Rasûllerin önemli özelliklerinden birisi de kendilerine iman edip uyanlar üzerine merhamet kanatlarını gerip korumalarıdır.
Fakat onların bu özellikleri genellikle bizim dikkatimizden kaçmakta, onları hep ashabını, ümmetini cihada teşvik eden, şehadete özendirenler olarak bilmekteyiz.
“Ey Nebi, müminleri savaşa teşvik et…” ve benzeri birçok ayet-i celile buluruz. Söylediğim gibi cihada teşvik eden, şehadete koşturan örnekleri sıralamayacağım, çünkü hepimiz biliyoruz.
Bununla birlikte “Sana tabi olan müminlerin üzerine merhamet kanadını indir.” (26/214) ve buna benzer birçok ilahi emirleri de görürüz.
Fakat bu ayetlerden öte, Allah'ın Rasûlü'nün (s.a.v) hayatına baktığımızda bunu çok daha somut bir şekilde görürüz.
Savaşlarda şehid olan ashabından her birini şehadetle müjdelerken öte yandan üzüntülerini de dile getirmiş, hatta uzun zaman unutmamıştır.
Daha da önemlisi; Peygamber Aleyhisselam'ın en önemli yönlerinden birisini söyle deseniz, yeryüzünün en güzel medeniyetini, devletini kurarken, kıyamete kadar sürecek olan İslam Dinini ikâme ederken ve bunun için bizzat kendisinin katıldığı nice savaşlar verirken olabilecek en az insan kaybıyla yapmış olmasıdır.
İsterseniz elinize bir İslam Tarihi alınız, Mekke'deki şehitlerimizden başlayarak Medine'de vuku bulan bütün savaşlarda verilen şehitleri sayın bakalım, ne kadar çıkacak? Bırakın müminleri bir yana, bütün bu savaşlarda kâfirlerden ölenlerle birlikte azami yedi yüz elli kişidir. Hatta bu rakama üç yüze yakın Kureyzalılar da dâhildir. Onları çıkardığınızda en fazla üç yüz elli kişidir.
Bu bir mucizedir, bu kumandanlığın ve liderliğin de zirvesidir.
Mesele sadece müminleri korumak değil, kâfirlerden de asgari kayıpla zafere ulaşmaktır.
Başta Mekke'nin fethi olmak üzere birçok savaşta ordusunun nereye hareket edeceğini hep gizli tutmasının sebebi de budur.
Yine Peygamber Aleyhisselam'ın en güzel yönlerinden birisi de ashabının sadece canlarını koruması değil onları başka yönlerden de harcamamasıdır. Evet, o ashabını hiçbir zaman harcamamış, dışlamamış, her birisini kendi özelliklerine göre istihdam etmiş, değerlendirmiştir.
Cihada katılmaktan en çekineninden tutunuz, en cesuruna, gözünü budaktan esirgemeyen en atılganına kadar kimi nerede istihdam edeceğini çok iyi bilmiştir. O'na küserek, kızarak onu terk edip giden birilerini tanıyor musunuz?
Gelelim günümüz Müslümanlarına. Ne acıdır ki ümmetin çocukları hiçbir zaman bu kadar harcanmamıştır.
Bırakınız kâfirlerle savaşırken gereğinden fazla Müslüman zayi etmeyi, kâfirler bir tek kurşun sıkmadan ümmetin çocuklarını birbirlerine kırdıranlar bunun Allah'a hesabını nasıl verecekler?
Allah'ım ne acı günler yaşıyoruz! Müslümanlar birbirlerini kırıp geçiyor, onların arasında ateşkes sağlanması için artık kâfirler devreye girmek zorunda(!) kalıyor, başta Cenevre olmak üzere küfrün şehirlerinde toplantılar yapılıyor.
Ümmetin çocuklarını, Müslümanların gençlerini birbirlerine düşüren, yazdıklarıyla, konuştuklarıyla camileri kan gölüne çeviren, pazar yerlerini, kalabalıkları savaş alanına çeviren sorumlulara sesleniyoruz; bunun hesabını Allah'a vermeyeceğinizi mi sanıyorsunuz?
Bunu kasıtlı yapmıyorsanız bile Allah için sözlerinize dikkat edin, yazdıklarınızı bir daha gözden geçirin, verdiğiniz fetvaları defalarca düşünerek verin, harcamayın ümmetin yavrularını.
Dikkat edin, akan her damla Müslüman kanında eli kalem tutan, ağzı laf yapan herkesin vebâli vardır. Ümmetin gençlerine yön verenlerin, yöneticilerin, cemaat sorumlularının vebâli vardır.
Sadece ölümlerine sebep olma yoluyla değil, ümmetin gençlerinin birçok yönden harcandığını, yazık edildiğini, dışlandığını görüyoruz.
Müslüman gençleri ölü noktalarda bloke etmek, ümmetin derdine asla derman olmayacak ölü gündemlerle onları meşgul etmek de aynı şekilde onları harcamak değil midir?
Yaşadığımız ülkede gençlerimizin tartıştığı konulara Allah aşkına şöyle bir bakıverin. Bunun hesabını nasıl vereceksiniz?