Ulusalcı kesimden Merhum Necmettin Erbakan için övgülerin ardı arkası kesilmiyor.
Yüzeysel bakışla Saadet Partisinin referandum için aldığı “Hayır” kararının etkisiyle bu övgülerin yapıldığını söyleyebilirsiniz; ama bazı ifadeler daha derinlikli düşünmeyi gerektiriyor.
Soner Yalçın'ın yazdıklarına bakalım önce:
“Erbakan başbakanlık koltuğuna oturdu.
Ve bu emperyalist dayatmaların hiçbirini yapmadı! Aksine…
Kamu çalışanına yüzde 50 ve asgari ücrete yüzde 70 zam yaptı.
Tarımsal Destekleme Fonu'nu ve esnafa verilen teşvikleri artırdı.
Bankaların repo oranlarını düşürdü. “Havuz” sistemiyle özel bankaların kamuyu sömürmesinin önüne geçmeye çalıştı.
Hele dış politika… İlk yurtdışı gezisini ABD'nin baş düşmanı İran'a gerçekleştirip 23 milyar dolarlık doğalgaz anlaşması yaptı. Müslüman D-8'lerin kurulmasına öncü oldu. Uzatmayayım…
Sonra ne oldu?
Kültürel sorunlar, ekonomik ve siyasi gündemin önüne geçti.
Ardından… 28 Şubat oldu.”
Soner Yalçın o “Ekonomik ve siyasi gündemin önüne geçen kültürel sorunların” ne olduğunu söylemiyor, hızlıca geçiyor.
Oysa o dönemlerde ulusalcı kesimden gelen hakaretleri, aşağılamaları, yalan ve iftiraları unutmaya imkân var mı? Erbakan o zaman da Amerika ve Siyonizm karşıtı söylemiyle öne çıkıyordu; ama ulusalcılar ona İslami düşünce ve taleplerinden dolayı düşmanlık ediyorlardı.
Vural Savaş'ın Erbakan zihniyeti için “Metastas yapan habis ur” nitelemesinde bulunması resmi kayıtlara bile geçti.
Soner Yalçın'ın yazdıklarına bakmaya devam edelim:
“Silivri Cezaevi'ne atılalı henüz 15 gün geçti; Necmettin Erbakan 27 Şubat'ta vefat etti.
Tarih, bahtsızların bilimidir. Erbakan siyasal yaşamı boyunca itilerek, bastırılarak, eziyet edilerek ve arkadan hançerlenerek yalnızlığa terk edilmiş bir politikacıydı.
AKP'lilerin Erbakan'ı öven sözlerine karşılık koğuşta “söylesenize, ‘o kimsenin hizmetine girmedi' desenize” diye bağırdığımı anımsıyorum!”
Soner Yalçın'ın cümlelerinden şunu anlıyoruz: Erbakan, “kimsenin hizmetine girmediği” için ulusalcılara göre değerli biridir. Milli ve antiemperyalisttir.
Nitekim başka ulusalcılar da bu konuya vurgu yaptı.
Eski MGK Genel Sekreteri Tuncer Kılınç şöyle konuşmuştu:
“Erbakan millici bir liderdi. Onu doğru anlayamadık, askerler Erbakan'ı doğru anlamadı.” (Yeni Akit, 1 Nisan 2013)
28 Şubat döneminde “Erbakan'a küfür eden general” Osman Özbek de bir gazeteye verdiği söyleşide şöyle demişti: “Keşke Milli Görüşü anlasaydık. O günler hiç yaşanmasaydı. Milli Görüşün emperyalizmle mücadelesini ve dik duruşunu gerçekten çok önemsiyorum.” (Milat, 23 Mart 2012).
Peki, Merhum Erbakan'ı sadece bu yönleriyle değerlendirmek ne kadar doğru ve tutarlıdır.
Ulusalcılar önemli bir şeyi gözden kaçırmıyor mu?
Erbakan Hocanın “Bir Müslüman” olarak duruş ve taleplerinin hiçbir anlamı yok mudur?
Ulusalcı düşünce “millicilik” üzerinden kendi ideolojisini temize mi çıkarmak istemektedir?
Bakın 2010 yılının Eylül ayında Doğruhaber'de yayınlanan yazıda Erbakan Hoca'nın da katıldığı iftar ile ilgili izlenimlerimi anlatırken şunları yazmıştım:
“Önemli şeylere vurgu yaptı Hoca. Sanılanın aksine hesabı kuvvetli, mantığı canlıydı. “Mübarek İstanbul” derken İstanbul'u mübarek yapan unsurun Eyüp Sultan olduğunu özenle belirtti. Peygamber Aleyhissalatu vesselamın Medine'ye hicret ettiğinde Eba Eyyub el Ensari'nin evinde kaldığını hatırlattıktan sonra esas vurucu cümlesini söyledi: “Ebu Eyyub'un evi İslam devletinin ilan edildiği evdir.”
Metod ve üslubunu eleştirebilir, yanlışlıklar bulabilirsiniz.
Bazı çıkışların zamansız olduğunu, söylemin yer yer ümmetçiliğin üstünde bir Osmanlıcılığa kaçtığını da söyleyebilirsiniz.
Ama şunu unutmayın!
Merhum Erbakan'ın “Milli”den kastının “ulusal” olmadığını ve en önemli idealinin “İslam devleti” olduğunu kabul etmeniz gerekir ki, bu ideale hayatının her döneminde bağlı kalmıştır.
Aşağıya aldığım sözler Merhum Erbakan'a aittir ve inanın bana hiçbir ulusalcının kabul edemeyeceği sözlerdir.
“Bizim davamız İslam'dır. Gayemiz Allah'ın rızasını kazanmaktır. Hedefimiz hak nizamı hakim kılmaktır. Arzumuz tüm insanlığın saadetidir. Yolumuz cihattır. İslam ise Allah yapısıdır. Dolayısıyla mükemmeldir, eksiklik ve fazlalık kabul etmez. Bu dava için çalışmak herkese nasip olmaz. İster gecenizi gündüzünüze katıp çalışın, ister yan gelip yatın. Bu hak davanın başarısını ne bir gün öne alabilirsiniz, ne de bir gün geciktirebilirsiniz. Bütün mesele bu şerefli davada nasıl bir imtihan vereceğinizdir.”