UHIM, 2018 yılında dünya genelinde yaşanan ekonomik, siyasi, kültürel vb. gibi birçok konuda yaşanan hak ihlallerini düzenledikleri basın toplantısıyla kamuoyu ile paylaştı. Beşiktaş Malta köşkünde düzenlenen basın açıklamasını UHIM Genel Sekreteri Veysel Başer okudu.
Ülkelerin kaderlerini tayin etmeye çalışan devletlerin, insanlık tarihi boyunca çıkarları uğruna işgaller gerçekleştirdiğini, bu devletlerin katliam ve soykırımların sorumlusu olduğunu aktaran UHIM Genel Sekreteri Veysel Başer, coğrafi keşiflerden bugüne ulaşan süreç nedeniyle 66 ülkede hâlâ savaş ve çatışmanın devam ettiğini söyledi.
Başer, "Gücünü savunma sanayiine borçlu olan gelişmiş ülkeler, geçtiğimiz yıl yüzde 1,1 artan küresel savunma harcamaları sayesinde bir kez daha 'savaşa girmeden kazanan' taraf oldu." dedi.
"İkiyüzlülükler yılı"
Başer, "Demokrasi, özgürlük ve insan hakları gibi kavramları kullanarak direktifler yağdıran ve insanları birbirine kırdıran küresel aktörler, para kazanma hırsı ile ülkelerini bile bile savaşa sürüklüyor. Gücünü savunma sanayiine borçlu olan gelişmiş ülkeler, geçtiğimiz yıl yüzde 1,1 artan küresel savunma harcamaları sayesinde bir kez daha 'savaşa girmeden kazanan' taraf oldu. Nükleer silahsız bir dünya vaadiyle Barış Ödülü alan Obama'nın bir kez daha imaj çalışmalarının bir parçası olduğu ortaya çıktı. ABD, birçok uluslararası nükleer anlaşmadan ayrıldı ve savunma bütçesinde nükleer silah faaliyetleri için bir trilyon 200 milyon dolar (Soğuk Savaş'tan bu yana en yüksek rakam) bütçe ayırdı." dedi.
"Batı; neo-liberalizmi kutsadı, serbest ticaret ilkeleri ile zenginleşti ve dayatmalar sayesinde diğer ülkelerin pazarlarında serbestçe dolaşabilir hale geldi." diyen Başer, Batının neo-liberalizmden elde edilen faydanın azaldığını görür görmez bu politikalara sırt çevirdiğini, küresel ekonomiyi yerle bir eden ticaret savaşlarını başlattığını ve ekonomi savaşlarının bedelini ise devletlerin değil, yine masum halkların ödediğini ifade etti.
Başer, "Batı'nın hegemonik düzeninden kurtulmaya çalışan her devlet, karşısında kur manipülasyonlarını, yaptırım paketlerini ve uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarını buldu. Nüfus artış hızı gittikçe düşen Avrupa ülkeleri, ucuz iş gücü ile büyüyen Çin gibi ülkeler ile başa çıkabilmek adına 4.0 endüstriyel devrimi gerçekleştirmeye çalışıyor. Bu süreçte, her zaman olduğu gibi üretimin ve iş hayatının insan yaşamı ile olan uyumu göz ardı ediliyor." şeklinde konuştu.
"İsrail ve destekçileri, yalnızca Yahudilere eşit haklar tanıyan ırkçı ve ayrımcı kanunları gururla onaylıyor"
"Batılı devletler, yalnızca kendi toplumlarını önemsediğini söyleyerek diğer toplumların varlıklarını çaldılar." diyerek konuşmasını sürdüren Başer, "Kişi başına düşen ortalama gelir açısından en avantajlı ülkeler olmalarına rağmen Batı toplumları yoksulluk ile savaşıyor. ABD'de 550 bin evsiz bulunuyor, İngiltere'de ise her 200 kişiden birinin gidecek yuvası yok. Hâkimiyet kurmak istedikleri ülkelerin iç işlerine her fırsatta karışan ve 'medeniyet öğretmeni' rolüne bürünen Batılı devletler, Yemen, israil-Filistin, Sarı Yelekliler, Cemal Kaşıkçı gibi önemli uluslararası olayları, 'ticari ilişkiler' zarar görmediği sürece hoş görüyor. Sık sık antisemitizm yüzünden çekilen acıları gündeme getirerek Filistin işgaline gelen tepkileri azaltmaya çalışan israil ve destekçileri, 'Yalnızca Yahudilere eşit haklar' tanıyan ırkçı ve ayrımcı kanunları gururla onaylıyor." ifadelerine yer verdi.
"BM göçmenleri çirkin politikalarına alet etmeye devam ediyor"
ABD'nin yanı sıra 8 Avrupa Birliği üyesinin de aralarında bulunduğu ülkelerin, yol açtıkları sorunlara rağmen "egemenlikleri" ihlal edildiği iddiasıyla BM Küresel Göç Sözleşmesi'ni imzalamadıklarını hatırlatan Başer, konuşmasını şu şekilde sürdürdü:
"Gerçekleştirdikleri hamleler ile dünyanın çivisini yerinden oynatıp göçlere neden olan, aralarında ABD'nin yanı sıra 8 Avrupa Birliği üyesinin de bulunduğu ülkeler, yol açtıkları sorunlara rağmen 'egemenlikleri' ihlal edildiği gerekçesiyle BM Küresel Göç Sözleşmesi'ni imzalamadı. BM Göç Örgütü Sözcüsü Leonard Doyle, AB'nin gerçek anlamda bir göç krizi yaşamadığı, üye ülkelerin bunu siyasi açıdan kullandığı görüşünü dile getirdi. Nitekim göçmen krizinin doruğa çıktığı 2015'ten bu yana, büyük ölçüde Türkiye ile varılan anlaşma sayesinde AB sınırlarına kaçak göç oranında yüzde 95 düşüş görüldü. Buna rağmen üye ülkeler, göçmenleri çirkin politikalarına alet etmeye devam ediyor. Yani 'günah keçisi' ilan edilen göçmen ve sığınmacılar üzerinden üretilen propagandalar, toplumların git gide aşırı sağ görüşlü fikirlere sempati duymasını sağlıyor. Halı altına süpürülen ırkçı ve ayrımcı zihniyetlerini gün yüzüne çıkaran devletler, İslam'ı 'şiddet içeren siyasi bir ideoloji', Müslümanları ise 'devletin sırtından geçinen eğitimsiz ve uyumsuz kişiler' olarak tasvir ediyor. Avrupa'da eğitim gören imamlar 'medeni', Müslüman ülkelerden gelen imamlar ise 'terörist ve ilkel' olarak nitelendiriliyor. 'Göçmen entegrasyonu' iddiası ile başlatılan her girişimde insan hakları savunuculuğunu üstlenen Batılı devletlerin elitizm rüzgârına kapıldığı, düşünce ve inanç özgürlüğünü hiçe saydığı görülüyor."
"2,1 milyara çıkan obez sayısına karşılık 821 milyon kişi yetersiz besleniyor"
Kapitalizmin dünyayı sardığını ve "Medeniyet" söylemi ile insan yaşamını yönlendiren devletler ise daha fazla para kazanma hırsı ile ulusal şirketlerin ekmeğine yağ sürdüğünü belirtilen Başer, son olarak şu ifadeleri kullandı:
"Baskın ideolojinin yönlendirdiği medya, Müslümanlara yüzde 357 eşitsizlik yapıyor ve toplumsal kutuplaşmanın temellerini atıyor. Kişileri kimliğine, statüsüne ve cinsiyetine bakmaksızın hedef haline getiren ve kişisel verilerin güvenliğini ihlal eden sosyal medya ise ırkçı ve ayrımcı saldırıların ana karargâhı oluyor. Uluslararası şirketler, küresel ısınmanın negatif etkilerini yok edecek teknolojilere yatırım yapmamaya devam ediyor. 'Medeniyet' söylemi ile insan yaşamını yönlendiren devletler ise daha fazla para kazanma hırsı ile çıkarılan kanunlar aracılığıyla bu şirketlerin ekmeğine yağ sürüyor. Kapitalist sistemin sorunları çevre üzerinde korkunç baskılar yapıyor, ancak iyileştirmeler için yeterli kaynak bulunamıyor. Zira ülkelerin borçları küresel hasılanın yüzde 318'ine ulaşmış durumda. Kanserli insan sayısı her yıl giderek arttı ve kanser, dünya çapında yaygın bir ölüm nedeni haline geldi. Buna rağmen zengin ülkelerin vatandaşları kanser ilaçlarına ulaşabiliyorken, fakirler sahte ilaçlar kullanmak zorunda kalıyor. Kapitalizmin tüm dünyaya hükmetmesinden sonra 2,1 milyara çıkan obez sayısına karşılık 821 milyon kişi yetersiz besleniyor. 119 ülkenin 51'inde açlık, 'ciddi' veya 'alarm verici' bir sorun olarak öne çıkıyor. Savaş, fakirlik, doğal afetler gibi nedenlerden 303 milyon çocuk okula gidemiyor. Geleceğimiz, 'kayıp nesiller' ile birlikte bir kez daha kararıyor. Nitekim okula gidebilen çocuklar da iyi bir eğitimden mahrum kalıyor. Zira Amerika ve Avrupa'da ırkçılık okullara iniyor ve akran zorbalığına dönüşüyor; göçmenlerin okula entegrasyonu önemsenmiyor ve müfredatlar beyin yıkamak için hazırlanıyor."
İLKHA