Ne zamandır yazmak isteyip de yazamadığım TV tehlikesini yazacağım. Ki bu alanda her yazar ve kalem sahibinin yazması gerektiğine inanıyorum. Tehlikesi ilk etaptan beri söz konusu fakat internetin çıkmasıyla birazcık gölgede kalan ama en büyük tehlikenin suçlusu olma şanını alanında taşıdığı bir tuzak kutusu!
Ahlaki yozlaşmayla birlikte her kötülüğün müsebbibinin diziler olduğunu düşünüyordum. Fakat ondan da daha beteri olan yarışmalar, zihinleri ve ahlakı alt- üst edip toplum olarak büyük bir çöküntüye zemin hazırlamakta. Yetenek keşifleriyle ahlaksızlığı kuşanıp minik yavruların fıtratlarını kirletmeye çalışan yarışmalar, kadının sadece bedeni bir obje olduğunu ve kıyafet üzerinden yerin dibine atıp böylece gözleri açık- saçıklığa alıştıran yarışmalar ve şarkının ses beğenisinden daha çok bedenin teşhir edilip hafif esprilerle insanların yolunu karanlığa sürükleyen yarışmalar…
Bakılmaya hayâ edilmesi gereken yarışmalar ailece çok rahat bir şekilde izleniliyor. Artık hayâsızlığın aşırı halini de taşıran böylesine densiz programlara ne desek az! Kadını yerden yere vurup onun sadece bedeni üzerinden değerlendirmeye giden bir programa tepki göstermesi gereken kişilerin daha çok feministler olması icap eder. Fakat ne gariptir ki, onlar dini konularda savunuculuğun(!) en şiddetlisini yaparlarken diğer yandan kadının değerini düşüren bu tür yarışmalar ve dizilerde sesleri çıkmıyor! Kadın bedeninden menfaat edilmezse beş para etmediğini gösteren böylesine necis programlardan belli ki herkes memnun. Müslüman kadın, Müslüman baba ve Müslüman bir gence dahi bunları izlemek normal geliyor ve hatta ailece beraber izleniyorsa geleceğe dair endişeler daha çok artıyor.
İnternet kötülüğünün sayılıp revaçta olduğu şu zamanda TV'nin kötülük anlamındaki daha büyük etkisine kör kalmayalım. Hatta bütün kötülüklerin fuhuş, zina, taciz, aldatma, ahlaksızlık, cinayet, boşanma ve daha birçok kötülüğün en büyük kaynağı TV'deki dizi ve programlardır. Kötülüklerin anasıdır ve hatta interneti bile kötü kullandırmaya sevk eden en önemli etken TV'dir. Etki yönünden görsellik her zaman önemli faktördür. O halde sorun varsa çözüm de aynı kanaldan gelmelidir. Özelde insana, genel olarak topluma yansıyan her ahlaksızlık ve kötülüğe çözüm bulmak isteyen insanlar televizyonu kapatmayı bilmelidirler! Anne, çocuklarına TV konusunda hassas davranmalı, hakeza bir baba bu konuda otoriterliğini koymalıdır. Çocuklarının televizyonun bela saçan sağanaklarına kapılmaması ve ailenin huzurlu bir şekilde devam etmesi için…
Kökten ve daha çok faydalı olacak olan çözümse devlet elinin işe karışıp ne var ne yok gözüyle dikkat kesilip zararlı olan birçok programa el atması gerekir. Aksi takdirde kalleşçe ve ahlaksızca cinayetlerin önü alınamaz. Ahlak bir toplum için temel kaide ve o toplumun kalkınması için özü mesabesindedir. Bu ahlaksızlığı önlemeye çalışmak TV'lerden geçiyor. Çünkü şu bir gerçek ki televizyon, insanları ve bilhassa gençliği etkisi altına alıyor.
Hakikaten akla ziyan ve bilinci etkisi altına alıp normal görmeye doğru sürüklenen bir topluluk var. Kara kutunun en siyahi noktası ise 15.Kare ile verilmek istenen mesaj bilinçaltına fark edilmeden veriliyor.
İlginçtir ki, topluma ahlaksızlığı yayan, gençliğe sersemliği ve kötü rol model mesabesinde olan dizilerin oyunculuklarını yapan ünlüler nasıl oluyor da Özgecan'ı savunabiliyorlar! Bu ne yüzsüzlük, bu ne ikiyüzlülük… Kendileriyle yüzleşseler, söyledikleriyle örneklikleri çatışacak ve belli ki onlar da bu hallerine gülecekler. Din ve ahlak kültürü dersini kaldırmak için girişimde bulunan kirli zihniyeti de bu gruba dâhil edebiliriz. İslam dininin ahlakı ve edebi taşınmadığı için zaten toplumdaki olaylar hüsranla neticeleniyor. Bir de ahlak dersinin kaldırılması için uğraşılıyor. Diğer yandan ahlaksızlıktan dert yanılıyor. Bu ne yaman çelişki!
Müslümanlar olarak elimizden ve dilimizden geleni yapmalıyız. TV tehlikesi en yakınlarımızı, akrabalarımızı, evlerimizi sarmış durumdaysa acilen bir önlem alınması gerekir. Sohbetler, konferanslar, kalemler bu TV programları hususunda konuşmalı. Yoksa bu ahlaksızlık ateşi herkesi içine alacaktır. Müslümanlar olarak tek kalkınmanın edep, hayâ basamaklarında yükselmek olduğunu bilen bizler, bunun için elimizden geldiği oranda tebliğden geri durmamalıyız.
Üstad diyor ya; ‘Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evladım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor.' İşte içinde bulunduğumuz hali de ahlaksızlık ateşi yakıyor. Üstad gibi dertli olmalıyız. Bu anlamda devletin dertli olması ve bu dertle eyleme geçmesi de güzel bir geleceğe zemin hazırlayacaktır.