(CEMEL, SIFFİN, KERBELA YENİDEN Mİ SAHNELENSİN?)
Tarafgirlik öyle bir musibetmiş ki, insanı kendisinden olan bir farkı, karşıdaki bir âlimden üstün görürmüş…
Taassup öyle bir eblehlikmiş ki, insan kendi taraftarlarının her yalanında bir doğru ararken, karşısında gördüğünün her doğrusunda bile bir yalan ararmış… tam da bu noktada adaletin terazisi şaşar, basiret körlüğe dönüşürmüş… gerisi yanlış iliklenen ilk düğme gibi bir türlü mecra bulmazmış…
“insan kendi zamanının oğludur” denilir o yüzden muhatabımız da imtihanımız gibi çağımız ve çağdaşımızdır.
Bilen bilir son 40 yıldan beri süregelen İslami uyanış, dünya Müslümanları için büyük bir umut olmuştu. Yine bilen bilir ki, ümmetin fırkaları özellikle de gençliği arasında kin, öfke, nefret hiç bu kadar kan kokmuyordu… kalemler bu kadar kin kusmuyordu.
Bilimum multi ve sosyal medya kanalları, Müslüman kanına gark olmuş… ekranlardaki savaş enkazı vahşetlerine +18 işareti bile yetersiz kalırken enkazlardan, denizlerden fışkıran 18 ayını bile bulamamış körpe bebek bedenleri…
Öldüren tüm silah markaları ecnebi ve ‘gavur'…! Ne acı! Tetiği çeken ve hedef olan tüm isimler bizden ve aşina… tek fark; kimliğindeki “Din” hanesine, mezhep, meşrep ya da asabiyet ismi yazılmış. ‘Hollywood' yapımcılığı ve yönetmenliğinde sanki Cemel, Sıffin, Kerbela yeni senaryolarla sahneleniyor. Moğol ve haçlı ittifakı, tarihin hiçbir devresinde bu seviyede ve bu uyumda sergilenmemişti.
Tüm bu noktada henüz tarafgirlik girdabına bütünü ile gark olmamış, bu kör döğüşte cephe almamış yapılara, kurumlara hatta potansiyel sahibi şahıslara büyük ihtiyaç var. Bunlara çok ama çok büyük görev düşüyor. Bunun için de;
1- Bu kesimler zorlanmalarına rağmen, tabanlarının ifsad edilme tehdidine rağmen, tarafsız konumlarını muhafazaya çabalamalıdırlar. Bunun haklılığının gerekçelerini en az çatışan tarafların propaganda yayınları kadar, hatta daha güçlü bir şekilde yaymalıdırlar, yayınlamalıdırlar, ortaya koymalıdırlar.
2- Çok daha geç olmadan kendileri gibi İslam iç çatışmalarına mesafeli kalan çevreleri tespit edip bunlarla güçlü ve etkili bir “arabulucu” mekanizma oluşturacak ilişkiler geliştirilmelidir.
3- Bu çatışmalarda zorda kalan kesim ve cephelerden başlamak üzere müdahil olmaya doğru başlangıç adımları atılmalıdır. Çünkü zora düşen, potansiyeline takılmaksızın mutlaka bir arabulucu ya da el uzatıcı beklentisi içinde olur. Ve bu kör döğüşte öyle görünüyor ki zora düşmeyen kimse kalmayacaktır…
Bir de herkesin savaş tamtamları çaldığı bir dönemde, Allah için Müslümanları Sulh-u sükûna çağrıcılara da şedit ihtiyaç vardır. Zira gidişat hiç iyi değildir, özellikle de tarafgir gençlerin…
Müslümanların sulh-u sükûna duası ve ümidi ile; Allaha emanetsiniz.