Rolling Stone Dergisi, Rack and Roll diye bilinen müziğin dergisidir. Sizce bu dergide YPG/PYD haberleri neden yer alsın?
Podyum mankeni oldukları belli bayanların giydikleri askeri kıyafetlerle YPG/PYD saflarında savaşıyor izlenimi veren silahlı, afili pozları niçin bir müzik dergisinde haber olsun ki?
Tabloyu farklılaştıralım: Geçen aylarda bir haberde bu yapının elbiselerinin modacılara ilham verdiğini ve yeni tasarımları podyumlara taşıdıklarını dile getiren bir haber okumuştum. Haberin fotoğrafı olarak bir podyumda üzerinde bu tasarımlarda elbise giyip yürüyen bayan/erkek manken fotoğrafları kullanılmıştı.
Kim bilir ekonomi ve belki de Tıp dergilerinde bile bu haberler yer almış olabilir. Tabii ki kültürel, siyasi ve magazin alanlarındaki medya, bu yapıyı ve propagandasını ABD ve Avrupa'da ummadığımız kadar işleyip duruyor. Çünkü Batı Medyası gözünde YPG/PYD, PKK'nın bir uzantısı olarak görülmüyor. Bir “özgürlük hareketi” diye lanse ediliyor. Yani kimse hükümetin gözüyle olaylara bakmıyor. PKK'lılarmış, uzantılarıymış, terör örgütüymüş hiçbiri bu bakış açısına sahip değil.
Başta ABD bu anlayışta olmadığını ikrar edercesine YPG/PYD'den 30 bin kişilik bir ordu kuracağını hükümetin gözüne soka soka manidar bir şekilde açıkladı. Demek ki, mesele DAİŞ'le mücadele meselesi değilmiş. Obama döneminde Suriye politikası karşısında lakayt davranan ve siyasi parsadan hisse almaktan uzak duran ABD, Trump'ın gelişiyle farklı bir taktik geliştirdi. Türkiye, İran ve Rusya; Astana ve Soçi'de görüşürken ABD, sürecin tek “oyun kurucu”su olmanın planlarını yapıyordu.
Hatırlanırsa ABD, Türkiye ile beraber “Özgür Suriye Ordusu” girişimini “eğit/donat” çerçevesinde yürütüyordu. ÖSO'nun eğitilen askerleri sınırın diğer tarafında bir defasında sözde tuzağa düşmüş bir defasında da DAİŞ'e teslim olmuş/iş birliğine girişmiş gibi bazı gelişmeler basında yer aldı. ABD bu gelişmeler sonrası farklı arayışlara girdi. Daha önce “Barzani ve peşmergeleri” üzerinde bugünkü planlarını düşünmüşse de tıpkı ÖSO girişimi gibi bu işte gelecek görmedi. Çünkü ABD garantili ve kendi güdümünde olan bir yapı istiyordu; öyle de oldu.
Bu hayal kırıklıklarını PYD/YPG'de görmeyecek bir teslimiyete tanıklık edince sıfırdan bir ordu oluşturmak adına olsa da 4900'ü en son olmak üzere binlerce kamyon silah döküverdi Suriye'ye. 30 bin kişilik “silahlı ve düzenli bir ordu” için bu miktar daha maharetli silahlarla donanmaya devam edilecek. Görülüyor ki; “Eğit/donat” projesi “eğit/kullan” projesine dönüştü. Öyleki YPG/PYD gönüllü bir teslimiyetle maşa olmayı “özgürlük mücadelesi” olarak yorumluyor ve yol alıyorlar.
Elbette sadece sahada bir mücadele vermiyorlar. Yukarıda bahsettiğimiz şekilde hiç alakası olmayan alanları da içine alacak şekilde medyada, modada ve müzik dergilerinde dahi propaganda bombardımanından geri durmuyorlar.
Bu gidişatın sonucu elbette Suriye'nin kuzeyinde kantonların birbirine bağlandığı ve ABD güdümünde olup ABD tarafından zamanı gelince tanınacak olan PKK'li Kürt çoğunluklu bir “Sosyalist devlet” olacaktır. Suriye'nin toprak bütünlüğü bozulacakmış, kimin umrunda. Doğru, ABD bu işe biraz geç girse de hedeflediği gayeye adım adım özellikle Türkiye'ye rağmen gittikçe yaklaşıyor. Türkiye içinse bahsi her açıldığında “Nato Müttefiğimiz/Stratejik ortağımız” gibi görünürde klasik ve okşayıcı aslında dışlayıcı olan afili sözlerle bildiğini yapmaktan uzak durmuyor. Söz mü verdi bilin ki, tutmaz; övdü mü bilin ki sırtından hançerler.
Denilebilir ki ABD, “hükümet ve pentagon” ya da “hükümet ve derin ABD” ikilemi içinde bir iç savaş veriyor perde arkasında. Yani Trump iktidar; ama muktedir değil. Olabilir; ama sahada olan gelişmeler Trump'ın değil ABD'nin karnesidir.
Peki bu durumda Erdoğan Hükümeti ne yapmalı? Bölünen Suriye göz önündeyken Esad'la iş birliğine gidecek veya yakınlaşacak stratejiler geliştirebilir mi? Yoksa ABD'nin yaptığına göz mü yumacak? Her ikisi de şu ana kadar ortaya konan siyasi politikalara uygun değil. Üçüncü bir yol var mı, hükümet nasıl bir taktik geliştirecek yakında göreceğiz gibi görünüyor.