Yazma aletine kalem denilir. Ama aynı zamanda ‘ok’a da “kalem” (Ali İmran:44) denilmiştir. Çünkü İkisi de yontularak ve uçları sivriltilerek işlevsel hale gelir. İkisi de belirleyici ve isabet edici vasıflara sahiptir. İkisinin de ucu sivridir. İsabet edicidir. Ancak şu farkla ki yazı aleti olan kalem ilmi; ok manasındaki kalem ise gücü temsil eder. Kalem; hem oktur, hem yazma aletidir. Çünkü ikisi de dikte ettirir. Birisi ilim ve hikmetle diğeri ise güce dayanarak satır satır hükmünü dikte ettirir.
Allah(c.c): “Nun, kaleme ve yazdıklarına ant olsun”(Kalem:1-3) buyurur. Kalem, satır satır yazar. Bu satır; ilimin satırı olabileceği gibi, gücün satırı yani hükmü de olabilir. Ayeti kerimede geçen “nun” hem mürekkep hokkası hem de kılıcın keskin ağzı manasındadır. Hatta devasa yaratık anlamındadır. (Enbiya:87) Gerçekten kalem batılı caydırır. Ürkütür. En sonunda da yutup yok eder. Bu nedenle Kur’an-ı Kerim’de kalem ilk anlamıyla yazı aletidir. Aynı zamanda ikinci manası olan ok anlamına gelmesini engelleyen bir durum da yoktur.
Kalem ve iklim aynı köktendir. İklim, bilinenden farklı olarak “bölge-kara parçası” anlamındadır. İklime iklim denilmesi; onun hava, kültür coğrafi yapı ve kendisine has özelliklerinden dolayı adeta yontularak diğer yerlerden ayrılması sebebiyledir. İklim, büyük bir toprak parçasıdır. Kendisine has özellikleriyle doğal sınırlara sahiptir. Eğer iklim, sınırları olması gereken yerden oluşmuşsa o iklim etkili bir kaleme sahiptir. Bu iklim, ilmi kalemiyle büyük bir hüccete, ok olan kalemiyle de büyük bir sultana sahiptir. Bu şekilde güzel ve dengeli bir havaya sahiptir. Toprakları verimli ve bereketlidir. Görüşü isabetli, düşmanlığı musibettir. Muteber bir söze, caydırıcı bir güce sahiptir. Sultanı kalem; kalemi sultandır. Çünkü bu iklim sağlam ve tek bir parçadır. Sözü de oku da isabetlidir. Sözünü dinleyen isabet etmiş olur. Dinlemeyen ise musibete maruz kalır. Eğer iklimin sınırları olması gereken yerden tayin edilmemişse o iklim-ülke tamamıyla bunun zıttı bir durumla karşı karşıya kalır.
İslam ümmeti, tek bir ümmettir. İklimi tek bir iklimdir. Diğer milletlerden yontularak vücut bulmuştur. İslam âleminde olabildiğince geniş iklime sahip güçlü ülkelerin oluşması gerekir. Sistemi İslami olsa bile şuanda güçlü olma potansiyeline sahip İslam ülkesi yoktur. Çünkü şuanda var olan İslam ülkelerinin hiç birisi doğal bir iklim-parçası değildir. Bir olması gereken iklim, yapay sınırlarla çok küçük parçalara bölünmüştür. Bu bağlamda söz gelimi Mısır’ı örnek verebiliriz.
Mısır, bütün Müslümanların gözünde çok güçlü ve kilit bir ülkedir. Oysa gerçek böyle değildir. Çünkü şu anki haliyle Mısır, kendisi doğal iklimi-ana karası üzerinde kurulu bir ülke değildir. Kendi ikliminin-doğal arazisinin ancak beşte biri kadar bir alan üzerinde kuruludur. Bu nedenle Mısır, bir İslam idaresi altında dahi bu haliyle güçlü olma potansiyeline sahip bir ülke değildir. Bunu somut birkaç maddeyle izah etmeye çalışalım
-Mısır’ın yüz ölçümü 1.000.0000km karedir. Lakin sadece bunun %3’ü (Konya ili kadar)insan yaşamına elverişlidir. Gerisi çöldür. Yani 80 milyon nüfusuyla Mısır, bu kadar küçük bir alana sıkışmış durumdadır.
-Bütün dünyanın kabul ettiği görüşe göre bir ülkenin güçlü olması için; enerji ve tarım alanında kendi kendine yeterli olması gerekir. Mısır, yılda 10 milyon ton buğday ithal etmektedir. Yani bu haliyle vatandaşlarını doyurmaktan acizdir.
- Coğrafî konumu da mevcut haliyle Mısırı büyük bir güç yapmaya yeterli değildir. Çünkü Süveyş Kanalı; Kızıl Denizi Hint Okyanusuna bağlayan Yemen ile Somali arasında bulunan Babulmendep boğazına mahkûmdur. Yani Mısır, tek başına Kızıl Denizdeki suyoluna sahip değildir. Süveyş Kanalı ancak Babulmendep boğazıyla birlikte stratejik bir öneme kavuşmaktadır. Babulmendep de Mısır’ın elinde değildir.
-Mısır’ın hayat kaynağı olan Nil, aynı zamanda Mısır’ın en yumuşak karnı durumundadır. Çünkü Mısır, Nil’in kaynakları üzerinde değildir. Aksine Nil’in en son halkasıdır. Nil, ancak yedi ülkenin topraklarını aştıktan sonra Mısır’a ulaşıyor. Bu ülkelerin bir gün Nil’i tutup Mısır’ı tamamen çöle çevirmeleri riski her zaman vardır.
-Bütün bu sıkıntılar ve zaaflar Mısır’ın doğal iklim üzere kurulmuş bir ülke olmaması sebebiyledir. Oysa Mısır ve Sudan tek bir iklimdir. Eğer Mısır doğal anakarası üzerinde bir iklim olsaydı gerçekten güçlü olurdu. Çünkü Mısır’da nüfus, Sudan’da uçsuz bucaksız arazi vardır. Bu ikisi birleştiğinde nüfusuyla arazisiyle gerçek manada bir iklim binaenaleyh bir güç ortaya çıkacaktır. Mısır için söz konusu olan bu durum, diğer İslam ülkeleri için de geçerlidir. İslam ülkeleri doğal iklimlerinin üzerinde küçülmeye değil, büyümeye çalışmalıdır. Bu da ancak ırkçılığın, taassubun, ulusal sınırların kutsanmamasıyla mümkündür. Çünkü bunların her biri iklimi(havayı ve karayı) bozarak İslam ülkelerinin zayıf ve takatsiz olmalarına sebep oluyor.
Ümmeti tek iklim kabul ederek sınırları kaldırmaya ve genişletmeye çalışanlara selam olsun.