Ümmetin yetimleri değil yetimler ümmeti olduk

Emin GÜNEŞ

Ümmetin yetimleri Kürtler diyorduk. Şimdi anlıyoruz ki ümmetin daha ne yetimleri, daha ne kimsesizleri varmış, Arakanlılar gibi. Bu kadar mı, değil tabi. Çin'de, Rus ve Hint zulmünün israil zulmünden aşağı kalır yanı yok. Bu şartlarda ümmetin yetimleri yerine yetimler ümmeti olmuşuz.

Ümmet denince hep iki milyara yakın nüfus gözümüze sokuluyor. İşin doğrusu başı olmayan bir gövdenin büyüklüğü neye yarar ki? Ümmeti başı olmadığı gibi, ruhu kalmamış, hayat belirtileri giderek kaybolmuş can çekişiyor.

Ümmetin muhtelif coğrafyalarından onlarca yıldır feryatlar yükseliyor. Giderek artan acılar, kıyımlar, figanlar dayanılmaz hale geliyor. Bu feryatlar karşısında tam bir çaresizlik yaşanıyor.

Her bir feryada karşı rutin haline gelmiş “kınama”, “nümayiş” ve “dua seansları” yetmiyor. Aksine zalimin iştahını kabartıyor, zafer naraları atmasına sebebiyet veriyor.

Bu çaresizlik içerisinde ümmetin gençleri silahlandılar, oraya buraya koşturdular, istişhad eylemleri ile canlarını ortaya koydular ancak bu da maalesef yarayı ve acıyı daha da büyütmekten başka bir işe yaramadı.

Bir çıkış arayışı had safhada, dua yetmiyor, mitingler işe yaramıyor, gençlerimizi hayatlarının baharında feda eylemleri giderek fayda yerine zarar veriyor.

Ama mutlaka bir çıkış yolu olmalı, bu böyle devam etmemeli.

Böyle durumlarda ilk akla gelen birlik beraberlik çağrıları, karşılık bulmuyor. Birlik çağrıları adeta ayrılık davetleri gibi yankılanıyor. Ayrılıklar ihtilaflar giderek artıyor, omuz omuza savaşması gereken Müslümanlar her alanda silahlarını birbirlerine doğrultmuşlar.

Bir yerde bir yanlışlık var ama nerede? Ümmetin kendisi yetim olmuş, hasta düşmüş ve giderek can çekişiyor.

Maksadım çaresizlik edebiyatı yapmak umutsuzluk pompalamak değil kuşkusuz. Allah'tan umut kesmenin haram olduğunun, O'nun (cc) nurunu tamamlayacağını biliyorum.

Evvela şu tespiti yapmamız gerekiyor ki bizim sıkıntılarımızın temelinde devletsizliklerimiz yatıyor. İnancımızın esaslarına bağlı devletlerimiz yok. Zalim bir diktatör, devlet organları ile zulüm yaparken bir örgütün, teşkilatın bununla baş etmesi mümkün olmuyor.

Müslümanlar ne yapıp edip içinde bulundukları devletleri dönüştürmek zorundadırlar. Bu iş sabırla, tebliğle, davetle, İslam'ı yaşamakla, örneklikle mümkün olabilir. Bu mücadele Allah'ın desteği ile ancak zafere ulaşabilir. Bunun için de Allah'ın (cc) dinine yardımda “samimi” olmak gerekir.

Mazlumların yardımına koşmada şuna dikkat edilmelidir. Mazlumlar aç bırakılıyorsa gıda yardımı yapılmalı ancak soykırımdan geçiriliyorsa askeri yardımda bulunmak gerekiyor. Bunun için de nizami ordulara ihtiyaç var. Devlet desteği olmadığında binbir zorlukla toplanan maddi yardımlar dahi mazlumlara yetiştirilemiyor aksine zalimlerin eline geçebiliyor.

Zalim devletlerin yöneticileri çoğu zaman bir coğrafyadaki feryada karşı kendi halklarının gösteri ve yürüyüşler yaparak sloganlar atarak deşarj olmalarını dahi isteyebilirler. Gazı alınmış bir kitle kendi maruz kaldığı zulmü görmezden gelerek bir başkasının kurtuluşu için çabalamak suretiyle kendini tatmin yoluna gidebiliyor.

Arakan, Rabia, Gazze için kopartılan fırtınalar devlet tarafından da destekleniyor. Ancak gelin görün ki kendi zindanlarındaki Arakanlı, Gazzeli ve İhvan görmezden geliniyor. Bu samimiyetsizlik kuşkusuz indallahta yardımsızlıkla karşılık buluyor. Onun yardımı olmadan da muvaffakiyet olmaz, olmuyor.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.