçlerini kardeşlikte sarsılmaz bağlar tesis etmekle gösterdiler. İşte bundan sondadır ki, İslâm’ın insanı aziz kılan mesajını önce Anadolu’ya, Bizans’a, sonra da Balkanlar’a, Avrupa’nın içlerine kadar yayılabilmesi sağlamıştır. Kürtleri de, Türkleri de, Arapları da diri tuttu, kenetledi, tarihin akışını değiştirecek bir ruh atılımına imkân verdi.
Kürtler ve Türkler, tarih sürecinde İslâm’ın savunma hattını çizdiler, sınırda beklediler, değerleri çiğnetmediler. İslam’ın izzetini, hakikatlerini ve kardeşliklerini büyüttüler, gözleri gibi muhafaza ettiler. Kürtler ve Türkler tarihin dönüm noktalarında karşı karşıya kaldıkları büyük imtihanları alınlarının akıyla verdiklerine tarih şahittir, bu topraklar şahittir, bizi birbirimize etle tırnak gibi kaynaştıran Müslümanların tarih sosyolojisi şahittir.
Bu büyük tarihi imtihanımız, Haçlı saldırılarını püskürtmemize imkân tanıyan İslâm’ın Hakikat bayrağı yere düşmesin diye sergilediğimiz destansı kardeşlik savaşıydı. Bu kardeşlik tesis edilmeseydi gelmekte olan Haçlı saldırılarını nasıl püskürtebileceğimizi gösterebilecek ruh ve model ortaya çıkmayacaktı. İşte burada ortaya koyduğumuz kardeşlik ruhu ve kader birlikteliği şuuru, daha sonraki kritik tarihi süreçlerde nasıl hareket etmemiz gerektiğini gösteren muazzam bir model sunuyor.
Bu modelin Osmanlı döneminde de, bu topraklardaki varlığımızı nice zorluklara rağmen koruyabilmemiz sürecinde de modeldir. İslam’ın iki ayrılmaz, koparılamaz sütunu olarak işletildiğini ve bizim dimdik ayakta durmamızı sağladığını hatırlamak gerekir. Geldiğimiz nokta itibariyle büyük sorunlara sebebiyet veren “kafatasçılık” ve “ırkçılık” sloganları bizlere neler kaybettirdi. Türklerin de, Kürtlerin de geleceği nerededir? İslâm’da mıdır yoksa onları zayıf bırakan milliyetçilikte mi?
Türkler, yaklaşık bir asırdır tepeden dayatılan “laiklik” ve ırkçılık projesiyle İslam’dan kopmanın eşiğine geldiler! Direndiler ama tehlike gittikçe büyüyor ve ürpertici boyutlar kazandı!... Bu süreci Kürtler de yaşadılar, yaşıyorlar: Kürtçülük adıyla, Kürtleri İslam’dan uzaklaştıracak bir proje dayatılıyor. Apoizme dönüşen, Leninist-Stalinist fikriyatla zihinleri zehirleyerek hedefe ulaşılmaya çalışılıyor. Netice olarak, Türkler ve Kürtler öz değerleri olan “İslam’ın sınırlarını” muhafaza etmeyerek tarihi bir hata ve imtihandan geçiyor...