Son yıllarda yaşanan gelişmelerin İslam toplumu açısından çok da iç açıcı olmadığını rahatlıkla idrak edebilmekteyiz. Zira ehl-i imana karşı adavet güden ve kin besleyen hasımlar tarafından vücuda getirilmeye çalışılan, nifak merkezlerince ortaya saçılan şer tohumları, dünya Müslümanlarının vahdeti elde etmesine büyük engeller çıkarıyor. Emperyalistler ve değirmenlerine su taşıyan destekçileri, etnik ve mezhebi ayrılıklar üzerinden Müslümanlar arasına fitne tohumları serpmek istiyor.
Bu şeytanî yöntemi yıllardır uyguluyorlar. Ümmet arasındaki küçük ihtilafları her fırsatta büyük ve çözülemez sorunlar gibi lanse etmeleri bunun apaçık göstergesidir. Onlar için varsa yoksa İslam ümmetinin tartışmalı meseleleri ya da ümmeti ihtilafa ve tartışmaya sürükleyecek konuları gündemleştirmek.
Ümmetin birliğinin ehemmiyetini idrak eden ve bu konuda sorumluluk üstlenen tevhidî düşünceye sahip Müslümanlar, İslam düşmanlarının bu hile-i desiselerine karşı uyanık olmalı, ihtilaflı hiçbir konuyu gündemleştirmemeli ve hiçbir şekilde Müslüman kardeşlerini müteessir edecek sözler söylememelidirler.
Saadet-i ebediyeye giden yolu ehl-i imana gösteren Efendimiz (sav)'in tavsiye ve telkinleri mucibince, uhuvveti imaniye ve uhuvveti İslamiye dairesine giren kardeşlerine hiçbir surette kin ve adavet beslememelidirler; ayrıca da, o kardeşlerinin söyledikleri, yazdıkları ve yaptıklarına hüsnü zan ile yaklaşmalıdırlar.
Ehli iman içerisine şer tohumu saçan küfür ehlinin hile ve entrikalarına karşı, dünya Müslümanları arasındaki vahdet/birlik ve beraberlik nasıl sağlanacak? Bu soru, defalarca sorulan bir soru ve yıllardır devam eden bir sorundur. İslam ümmetini teşkil eden bireylerin bir ve beraberce hareket etmemesi veyahut edememesi, küfür ehlinin saçtığı şer tohumları sebebiyledir.
Küfür ehlinin bu düşünce ve stratejilerindeki muradı; bin dört yüz yıl önce Mekke'de temeli atılan, Medine'de de tamamlanan “İslam binası” sakinlerinin kalplerine şüphe düşürmek, aralarına ihtilaf sokmaktır.
Bu hile-i desiselerinde tamamen başarısız oldukları söylenemez. Zira İslam toplumunu oluşturan günümüz Müslümanları arasındaki ihtilaf ve çekişme, ehli küfrün bu konuda az da olsa başarılı olduğunu göstermektedir.
Müslümanların birliğinin önemini defaatle dile getiren Üstad Bediüzzaman, Müslümanlar arasındaki ferdi ve küçük anlaşmazlıklardan kaynaklanan çekişmelere şöyle bir tevil getirmektedir: “Dıştaki düşmanların zuhur ve tehacümünde ‘içteki düşmanlıkları unutmak ve bırakmak' olan toplumsal bir faydayı en göçebe kavimler dahi takdir edip yaptıkları halde, şu cemaat-ı İslamiyeye hizmet edenlere ne olmuş ki, birbiri arkasında hücum vaziyetini alan sayısız düşmanlar varken, küçük ferdi düşmanlıkları unutmayıp düşmanların hücumuna zemin hazırlıyorlar. Şu hal bir sukuttur, bir vahşettir, İslam'ın sosyal hayatına hıyanettir.”
Üstadın bu yaklaşımına hak vermemek elde değil! Zira Üstad büyük düşmandan haber vermektedir. İslam'a gönül veren hizmet ehline, aralarındaki küçük ve ferdi adavetleri bırakmayı telkin etmekte ve İslam toplumuna hizmeti dava edinenlere, aralarındaki küçük ihtilafları bırakmadıkça düşmanın saldırılarına zemin hazırladıklarını bilmeleri gerektiğini haber vermektedir.
Ümmetin vahdetini arzu eden fert ve topluluklar, ilk ve öncelikli olarak Müslümanlar arasındaki küçük ve ferdi adavetlerin son bulması için gayret sarf etmelidirler. Müslümanların kendi aralarındaki çekişmeleri bırakmadıkları müddetçe vahdetin vücuda gelmeyeceğini önemle beyan etmeli ve bu çekişmelerin ehli küfrün saldırılarına zemin hazırladığını ısrarla dile getirmelidirler.
İslam toplumunu teşkil eden fertlerin aralarındaki adavet ve çekişmeleri bıraktırdıktan sonra yapacakları iş, dünya Müslümanları arasındaki kardeşlik ruhunu canlandıracak aktivitelere öncülük etmeleridir. Çünkü dünya Müslümanları arasındaki kardeşlik bağları güçlendikçe, İslam ülkeleri üzerinde hâkim olmaya çalışan emperyalist şer odaklarının hile-i desiseleri akim kalacak; huzur, barış ve adalet ortamı temin edilmiş olacaktır.