Arap Baharı, ya da Arap devrimleri üçüncü yılına girdi. Tunuslu seyyar satıcı Muhammed Buazzizi’nin 17 Aralık 2010’da kendini yakmasıyla başlayan halk hareketleri kısa zamanda bütün bir Arap dünyasını salladı. Tunus, Mısır, Libya ve Yemen’de diktatör yönetimler devrildi. Tunus’un diktatörü Bin Ali ülkeyi terk edip kaçtı. Hüsnü Mübarek devrildi ve hapse kondu. Kaddafi yakalandı ve feci bir şekilde öldürüldü. Yemen diktatörü Ali Abdullah Salih’de ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Suriye’de ise Baas rejimi ile muhalif direnişçiler arasında yirmi bir aydan beri süren kanlı çatışmalar hala devam ediyor. Zengin körfez ülkelerine de sirayet etme işaretleri taşıyan bu hareket henüz sona ermiş değil.
Yıllardır korku ve zulüm altında hayat süren halk, üzerlerine binmiş bu ağır yükün ezici etkisinden kurtulmuş, umutlarının gerçekleşeceği bir istikbalin yakın olduğunu görmeye başlamışlardır. Ancak diktatörlüklerin devrilmesi sonrasında oluşan bir geçiş döneminin henüz devam etmekte olduğu ve devrimin hedeflerinin gerçekleşmesi için daha çok çaba ve zamana ihtiyaç duyulacağı gerçeğini de unutmamak gerekir. Eski rejim kalıntıları ile iktidar hırsıyla yanan gurupların bir cephe oluşturarak karşı devrim girişimleri başlatmaları de tehlikenin tamamen geçmediğini gösteriyor.
Diktatörlüklerin devrilmesiyle çıkarları halel gören bölgesel ve küresel güçler Arap Devrimlerini ve özellikle Mısır Devrimini mecrasından saptırmak için pusuda yatmaya devam etmektedirler. Son haftalarda Mısır’da yaşananlar bir karşı devrim teşebbüsü mesabesindedir. Mısır, girdiği bu krizden hızla çıkmayı başaramazsa, ülke eski dönemi aratan durumlara sahne olabilir.
On yıllardan beri birikmiş toplumsal, siyasal ve ekonomik sorunların çok kısa bir sürede çözümü elbette mümkün değildir. Diktatörlerin yıllardan beri oluşturdukları devasa enkazı temizlemek İhvan ve En Nahda benzeri İslami Hareketlere kaldı. Ancak bu hareketler halkın çoğunluğunun desteklerini almış olmalarına rağmen birçok zorluklarla karşı karşıya gelmiş durumdalar. Mevcut ağır sorunları çetin engellere rağmen başarma sınavı ile sınanan bu hareketlerin çözüm konusunda nasıl bir yol takip etmeleri gerektiği de önem arz etmektedir.
Muhalifler,(Liberal, laik, Solcu ve Arap milliyetçiler) İslami hareketlerin iktidarı dini bir diktatörlüğe götüreceklerini ileri sürerek yıkıcı muhalefet yapmaya çalışıyorlar. İslami kesimden Selefi cenahın bu karşı devrimcilerin iddialarını inandırıcı kılmaya yarayan söz ve tasarruflarının olduğunu görünce gelecekle ilgili endişelerimiz artıyor. Ancak İhvan ve En Nahda hareketlerinin öncü kadrolarının İslami hükümleri uygulamada tedric ve hikmet yolunu takip etme eğiliminde olduklarını görünce de umutlanıyoruz.
Müslümanların bu geçiş döneminde önceliği, eski dönemin bıraktığı sorunları çözmeye vermeleri elzemdir. Böyle yapmakla hem İslam’ın tedric usulüne tabi olarak sağlıklı yolda yürümeyi, hem de halk nezdinde ehliyet ve güvenilirliklerini garanti etmeyi başarabileceklerdir . Siyasi ve ideolojik tartışmalara boğulmak ise, halkın çözüm bekleyen öncelikli sorunlarını geciktirerek daha da ağırlaştıracak ve karanlık odaklara da malzeme sağlayacaktır.
Halk, yıllardır çekilen sıkıntıların hemen halledilmesini bekliyor. Doğrusu halkın sabrı da tükenmiş görünüyor. İşin içine komplocular da girince karışıklıklar daha da büyüyor. Karşı devrimci güçler, idareye gelmiş Müslümanları başarısız kılıp halkın gözünden düşürmek için bütün imkânlarıyla seferber olmuş vaziyetteler. Bu anlamda, Mısır ve Tunus’ta kısa zamanda halkın yaşam seviyesinin iyileştirilmesine acilen ihtiyaç var. Bunu başarmanın en önemli şartlarından biri de siyasi istikrarın sağlanmasıdır.
İşin özü, tehlike hala devam ediyor. Müslümanların önünde ince uzun bir yol duruyor. Rabbim sabır, dirayet, hikmet ve cesaret versin.