Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte bu ülkenin birliğine taş koyanlar “andımız” üzerinden operasyon peşindeler. Zira yıllardır Doğu ve Güneydoğu halkını ötekileştiren ve kendini yurdun bir parçası dışında görmeye sebep olan en büyük unsur “Türkçülük” fikrinin herkese dayatılmasıdır. Başta Kürtler olmak üzere, Araplar ve diğer azınlık olan etnik unsurlar yok sayılmış ve herkesin Türk olduğu kabul ettirilmeye çalışılmıştır. Bu da sorunlar yumağını beraberinde getirmiştir. Çünkü dillerin ve kavimlerin bir ayet olduğunu ifade eden Yüce Rabbimizin tanımış olduğu hakları yok saydılar.
Önce entegrasyon sonrada asimilasyon politikalarıyla bu Müslüman halkı kendi ana dillerinden uzaklaştırmaya çalıştılar. Daha ilkokullarda hepimizin defalarca okuduğu “varlığım Türk varlığına feda olsun” nutuklarıyla büyüdük. Ne olduğunu bilmediğimiz küçük hafızalarımıza bunu kazımaya çalıştılar. Günümüze kadar devam eden dağlarda yazılı “ne mutlu Türk'üm diyene” gibi söylemler tamamıyla ulusalcılığın bölge halkına dayattıkları, bir sistemin yansımasıydı. Dolayısıyla bu tür uygulamalar tepkiyi doğurmuştur. Hatta bugün büyük bir sorun olarak Türkiye'nin önünde duran terör belasını doğurmuştur.
Bu beladan kurtulmak ve güçlü bir devletin yapı taşlarını imar etmek için bu kısır döngülerden kurtulmak gerekir. Yıllardır konuşulmayan “andımız” üzerinden bu fitne tohumunu yeniden canlandırmaya çalışıyorlar. Oysa bu ülkede ve İslam dünyasında birlik, beraberlik, huzur, dayanışma, izzet ve istiklalin önemli bir şartı olan güçlü olmayı istiyorsak hangi bağın daha fazla insanı kapsadığı ve kardeş kıldığı konusu üzerinde düşünerek hareket etmeliyiz. Allah aşkına samimice soralım? “Ne mutlu Türk'üm diyene” dedirtildiğinde bu cümleye gönüllü olarak katılan ve mefhumunu hayata geçiren insan sayısı ne kadardır?
Bu ülkeyi güçlü kılacak unsurun; kendini Türk bilmeyen ve hissetmeyen insanlara zorla “Ben Türk'üm” mü dedirtmektir, yoksa herkesi kendi etnik aidiyeti ile baş başa bırakıp tartışma götürmez İslam şemsiyesine dayalı kardeşliği ve birlikteliği mi güçlendirmektir?
Şu bir gerçek ki birey olarak, “Ne mutlu Müslüman'ım diyene” dediğim zaman iki Milyara yakın insan benim mutluluğuma katılıyor. “Ne mutlu Türk'üm diyene” dediğim zaman bırakın farklı ırkları hatta Türkiye'deki Türk olan insanların bile birçoğu buna katılmıyor. Bir vatandaş “Ben Türk'üm ve böyle olmaktan da mutluyum” diyebilir, ama her etnik unsura bunu dayatma hakkı yoktur. Çünkü bu söylem birilerini mutsuz yapabilir ve en önemlisi de fitne ateşini doğuruyor.
Burada sorulacak asıl soru şu; yönetmenlikle gelen uygulamaların her an kaldırılabileceği gerçekliğidir. Başta Erdoğan olmak üzere hükümet bundan ders çıkaracak mı? Göreceğiz. Beş yıldır konuşulmayan “andımız” bir anda Danıştay'ın kararıyla gündeme oturdu. Yarın başta başörtüsü olmak üzere yönetmelikle serbest bırakılan uygulamalar tekrar yasaklansa hiç de şaşırmayın. Halkın talebi olan bu uygulamalar acilen anayasal güvence altına alınmalıdır. Yoksa hortlayanlar hep olacak…