Baştan söyleyelim: İslami şuura sahip her birey için Batı her zaman aynı Batı'dır. Medeniyetini kendine saklayan, cinayetini ise dünyanın her yerine ulaştırmaya çalışan, kendinden olmayana insan muamelesi yapmayan; kısacası insanlığın battığı yerdir. Avrupa denince aklımıza ilk gelen şey haçlılardır. Soylusuyla, soytarısıyla bir araya gelmiş bir güruhun İslam dünyasındaki zenginlikleri ele geçirme iştahıyla din simsarlarının peşine takıldığı haçlılar…
Gel gör ki bu Avrupa, on yıllarca “muasır medeniyetler” unvanıyla seviyesine çıkılmak için her yolun mubah görüldüğü bir ideal olarak görüldü. Türkiye hükümetleri işbaşına gelir gelmez Avrupa'ya üyelik için çaba harcadı. Hatta AK Parti hükümetleri de bu yolda gayret sarf ettiler. Nitekim ilk dönemlerde düzenlemeler o kapsamda yapılıyordu. Avrupa Birliğine verilen öneme binaen son hükümetlerde ilgili bir bakan da atanır oldu.
Yalnız yoluna bakan bu Avrupa'ya duyulan aşk hep platonik kaldı. Karşılık görmemekle birlikte amansız ihanet darbelerine maruz kaldı. Türkiye'nin içişlerine karışmaktan, Kıbrıs meselesindeki hakkaniyetsizliklerine; Ermeni meselesinden mülteci anlaşmasına, PKK'ye alan açmalarından darbe kalkışmasındaki şok hallerine kadar, yedikleri haltlar saymakla bitmez. Üyelik görüşmelerinin yıllar önce fasıl fasıl sürdürülmesine rağmen hala kapıda bekletmelerini de ekleyelim tabii.
Türkiye Batı'nın tüm bu iğrençliklerini artık görüyor. Görmenin de ötesinde bunun farkında olduğunu yüzsüz yüzlerine vuruyor. Bu durum Batı'yı şaşırtıyor, kızdırıyor, Türkiye'ye karşı asabileştiriyor. Onun için de ellerinden geldiği kadar Türkiye aleyhtarı ülke veya örgütlere destek veriyorlar. Açıkçası Batı yüzyıl önce kuklalarıyla vardıkları anlaşma sonucunda verdikleri ihalenin tersine dönüşünün şaşkınlığı içerisindedir. “Nasıl olurda dünün uşağı bugün gelmiş bizden hesap soruyor?” kibrindedirler.
Son zamanlarda bu hal ayyuka çıkmıştır. Zaten Türkiye de alternatif diyaloglar geliştirmiştir. Yalnız şunu bilmek lazım ki Rusya ve Çin de Avrupa zihniyetinden farklı bir zihniyete sahip değildir. Ne batı ne de doğu müstekbirleri hiçbir zaman dostumuz olmazlar. Onlar her zaman kendilerine sadık köleler isterler. Sadakat devam ettikçe sorun yoktur. Ne zamanki kendi yolunuzu çizmek istersiniz, hemen en aşağılık halleri ortaya çıkar. Sizi devirmek için her türlü yola başvurmaya kalkarlar. İcraatınızı “kaygı verici” bulurlar ve hemen Kırmızı çizgileri beliriverir.
Türkiye'nin yapması gereken, kendine gerçek dostlar edinmesidir. Cumhurbaşkanının bir süre iç gündemi hükümete bırakarak özellikle bu alana yönelmesi gerekir. Bu kapsamda İslam ülkeleri içerisinden kendi ayarında ülkelerle hem siyasi ortaklık hem de ekonomik işbirlikler yapılmalıdır. Belki bu şekilde Batıya kafa tutacak bir güç elde edilmez ama en azından onların hilelerine karşı birlikte ayakta durma imkânı olur.
Ayrıca ilişkileri gözden geçirmeyi düşünen Batılı yetkililerin ilişkileri dondurma kararı almasını beklemeden; bu anlamsız dostluk-müttefiklik-üyelik çabalarından vaz geçilmelidir. Ve bu karar onlara da söylenmelidir. “Bir topluluğun hainlik yapmasından korkarsan sen de aynı şekilde (ahdi) bozduğunu onlara bildir. Çünkü Allah hainleri sevmez.”[Enfal 58]