Malumunuz, üniversiteler halkımıza karşı kapalı bir kutu gibidir. Toplumumuz üniversite hocalarından bihaber durumdadır. Toplum ile üniversiteler arasında ciddi bir uçurum var. Üniversitelerimiz halkla bir türlü barışamadı. Peki, niçin? Bu halk niçin üniversiteli aydın insanlarla iletişim kuramıyor? Çarşımızda, pazarlarımızda, taziye veya düğünlerimizde biz üniversiteli hocaları, rektörleri, profesörleri göremiyoruz. Niçin bizden olamıyor bu insanlar?
İşte toplumumuzun en belirleyicisi olarak yetişen en zekilerimiz, akıllılarımız, nice sınavlardan elenerek üniversitelere giren gençlerimiz; bu kapıdan çıktıktan sonra bakıyoruz ki bu evladımız bize benzemiyor. Bizim gibi konuşmuyor, bizim gibi sevinmiyor, bambaşka biri var karşımızda. Peki, durumdan nasıl kurtulacağız?
İlk olarak belirteyim ki İslami hareketler üniversitelerde barındırılmadı. Sol frekanslı, ırkçı zihniyetli yapıların öğrenci kulüpleri, seminerleri, konferansları, makaleleri oldu. Ama İslamcı diye tabir ettikleri bizim ve bizimle aynı düşünen halkımızın hemen hemen hiç böyle çalışmaları olmadı. Olanları da profesyonelce devre dışı bıraktılar. Dolayısı ile “ya bize benze ya da bu işi bırak” dediler gençlerimize. Şu an 90'lı yıllarda üniversiteyi terk eden İslamcı diye tanımladıkları o kadar çok ağabeyimiz var ki… Bunları bulup ekranlarda konuşturmak gerek.
Mesela ilahiyat fakültelerini düşünün veya gidin gezin bu fakülteleri. Ama halkımıza uyarıda bulunayım kolay kolay içeri almıyorlar kimseyi. Belki kimliğini güvenliğe verirsen içeri girebilirsin. Tabi içerde hoca falan tanımıyorsan kimse seni içeri almaz. Halktan biri. “hele bir gezeyim şu üniversite dedikleri yeri” diyemez. Her neyse… İlahiyat Fakültelerinin sınıflarını bundan çok değil iki üç yıl önce bir görseydiniz. En köhne yerlerde ve insanı aşağılayıcı durumdaydı. Her fakülteye yeni bina diken rektörler niçin İlahiyatı en sona bıraktılar. Şu İslam'a muhalif olan Batı kuklalarının çığırtkanlığına kimse aldanmasın. Özelde üniversiteler için söyleyecek olursak çok da ciddi bir mesafe alınmamış. Yeni yeni İslam'a hizmet eden, âlimleri konuşmacı olarak çağıran İslami hassasiyetli danışman hocaların kurduğu üniversite kulüpleri ile karşılaşıyoruz. Ki bu kulüplere yapılan baskı, bu öğretim görevlilerine giden tehditler de ayrı mesele.
Seçmeli derslerin konuşulduğu, gündem edildiği şu dönemde üniversiteleri unutmak saflık olur. Asıl buralarda verilecek dini dersler önemlidir. Öğretmen olduğu halde Hz. Muhammed'in hayatını bilmeyip de bu derse giren, okul müdürüne serzenişte bulunup ben bu dersi veremem diyen nice öğretmen arkadaşımız var. Şaşırmayın lütfen, Tanzanya'dan değil Türkiye'den bahsediyorum. Halkının %99'u Müslüman olan bir ülkenin en önemli eğitim kurumları olan üniversitelerin İslam kültürüne ve medeniyetine bu kadar yabancı olmasının tek sebebi var: Halen işgal ve kültürel emperyalizm devam ediyor.
Bir Müslüman çocuğu üniversiteden mezun olsun da Kur'an-ı Kerim'i niçin okuyamasın? İman ettiği peygamberin hayatını niçin bilmesin? En temel dini ritüelleri dahi niçin bilmesin ve uygulamasın? Biz Müslümanların her şeyi hükümetlerden beklememiz en büyük hatadır. Düşün sen evladını Kur'an'la imanla yetiştireceksin ama okutması için teslim ettiğin kişi Kur'an okumasını dahi bilmeyecek. Veya inandığını söylediği peygamberin hayatından bihaber olacak. Allah aşkına bu olacak iş mi?
Son sözüm şudur ki artık İslami hareketler, üniversitelerde kürsülerin, amfilerin, mikrofonların hakimi olmalıdır. Özellikle FETÖ, İslamcı diye bildiği hiç kimseyi bu mekânlara yaklaştırmadı. FETÖ'den öncekiler, Ergenekoncular'dan bahsediyorum, bu üniversitelerde kendi tabirleri ile siyasal İslamcıları yok ettiler. Ne hikmetse hep FETÖ'cülerin önü açıldı. Sonuç yine İslami hassasiyet sahibi dava adamları kenara itildi.
Dilerim Allah'tan bize acısın, zillet vermeden izzet versin.
Selam ve dua ile…