Ümmetin mazlum şehitleri

1990'lı yılların en büyük sıkıntısı kendimizi ifade edememekti. Çünkü hiçbir medya organımız olmadığı gibi var olan medya organları ki, buna İslâmî medya da dâhil olmak üzere gerçeği yansıtmıyorlardı.

Doğruhaber - Haber Merkezi

Bölgede bir şeyler oluyor. Hakkınızda yalan-yanlış bir sürü şey söyleniyor ve siz bunlara sabrediyorsunuz. Gerçekten de bu, sabırdan başka bir şey değildi. Kürt ve Türk ulusalcılarının medyasını bir nebze anlasak da, İslâmî medyanın görüşümüzü almadan olayları yazmaları affedilecek türden değildi. Bunun için Kürt-Türk ulusalcılarının medyasını değil, İslâmî medyayı Allah'a havale ediyoruz.

İLK ŞEHİTLER: FAKİ SABRİ VE HAYRİYE KARAASLAN

Tüm bu mücadeleler esnasında, İdil'de Karaaslan ailesi ön plana çıkıyordu. Evin ortanca oğlu kendi halinde bir genç iken, Cemaat ile tanıştıktan sonra hareketli, aktif biri oluvermişti. PKK ile yaşanan tartışma ve kavgalarda hep onun ismi geçiyordu. Baba Faki Sabri ve anne Hayriye Karaaslan aslında kendi hallerinde yaşayan dindar, fakat herkes gibi PKK'dan çekinen insanlardı. Bundan dolayı oğullarını uyarıyor ve davadan vazgeçirebilmek için epey çapa harcıyorlardı. Kendileriyle konuşulduğunda, aslında oğullarının haklı olduğunu, İslâm'dan başka çıkar yol olmadığını, ancak PKK'nın zalim olduğundan dolayı oğullarına böyle davrandıklarını söylüyorlardı. İş o hale geldi ki, ortanca oğulları evi terk etmek zorunda kaldı.

Bir süre sonra anne Hayriye'nin, oğlunun evden ayrı kalmasına gönlü razı olmadı ve Faki Sabri'nin talebiyle oğlu evine geri döndü. Faki Sabri inançlı, dürüst, onuruna düşkün bir kişiliğe sahipti. Medreselerde talebelik yaptığından dolayı kendisine Faki(Fakih) deniyordu. Gıda sektöründe, bakkallık/toptancılıkla uğraşıyordu. İş komşusu olan Rıdvan isimli şahıs, kendisi hakkında şunları kaydediyor: “Faki Sabri ile dükkânlarımız yan yana idi. Babam vefat ettiği için ben ve kardeşim Abdurrahim dükkânımızı idare etmeye çalışıyorduk. Ancak bilgi ve tecrübemiz yoktu. Faki Sabri amcamız, bizimle Gaziantep'e geliyor, toptancılarla tanıştırıyor, işimizde başarılı olmamız için gayret sarf ediyordu. Hâlbuki bizler onun için ticari rakiptik. Buna rağmen ayakta kalabilmemiz için bize her türlü yardımı yapıyordu.”

Faki Sabri sadece bu şahıslara değil, tüm İdil halkına yardımcı oluyordu. Maddi sıkıntısı olanlar borç istemek için kapısına vardıklarında boş dönmüyorlardı. Bu hususa tüm İdil'liler şahitlik etmektedirler. Düşkünlere olan bu yardımseverliği nedeniyle şehid edildiğinde PKK'lılar dâhil tüm İdil halkı taziyeye geldi. Zaten şehid olmadan önce Faki Sabri ve eşi Hayriye oğullarının davasında haklı olduğunu söylüyorlardı. Sadece oğullarının hayatından endişe duydukları için biraz mesafeli idiler. Ama oğullarının kararlı tavrı onların davaya teslimiyetini sağlamıştı.

ÇATIŞMANIN BAŞLAMASI

Gerginleşen hava içerisinde PKK'nın sert bakışları bu aileye yoğunlaştı. PKK, evlatlarını kaçırmak niyetindeydi. Bu amaçla 07.05.1991 günü Karaaslan'ların evlerini bastılar. Fakat baba Faki Sabri'nin, oğlunu teslim etmeye niyeti yoktu. PKK'lılara; “Ben oğlumu vermem. Çağırın arkadaşlarınızı, şu odayı size müsaitleştirelim, konuşun ve aranızdaki sorunu halledin.” diyordu. PKK militanları ise onu götürmeye dair emir aldıklarını söylediler. Faki Sabri, “PKK onun götürülmesini emretmişse, Cemaat de onun kalmasını emretmiştir.” diyerek kapıyı kapattı. Bu şekilde gelişen olay üzerine militanlar kapının üst penceresinden içeriye doğru ateş ettiler. Baba Faki Sabri ve anne Hayriye ağır yaralandılar. Bir yaralı daha vardı. O da küçük torunları Şehadet idi.

O gece yaralılar alınıp Diyarbakır'a kaldırıldı. Anne ve baba şehid oldu. Dava arkadaşları ve Müslüman halk konvoy halinde İdil'e gelip şehidleri defnettiler. Aslında bu PKK'nın ilk saldırısı değildi. Daha önce de bölge Müslümanlarına saldırmışlardı. Fakat Faki Sabri ve Hayriye'nin şehadetleri bardağı taşırmıştı. Aileye saldırılar bununla kalmayıp evin büyük oğlu Mehmet Şerif, 28.12.1991 günü yani anne ve babasının şehadetinden 7 ay sonra İdil'de, Alanya Caddesi üzerinde, iş yerinden evine giderken, özel aracının içinde, taranarak şehid edildi. Ayrıca İdil'de Aşağı Çarşı'daki dükkânları da kundaklandı. Kısacası aile hem mal hem de can ile davaya kurbanlarını sunmuşlardı. Yani Sümeyye-Yasir ailesi gibi…

BİR RÜYA

İdil'deki herkes bu aileyi iyi bilirdi. Onlara haksızlık yapıldığının farkındaydılar. Ama PKK'nın korkusu gerçekleri dile getirmelerine engel oluyordu. Daha Mehmet Şerif şehid edilmeden önce İdil'li bir bayan, bana bir rüyasını anlatma cesareti göstermişti. Rüya şöyleydi: “Gördüm ki rahmetli Hayriye her bir taşı ayrı bir renk olan Cennetin bir kasrının penceresinden bana bakıyor. Yanında iki kasr daha var. Ben de evlere olan hayranlığımı dile getiriyorum. Rahmetli bana; ‘Bu yanımdaki kasr, eşim Faki Sabri'nin, bu da oğlum Mehmet Şerif'in kasrıdır' dedi. Bu rüya daha Mehmet Şerif şehid edilmeden önce o bayan tarafından bana anlatılmıştı. Demek ki şehid olmadan önce Mehmet Şerif'in kasrı hazırdı bile.

MAZLUM ŞEHİD, ŞEHİD RAMAZAN

Şehit Ramazan, 27 Ağustos 1972 tarihinde Muş Malazgirt ilçesinde doğdu. 7 Yaşındayken ailesi kan davasından dolayı Ceylanpınar'a göç etmek zorunda kaldı. İlkokulu Cengiz Topel ilköğretim okulunda bitirdi. 9 çocuklu ailenin en büyük oğluydu. 14 yaşından itibaren Yeşil Kubbe Camisi'nde Kur'an eğitimi gördü. 16 yaşında Hizbullah cemaatiyle tanışıyor. Şehit Ramazan sürekli medrese ve camide İslami faaliyetlerde bulunarak o yaşta bile eve çok az gider sürekli İslami eğitimler alırdı. Namaza çok düşkün olan Ramazan bütün vakit namazlarını camide kılar, her pazartesi ve perşembe oruçlarını kaçırmazdı. Caminin namaz saatleri dışında kapatılması gerekirken, o camiyi kapatmayıp İslami sohbetler yaparak, “çocuklar bizim geleceğimizdir, davamızı omuzlayacak kişilerdir, kendisini Allah'ın dinine adamış ve bundan sonraki yaşantım İslam, Kur'an ve sünnet çerçevesinde olacaktır.” diyordu. Ailesi çocuklara neden bu kadar değer veriyorsun dediklerinde, O; “cebindeki bütün paraları çocuklara harcar, çocukları sevindirmek Allah'a yaklaşmaktır ve bir gün şehid olursam bu çocuklar benim davamı savunacak olan kişilerdir” derdi. İslami çalışmaları hazmedemeyen mürted örgüt, şehidi ve ailesini tehdit etmeye başlıyor.

Mürted örgüt elemanları şehidin ailesinin dükkânına giderek şehidi şikâyet edip İslami çalışmalardan vazgeçmesi için uyarılarda bulunuyordu. Bu baskı ve tehditlerden dolayı şehidin ailesi Ramazan'ın İslami çalışmalardan vazgeçmesi için baskı uyguluyordu. Şehidin Annesi, (Kevser) “Ramazan oğlum, gel vazgeç bu davadan, benim annem-babam yok, tek dayanağım sensin” dedi.  Şehid, “Anne eğer ben şehid olursam senin sahibin yüce Allah'tır” dedi. Şehid bir süre sonra mensubu olduğu davadan dolayı tehdit edildi, ama kendisi bu tehditlere kulak asmayarak davasını azimle devam ettirdi. Şehid, aile baskısından dolayı bir süreliğine şehir dışına çıkacağı sırada, kız kardeşlerine; eğer bir gün evlenir bu evden gidersem sizleri yanıma alıp her birinizi birer âlime gibi yetiştireceğim diyerek evden ayrılan şehid, Müslüman kardeşlerinin yanına gitti.

ŞEHİDİN ŞEHADETİ

Muhacir olarak bulunduğu Kızıltepe'de Kitabevinden ayrılıp camiye gitmek isteyen Şehid'in arkadaşları, yalnız gitmemesi gerektiğini, ortamın gergin olduğunu ve mürted örgütün muhtemel yapacağı saldırılar nedeniyle yalnız çıkmaması gerektiğini söylemişlerdi. Ancak Şehid, Perşembe gününün sünnet orucunu tuttuğu için camide dinleneceğini söyleyerek arkadaşlarından ayrılır. Nusaybin yolu üzerinde Seyda Camisi'nin köşesinde, 2 kişilik mürted örgüt elemanı tarafından 19 el ateş edilmek suretiyle, şehid arzu ettiği şehadete kavuştu. Şehid, Şehadeti esnasında şehadet parmağını kaldırdığı için avucuna da bir kurşun isabet etmişti.

ŞEHİDİN CENAZESİNİ YIKAMAYA YANAŞMIYORLAR

05.05.1992 Saat: 20.00 sularında ailesi haberi alır, cenazeyi getirmek için Kızıltepe'ye giderler. Cenazeyi getirdikten sonra cenazenin yıkanması için imam çağrılır ama imam yıkamaktan korkar, başka imam çağırılır ama o da aynı cevabı verir. Dayısı Hacı Fahrettin Durmaz tarafından yıkanır. Dava arkadaşları şehidi omuzlarına alarak mezarlığa tekbir ve salavatlarla götürürler.

CENAZESİNİN YIKANDIĞI KAZANDA, ŞEHİDİN EL İZİ

Kardeşi Halil Yıldırım “Abimin şehadet haberini duyduk, ailece başta inanmak istemedik.  Bu Allah'ın takdiridir. Abimin Şehadetinden dolayı onunla gurur duyuyorum. O gece akrabalarımdan 6 kişi aynı rüyayı gördü. Ve şehid ben ölmedim dün annem ve kardeşlerimin yanındaydım. Ne kadar bağırıyordum, sesim onlara gitmiyordu. Vallahi billahi ben ölmedim. Ben onları görüyorum ama onlar beni görmüyor. Yemin olsun dün gece Hz Resulullah'ı (sav) ziyarete gittik.  Şehadetinin üçüncü günü ablam onun yıkandığı kazanı temizlemek için kaldırdığında kazanın içinde bir el izinin olduğunu görür ve çeşmenin önünde bulaşık teliyle yıkamaya başlar ama o el izi bir türlü çıkmaz. Üstelik bu el izi, zalimler tarafından vurulan eliydi, kurşun izi bile belliydi. Kazan karanlık bir ortamdayken el izi parlıyordu. Ceylanpınar'ın kanaat önderlerinden Seyda Muhammed Ali eve davet edilip kazan ona gösterilir. Seyda, “İnşaallah Ramazan şehittir ve bu el izi de şehid olduğunun kanıtıdır”  dedi.

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Biyografi Haberleri

Çöl Aslanı: Ömer Muhtar
Dava eri Selahaddin Ürük'ün şehadetinin üzerinden 23 yıl geçti
Molla Mizgin, vefat yıldönümünde kardeşi Molla Said'i anlattı
Şehid Malcolm X
Şehadeti dünyalığa tercih eden dava adamı: Selahaddin Ürük