16 Mart 1988'de insanlık tarihine kara bir leke olarak geçen bir katliam işlendi. Kadınlara, çocuklara, ihtiyarlara hatta hayvanlara varıncaya kadar herkes bu katliamdan nasibini aldı. Halepçe, mazlum Kürtlerin Hiroşima'sı oldu. Halepçe, mazlumiyetin sembolü oldu. Ama Halepçelerimiz hiç bitmedi. Çünkü Halepçeleri yapanları gördük; ama yaptıranları hep gözden kaçırdık. Bu yüzden Halepçelerimiz hiç bitmiyor. O gün Halepçe vardı, bu gün ise Halepçeler vardır. Farklı zalimlere bu katliamlar yaptırılsa bile, yaptıranlar sürekli hep aynı kaldı. Küresel şer güçlerin, İslam ve Müslümanlarla bir savaşı, bir hesabı vardır. Bu savaşı bazen kendisi bizatihi yapar, bazen de vekaletle yürütür. İşte Halepçe, vekaletle yürütülen bir savaşın neticesi idi. Ölüm bulutları, İslam ümmetinin masum evlatlarını teslim aldı. Halepçe, küresel şer güçlerin İslam ümmetine yönelik savaşının bir resmidir. Ressam Saddam olsa bile, o resmi çizdiren büyük şeytan Amerika'dır.
Bu gün de aynı şekilde, hatta daha canice ve kapsamlı bir konseptle İslam ümmeti ile hesaplaşılmaktadır. Biz piyonlarla meşgul olurken, şahlar yeni hamleler için hazırlık yapıyor. Piyonları alt etmek sorunu çözmüyor, yarın aynı rol başka bir piyona verilecektir. Küfre gönüllü av köpekliği yapmanın hazzını yaşayan ümmetin hainleri, tarih boyunca hep var olagelmiştir. Küfrün hesabına mazlumlara saldırmıştır. Bu hainlerin varlığı, bu gün daha fazla belirginleşmiştir.
Piyonların cürmünü görenler, piyonları lanetleyenler, şahları görememekte veya görmezlikten gelmektedir. Asıl mesele budur. Biz, İslam ümmeti olarak, zalimlere ve işbirlikçilerine karşı net bir tavır ve duruş ortaya koymadığımız müddetçe, zalimlerin üzerimize göndereceği ölüm bulutları, kadınların ve çocukların feryatları eksik olmayacaktır. Zulmün kitabını yazanlar, tarihteki atalarının izinde İslam ile savaşmaya devam etmektedirler. Bu kadim bir hesaptır ve kıyamete kadar da devam edecektir. Bu hakikati perdeleyen her şey ise sanaldır. Zalimlerin adı değişse de hakikatleri değişmez. Bir zalimden kurtulmak için başka zalimlerle omuz omuza saf tutmak; hakikati, tarihi ve geleceği okuyamamak demektir.
O halde geçmişte olduğu gibi, bu gün de yaşamış olduğumuz acıların temelinde Batı'nın olduğunu bilmeliyiz. Tüm Müslüman halklar ve ülkeler, bu hakikate yoğunlaşmalıdır. Siyasi ihtiraslar ve hesaplar bu hakikati görmemize engel olmamalıdır. Bizlere tarifsiz acılar yaşatanlar, yarın kurtarıcı rolüne soyundukları zaman, basiret ve şuur şamarıyla onlara mukabelede bulunmalıyız.
Saddam'a Halepçe'yi yaptıranlar, orada kullanılan kimyasal silahları verenler, Saddam'a karşı kurtarıcı rolü oynadılar. “Saddam'ı devirme ve işledikleri cürümlerin hesabını sorma”, gibi kulağa hoş gelen ifadelerle insanları aldattılar. Saddam'ı devirdiler, ama sonrasında Saddam'a rahmet okuttular. Irak halkı, Saddam gibi bir zalimi bile arar oldu. İşte büyük şeytanın kurtarıcılığı ve dostluğu ancak bu kadar olur. Saddam'ı şeytanlaştırıp kimyasal silah veren ve katliam işlettirenler kendileri, işlenen bu zulmü gerekçe göstererek Irak'a yaptıkları müdahaleyle, çok daha büyük zulümler işleyen yine kendileri. Irak coğrafyasındaki Enfaller ve Halepçeler katlanarak arttı, hiç bitmedi.
İslam ümmeti, bu acılardan hala bir ders çıkarmadı. Aynı hatalar tekrar ediliyor. Hatta bile bile yapılıyor. Emperyalistler, İslam ümmetini teslim almak için bayat yöntemler kullandığı halde, hala da bu yöntemlerin gereç akçe olarak işe yaraması son derece düşündürücüdür.
Allah Azze ve Celle, İslam ümmetine şuuru nasip etsin, izzet ve özgürlük yolunda bedel ödemeyi bu ümmetin evlatlarına sevdirsin. Halepçe'nin günahsız çocuk ve bebelerinin hürmetine, mazlumların zulme karşı aynı safta birleşmelerini ve zulme karşı tek yumruk olmalarını diliyoruz.
Bu vesile ile, Halepçe'nin mazlumlarını rahmetle anıyoruz. Bu mazlumların katillerini ve teşvikçilerini ise şiddetle lanetliyoruz.
“(Resûlüm!) Sakın, Allah'ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Ancak, Allah onları (cezalandırmayı), korkudan gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne erteliyor.” (İbrahim:42)