Müslüman ülkelerin zemini; yerli kontrolün olmadığı bir zemindir. Buna karşılık, Haçlının elindeki araçları ise orantısız üstündür.
Durum, hem bölgesel hem küresel anlamda aynıdır. Batı; “insan gücü ve kıt kaynaklar” hariç, her alanda orantısız imkânlara sahiptir.
Kimi devletlerdeki yerlileşme ve kendine yetebilme çabalarının; küresel emperyalist hesapları aksattığı bir gerçektir. Bunlar da, devamında olması gereken diyalog ve işbirliği ile desteklenmediği için hedefe ulaştıramamaktadır.
İslam coğrafyası; zemin bakımından tarihinin en talihsiz devresini yaşamakta.
Ümmetin zemini ve Haçlının araçlarını örnekleriyle somutlaştırmaya çalışalım.
Bizde var olan rejimlerin tamamına yakını; Batılıların dayattığı veya en azında, halka karşı orantısız desteklediği rejimlerdir. Bu rejimlerin ekseri de halen halka ve Hakk'a rağmen varlıklarını sürdürmektedir.
Esed'in Suriye'de, Sisi'nin Mısır'da; Hicaz Krallıkları ve gayri iktidarların dayanağı, küresel güçlerdir. Vakıa bu olunca da bu iktidarlar; Müslüman halkları ve İslamî hareketleri, hamileri adına kontrol görevinin ötesine geçememekte.
Trump'un “Arap iktidarlarının varlık sebebinin kendileri olduğunu” basın önünde açıklaması, Suud'a, yüz-milyarlarca dolar silah anlaşması yaptırması, bunun açık delili. Arap ülkeleri içinde milliye, yerliye en yakın davranan Katar bile; ABD'nin, ülkesindeki en büyük üssüne ve dayatılan on milyarlarca ticarete(!?) engel olamamaktadır.
Bu gibi rencide edici manzaralar, halkı Müslüman ülkelerin hazin gerçekleridir.
Ülkeler arasındaki mayınlı tarlalar, kaygan zeminin başka bir manzarası. Sınırlardaki geçiş zorluğu, vize uygulamaları; aynı dine inanan halkların “buluşmasının, birlikler oluşturmasının” önündeki engellerdendir.
Terör; ümmetin ortak sorunudur. Bunun için aranan çözümler ise ancak çözümsüzlük üretmekte.
“Hakk'a rağmen öneriler, red ve inkarlar, silahlı çözüm istekleri..” Müslüman ülkelerin birleştiği ortak paydadır.
Buralarda; “terörün inine girilir; çatışmalardaki can kayıplarının keyfiyeti değil, kemiyeti siyasi terazilerde ölçülür; son terör kalıncaya kadar savaş sürdürülür; nihayetinde ‘beş asker, ama on beş terörist' vurulur ama yanlıştan(!) dönenin kaşığı kırılır.
Bazen de teröristlerimiz, Stratejik(?) Otaklarımız(ABD…) tarafından da “terörist listesine” alınır. Tam da burada, zafer(!) ilanı yapılır.
Ayıdan dost, domuzdan post olamayacağını bildiğimiz halde; “sularımız duruldu” deriz amma beter bulanır.
Müslüman halklar ve devlet yapılanmaları olarak; sorunlarla yüzleşip çözümler üretme yerine, ötelemeyi seçiyoruz. Bu durum da bizi, her çeşit iç ve dış provokatif olay ve krizlerle yüzleştiriyor.
Bu açıdan ümmetin de yetim bıraktığı Ortadoğu'nun en büyük sorunu olan Kürt Sorununa bakmak yeterlidir. “Her tarafı açık bırakılan bir mekân” için alınan tedbir; komşuyu suçlamak, öteleri suçlamak ve hırsıza(!) cezalar kesmektir.
Kanayan yaralar diyebileceğimiz bu sorunlar; değişik tip ve motiflerle tezahür etseler de her ülkenin değişmez bir illetidir. Bu gün, bir Müslüman devletin, başka bir Müslüman devletle sorun yaşaması veya savaşa girmesi kendi yetkisinde değildir.
Vakıa; Türkiye'nin komşularından her hangi biriyle savaşması veya barış içinde yaşayabilmesi; her an kanatılmaya hazır yaralara, yani küresel güçlerin olmayan insafına bağlı olmamasıdır.
SINIRLARIN Emperyalistler tarafından çizilmesini bir yana bırakırsak; yukarıda saydığımız diğer sorunların temelinde, Üstad Bediüzzaman'ın belirttiği “sefalet, cehalet, nifak” gibi illetlerin payı büyüktür. “Cehalet” ise baş aktördür.
Mevcut “ülke, ırk, mezhep, tarikat, cemaat” yapılanmalarının -neredeyse- her biri; yarın izah edemeyeceği; “yevme lâ-yenfe'u'da” da hesabını veremeyeceği bir cinayetin parçası olabilmektedir. Çoğu; “fasık habere, zanna uyuyor” ki bunun da iman veya izanla izahı yoktur.
Adalet zeminimiz ise anlatmaya gerek yok. Buna zaman ve zeban yetmez.
*Batı'nın ARAÇLARINA baktığımızda; izahı ve kıyası zor bir manzara görürüz.
Batı; sahip olduğu “ küresel ve bölgesel” araçlarıyla, gerçekten de “dünyadan büyük olduğunu” kanıtlamaktadır.
Bunlarla; başta dünya halklarını ve sistemlerini, ayrıca kıt kaynaklarını kontrol edebilmektedir. Küresel ve bölgesel araçlara sahiptir.
Küresel Araçları; “BM, NATO, İMF, Adalet Divanı, suikastlar, istihbaratları…” gibi güç merkezleridir. Her biri, ancak bir tez konusuyla açıklanabilecek kadar hacimli ve ehemmiyetlidir. Bu konuda, piyasaya sunulmuş değerli akademik çalışmalar da mevcut.
Bölgesel Araçları: “Her ülkede bir şekilde var olan Paralel Yapılanmalar, ekonomi, muhalefetler, terör; ırk, mezhep, sınırlar, suikastlar ve basın..” gibi zaaflar ve kontrolü zor yapılardır.
Sorun buysa çözüm nedir?
El-cevap: Kendine gelmek yani İslam'a dönmektir.
Kendi halkından, Haçlı adına öç alan liderler artık zorlanmadan, gayrı bedel ödetmeden gerçeği görebilmeli. Kendileri kişilik, halkları da özgürlük kazanır. Müslüman mahallesinde salyangoz satamayacaklarını görmelidirler.
“Derman aradım derdime/Derdim bana derman imiş/ Dostu arardım gurbette/ O, can içinde can imiş!” Tarih, Haçlının ve dermanımızın şahididir.