Hamd, âlemlerin Rabbine; salât ve selâm da O'nun pak Rasûlüne…
‘Tuş' nedir bilir misin Yusuf? Hayatımızın her alanında yer alan küçük ayrıntı… Onsuz olmuyor sözüm ona biz hür insanların hayatı… Özel bazı anlamları, bazı aletlere ilişkin açıklamaları olsa da, genel itibariyle, dokunulan şeydir ‘Tuş'.
Sahi sen dışarıdayken, yani ben çocukken, sen daha bana ulaşamamışken, ben cehalet vadilerinde gönül koyunlarımı otlatırken ‘tuş'lu hangi alet vardı? Hatırladım Yusuf, televizyon kumandası. Hatırladığım başka aletler de var elbet, işlemediğin suçları kabul etmezden hemen önceki anlardan…
Bizde adeta yaşam kaynağı olan bir şey var: Telefon. Telefondan da öte bir internet var hayatımızda; eşimizin, çocuğumuzun, aşımızın, işimizin önüne geçen… Bilmediğimiz, takıldığımız noktalarda arayıp da bir hocanın sesini duymak, duasına talib olmak yerine, içinde, çokbilmiş arama motoru olan internet…
Her şey bir ‘tuş' ötede bize Yusuf… Hayır da, şer de. İş de, güç de… Atıyoruz makineye çamaşırları, basıyoruz ‘tuş'a. Yerleştiriyoruz bulaşıkları makineye, dokunuyoruz ‘tuş'a… Bilmediğimiz bir şey mi var, birkaç ‘tuş'la önümüzde; ama yalan, ama doğru… Kısacası ‘tuş', dokunduğun zaman bir şeyleri değiştiren küçük bir parçacık… İngilizcesi de touch (taç), dokunmakla aynı anlamda…
Bir de tuş olmak var değil mi Yusuf, senin kendine hiç yakıştıramadığın… Pehlivansın ama iki küreğin birden yere değmez, bilirim seni. Nerden mi bilirim? Kendimden. Ne kadar yıkıldım desem de altımda gizli bir hazine saklarım, gönlü yetimlere istikbal olsun diye. Ne kadar tuş olmuş gibi dursam da sırtımın orta yerinde, sırtımın yere gelmesini engelleyecek ‘duadan eller' vardır. Dahası, sen varsın Yusuf! Bataklıktan zevk alırken boğulduğunu fark etmeyen birini, kirli ellerinden tiksinmeden tutup çıkaran çilen var…
Tuş olmazsın dedim de, ‘sırtın yere gelmez' anlamında söyledim. Yoksa sen zaten ‘tuş' kesilmişsindir. Her gelen sana dokunur. Bazı acılar, kilimin altında kalmış çamaşır mandalı gibidir. Her şey yolunda giderken, birden rastlarsın ona ve artık… Anne özlemi gelir, dokunur. Baba hasretinin de dokunduğu ilk ‘tuş' sensindir. Söylesene Yusuf, yâr ve evlat özlemi basar mı yüreğinin tam ortasına acımasız parmaklarıyla?
Teknolojide bir devir kapandı sen içerdeyken, ‘tuş'lar kullanılmaz oldu; artık hemen her şey dokunmatik… Ben değersiz telefonumun dokunmatik ekranını okşayıp dururken, sen kıymetlilerinin başını okşayamıyorsan, batsın bu düzen Yusuf!
Hani diyorum çıkıp gelsen bizim diyarlara, burada da her şey dokunur sana… Gayretsizliğimiz, hazıra alışmışlığımız, tembelliğimiz, benliğe kapılışımız… Dokunulmak kader olarak yazılmış sana. Ama sen yine de gel, dokunmamaya çalışırız sana, kıymetliler hatırına…