Hani Hz. Peygamber(s.a.v)'in elinden tutup: "Her ümmetin bir emini vardır; bu ümmetin emini de Ebu Ubeyde b. Cerrah'tır." dediği sahabi var ya!.. Evet o sahabi, ömrünün son demlerini bir virüse yenilerek noktaladı. Ne diyelim, kader bu... Kaderin cilvesi böyle tecelli etmişti onun için. Ben-î Hâris kabilesinden olan Ebu Ubeyde hicretten kırk yıl önce Mekke'de dünyaya gelmişti. Kendisi okuma yazma bilen biri olduğu için Kureyşliler arasında saygın bir konuma sahipti.
Tevazu, zühd ve hayâ sahibi sahabeyi Hz. Peygamber(s.a.v) çok severdi. Öylesine ki dostları arasında onun ahlâk ve şahsiyetini her fırsatta takdir ederdi. Kur’an hafızı olan Ebû Ubeyde'nin hayatı savaşlarda geçtiği için Hz. Peygamber'den ancak on beş hadis rivayet edebilmiştir. Öğrenilmeye, anlaşılmaya ve yaşanmaya değer güzel bir hayat hikâyesi vardır bu yüce şahsiyetin...
Ebû Ubeyde, Hz. Peygamber'in insanları İslâm'a davete başladığı ve henüz Dârü’l Erkam'a girmediği günlerde, Hz. Ebû Bekir'in irşadıyla Müslüman olmuştu. İslamiyet’in Arap Yarımadası’na yayılması için büyük çaba gösterdiği için Kureyş müşriklerinin baskı ve ağır işkencelerine maruz kaldı. Üstelik bir avuç mümine yapılan işkenceler dayanılmaz hale gelince 616 yılında yapılan İkinci Habeşistan Hicreti'ne katıldı. Ancak bir müddet sonra Peygamber (s.a.v)'e duyduğu özlem nedeniyle Mekke'ye döndü. Daha sonra Medine'ye hicret etti. Efendimiz (s.a.v) Medine'de onu Sa'd b. Muâz’la kardeş ilan etti.
Allah Resulü ile birlikte Bedir, Uhud gibi büyük Gazvelere katılmaktan geri kalmadı. O, 'Ümmetin Emini' olma vasfına durup dururken ermedi ya... Bu şerefli paye öyle herkese nasip olmazdı. İslam’la tanıştıktan sonra bu yolda hayatını feda edeceğine dair Resulullah'a söz vermişti. Söz ve eylemlerinin uyumluluğunu pratiğiyle ispatladı... O, zühd ve takvaya sarılıp her zaman sözünün eri kaldı; yetmedi, bu yolda dünyayı bile boşladı...
Uhud Gazvesi’nde Resulullah'ın korunmak için başına giydiği miğferin iki halkası, isabet eden ok nedeniyle yanaklarına girmiş ve mübarek yüzünü kanatmıştı... Bu durum karşısında sabrı taşan bu güzel insan, Resulullah'a yaklaştı... Kesici dişleriyle halkanın birini çıkarınca bir dişi düştü; sonra diğer halkayı çıkarmaya çalıştı derken, bu arada ikinci dişi de düşmüştü Ebu Ubeyde'nin...
Mekke Fethi’nde Hz. Peygamber'in önünde şehre girdi. Beytülmalde görev aldı; Hudeybiye Antlaşması başta olmak üzere bazı vesikalara şahit olarak adı yazıldı. Medine'ye gelen Yemenliler'e İslâmiyet'i öğretmek üzere görevlendirildi. Hz. Peygamber'le din konusunda tartışan ve Hristiyan kalıp cizye vermeyi kabul eden Necranlılar, cizye tahsili için güvenilir birinin kendileriyle gönderilmesini istedikleri zaman Resûl-i Ekrem, "Her ümmetin bir emini vardır; bu Ümmetin Emini de Ebû Ubeyde b. Cerrâh'tır" diyerek onu Necran'a göndermişti.
Hz. Peygamber'in vefatı üzerine aralarında Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer'in de bulunduğu bazı sahabeler Ebû Ubeyde'ye halife olarak biat etmek istediler ancak o, bu göreve Hz. Ebû Bekir'in daha lâyık olduğunu söyleyerek teklifi kabul etmedi. Suriye bölgesine gönderilen ordulardan birine kumandan tayin edildi. Hz. Ömer tarafından Hâlid b. Velîd'in yerine bu bölgedeki orduların başkomutanlığına getirildi. Bu dönemde Dımaşk, Humus, Hama, Lazkiye, Halep, Antakya ve Kudüs başta olmak üzere Suriye bölgesindeki birçok şehrin fethi onun komutasında gerçekleştirildi. Gönderdiği birlikler Şanlıurfa ve Kahramanmaraş'a kadar ilerlediler.
Gösterişten hoşlanmayan Ebu Ubeyde, Şamlıların kendisi hakkındaki şaşaalı sözleri kulağına geldiğinde, onları bir araya toplamış ve şu veciz konuşmayı yapmıştı: "Ben Kureyş’ten bir Müslümanım... İçinizde kırmızı veya siyah, takva yönünden benden daha faziletli olanınız varsa, onun emrine girmeye hazırım" demişti. Hz. Ömer kendisini her zaman sevip takdir ederdi.
İslam ordularının başkomutanı Ubeyde, İslam beldelerinde hızla yayılan "tâûnu Amvâs" adıyla bilinen veba mikrobunun bulaşmasıyla vefat etmişti. Hem binlerce Müslüman o gün Koronavirüs benzeri bir salgınla yok olmuştu... Bu hastalık, adını ilk defa görüldüğü yer olan Kudüs'ün 33 km kuzeybatısındaki Amvâs bölgesinden alır. Urfa'dan Şam'a, oradan da Ürdün ve Filistin bölgesine kadar geniş bir coğrafyada etkili olmuştur.
Kovid-19 virüsüyle dünyanın çalkalandığı bu günlerde evlerimize sığınıp rabbimize çokça yakaralım. Gazaba gelivermesin bir kere Allah(c.c), inanın dünyanın en güçlü orduları bile O'nun hâlk ettiği mikroskobik bir canlıyı yenmekten aciz kalabilir. Elan, dünyayı tehdit eden bu beladan kurtuluş için tedbirlerimizi almaya devam etmeliyiz. Yanlış kadercilik anlayışından kurtulmak için de tıpkı Hz. Ömer gibi; "Allah'ın kaderinden Allah'ın kaderine kaçıyoruz" anlayışıyla hareket etmeliyiz.