Turşunun ilk kez Türkler tarafından üretildiğini biliyor muydunuz? Ve dünyada en fazla turşu meraklısı olan ülke de Türkiye. Sebzeden meyveye, yumurtadan balığa kadar her yiyecekten turşu yapılan başka bir ülkenin olduğunu sanmıyorum.
Turşu becerisi sadece yemeklerle sınırlı değil, her olaydan, her olgudan turşu yapılabildiği belki de eşsiz bir ülke Türkiye. Evet öyle mahir zatlar var ki, yargıdan turşu yapabiliyorlar. Terörle mücadeleden turşu yapabiliyorlar. Kızların okuma hakkından, kürtaj yasağından turşu yapabiliyorlar. Olayın üzerine çokça tuz, biber ve sirke döküp bekletince tadına doyamıyorlar.
Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu sözü de turşu merakından öte bu ülkenin daha ekşi, daha tuzlu ve sirkeli yönüne dikkat çekiyor.
Perhiz, bilindiği gibi kişinin kendisine yemek için uyguladığı yasaklardır. Bu yasakların başında da tuzlu ve ekşi yemekleri, mesela turşuyu yememek gelir. Turşu hazırlayıp veya satın alıp perhize girmek ya da tersini yapmak akıl noksanlığıdır. “Perhizdeyim” deyip, turşu yemek kendini kandırmaktır. Sözle fiil çelişkisinin yanlışlığını anlatan en güzel sözlerden biridir bu söz. Hani, Ömer Hayyam’ın şöyle bir dörtlüğü vardır: “Bir elde kadeh, bir elde Kuran, Bir helaldir işimiz bir haram. Şu yarım yamalak dünyada, Ne tam kafiriz ne tam Müslüman” ancak gelin görün ki, bu ülke için, bu söz biraz hafif kalıyor. Çünkü durum çok daha acı, çok daha ekşi ve tuzlu. Yani turşu daha iyi gidiyor.
Dünyada yüksek tansiyon hastalığı ortalamasında en başta gelen ülke yine Türkiye. Yani en fazla tuzlu yiyen mesela turşu yiyen ülke olduğu için. Ya da perhizde olması gerekirken sofrasında lahana turşusu olduğu için. Evet sofra ve yemek alışkanlığının yönetime, yargıya, yasamaya yansımaması mümkün değildir.
Mefhumu muğlak kavramlar ve ideolojiler üzerinden, ötekiler oluşturup sonra da onlarla kavga etmek perhizde turşu yemek değil de nedir? Yüz yıldan fazla irtica kavramından düşman üretip binlerce mazlum ve mağdur üretti bu ülke rejimi. ‘Türkiye’ye özgü laiklik’ deyip İslam şeriatını bunun düşmanı gören bu rejim hala bunun üzerinden can yakmaya devam ediyor. Hala savcılar, ‘İslam nizamı’ diyen kişilerin iddianamesine “dine dayalı rejim kurma” suçuyla başlıyorlar.
Manevi değerleri korumasız bırakıp, sonra da teferruattan sızlanmak perhizdeyken turşu yemekten değilse başka nedendir? Zina yasağını kaldırmak bir yana, zinaya teşvik eden her türlü edepsizin yaptığına sanat deyip, kendilerine imkanlar verirken, öte taraftan kürtajı tartışıyor olmak, dindar nesilden bahsetmek, çok trajikomik bir perhiz-turşu sendromudur. Başörtüsüz okula alınan, kız öğrenciye, kız erkek karışık sınıflarda eğitim öğretim verirken; saygı, sevgi, edep ve irfan dersi vermek de işte bu klinik vakalardan bir diğeridir.
Kollukla kolkola girip dindar dernekleri terörist gösterdikten sonra, avını yutarken gözünden yaş gelen timsah kadar bile olamamak ise perhiz ve turşudan ayrı bir konu. Üstadın dediği gibi, bu başlık altındaki her şey, Allah-ü Tealaya havale edilmiştir. Dolayısıyla olay, şu anda O’nun yargısındadır ve yargıdaki bir olay için susmak daha evladır.
Kendi halkının dinine düşmanlığı, Amerika ve Avrupa’nın Türkiye ile ilgili insan hakları ihlalleri raporlarında hala en önemli konu iken tüm devlet erkanının cenaze namazlarında tekbir alarak arz-ı endam etmesi, cenazeden nasıl turşu yapılıp perhizliyken yenildiği becerisine basit bir örnek değilse, Ak Parti kadın kollarının anayasada başörtüsüne güvence sağlanmasına karşı oluşları, tabi bunların kadın olmaları hasebiyle daha becerikli olduklarına örnektir.
Tabi iç siyaset turşusu olur da dış siyasetin turşusu olmaz mı? İran petrolü için perhize girip Amerika’nın füze kalkanı turşusu yemek, israil özürü için perhize girip israille dolaylı işbirliği turşusuna devam etmek ve daha nice alanda nice örnekler….
Turşu yapmanın ustalığına eyvallah da perhizliyken turşu yemek, ustalıktan başka bir şey olsa gerek.
Ne o; tansiyonunuz mu yükseldi?
Doğruhaber Gazetesi