Van'ın Gürpınar ilçesinde bulunan Çavuştepe Kalesi'nde 56 yıl bekçilik yapan 78 yaşındaki Mehmet Kuşman, Urartu alfabesini yaşatmak için yoğun çaba sarf ediyor. Dünyada Urartuca Çivi yazısını yazabilen tek kişi ve okuyabilen 38 kişiden biri olan Kuşman, ömrünün neredeyse tamamını Urartu Krallığı'na ait Çavuştepe Kalesi'nde geçirdi.
İLKHA muhabirine konuşan Kuşman, Urartu medeniyetine sahip çıktığını söyledi. Küçük yaşlarda ailesine destek amaçlı bahçe, tarla, harman gibi yerlerde çaşıtlığını ifade eden Kuşman, konuşmasına şöyle devam etti:
“Küçükken babama yardım ediyordum. Tarlada, harmanda, bahçede yaş 20 olunca 27 Mayıs inkılabıyla beraber asker oldum, 2 sene süren askerliğimi bitirdikten sonra köyüme döndüm. Geldiğim dönem arkeologlar vardı ve kazı yapıyorlardı. Fakat işçi bulamıyorlardı, çünkü hasat dönemiydi, yanlarına gidip işçiye ne kadar para vereceksiniz dedim. 270 kuruş dediler, onlara tarlada 6 liraya çalıştığımızı söyledim. Bize devletin verdiği bütçe bu kadar dendi, bir süre işçi bulamadılar, bende dedemin köyüne gittim hemen karşı köyümüzdü, kaç işçi gerektiğini sordum; 10 içsiyle başlayacaklarını söylediler. Orada beni de çalıştırmalarını istedim, gidip hemen işçi getirdim işe başladık.” dedi.
“Üç yılda alfabeyi tamamladım”
İki hafta sonra kendisini kazı alanında bekçi yaptıklarını belirten Kuşman, “Çalışmanın üzerinden iki haftaya yakın bir zaman geçti ve çalışmada bir kitap çıktı. Kitap çıktıktan sonra o kitabı okuyacak kimse yoktu. O zamanlar gençtim bir profesör her şeyi biliyor ama bu yazıyı okuyamıyordu. Bende sordum; ‘Hocam siz profesörsünüz, nasıl bu yazıyı okuyamıyorsunuz?’ Bana ‘Her şey senin bildiğin gibi değil’ dedi. Ankara’ya telefon açtılar, bir profesör geldi okudu gitti. İkinci senesinde peş peşe çıkmaya başladı bu kitaplar, bende hocaya, ‘Bu lisanı öğrenemez miyim?’ diye sordum. Oda bana kızdı. O zamanlar Taner Tarhan isimli iyi bir insan vardı, bana ‘sende öğrene bilirsin.’ dedi, Nasıl öğreneceğimi sordum, ‘Biz gittikten sonra Van Kalesine gidip yazı oku, kendine göre yaz’ dedi. Onlar gitti fotoğraf makinem hiçbir şeyim yok, bakkaldan bir defter kalem aldım ve Van Kalesine gittim. Van Kalesi’nde çok yazı vardı, o yazıların yüzde atmışı Asur diline aitti, Asurlular okuma yazma biliyorlardı. Urartular 8060’ta devlet olmuşlar, 8010’lara kadar hiçbir şey bilmiyorlar, Van Kalesi’nde o yazıları topladım ve geldim. İran ve birçok yer dolaştım, üç yılda alfabeyi tamamladım, alfabeyi tamamlayınca o dönem basının haberi olmuş, Çavuştepe bekçisi Mehmet Kuşman Urartu alfabesi yazmış diye haber yapılmış. Bu haberlerden sonra Kültür Bakanlığından Van Valiliğine bir yazı gönderiliyor, Ankara’ya göndermelerini istemişler. Buradan kalkıp Ankara’ya gittik, milli kütüphane meclisten uzak büyük bir yerdi. Oraya gittiğimde kazı yapan yerli ve yabancı bütün hocalar vardı. Herkes kazı raporu verdi, öğleye kadar raporlar bitti. Hocalardan biri ‘sen burada ne yapıyorsun?’ dedi. Bende ‘Bakan istiyor beni.’ dedim. Niye diye sorunca yazıları verdim kendisine yazıları alıp yazıyı bilene verdi. Beni çağırdılar ve bana ‘Yavrum sen bunu nereden buldun’ dedi, bende ‘beğendiniz mi?’ diye sordum. Yazımın mükemmel olduğunu söylediler.”
“Taşa Urartuca kelimeler işleyerek geçimimi sağladım”
Dereden topladığı taşlara öğrendiği Urartuca harflerle şekil vererek geçimini sağladıklarını söyleyen Kuşman, 22 yıl boyunca lisan üzerine çalıştığını belirtti. Kuşman, “650 kelime biliyorum ama bir tek cümle kuramıyorum. Hocaya gidip artık vaz geçtiğimi söyledim. Baya tepkili oldu öyle demem. Bir yazı yazdı ve bana oku dedi. Okuyunca ne anladın diye sordu, yine bir şey anlamadığımı söyledim. Sonra bana ders verdi ve bütün dersleri anladım. Ondan sonra okumaya başladım, yazmaya başladım. Çocuklarımda büyüdü,11 çocuk babasıyım sadece bekçilik maaşı ile nasıl okutacağımı düşünüyordum, bende dereye indim biraz taş topladım, kendime göre yazdım çizdim. O zamanlarda Doğu’ya müthiş bir şekilde turist akını vardı. Yazıp çizdiğim taşları almaya başladılar, bu defa yetiştiremiyordum. O zaman bu işte para var dedim, bende kalktım Erzurum’a gittim siyah bir taş var, getirdim ona işledim olmadı, yine taş için Eskişehir’e gittim oda olmadı, ondan sonra Antakya ve Diyarbakır’a gittim şuan yazı işlediğim taşlardan aldım oldu. Bu sayede çocuklarımda okuttum, Allah şükürler olsun ki hepsi mezun oldular. Şu an hepsi devlet memuru olarak çalışıyorlar. Bu güne kadar devam ediyorum.” dedi.
“Benden sonra Urartu dilini sürdürecek kimse yok”
1962’de başladığı bekçilik görevinde 2005’te yaş 65 olunca emekli olduğunu ve gönüllü olarak çalışmalarına devam etiğini kaydeden Kuşman, “13 yıldır gönüllü hizmet veriyorum ve bu işi yapmayı seviyorum. Benden sonra bu yazıyı yazacak kimse yok, öğrenmek için öğrenci de gelmiyor. Oğlum öğrenme aşamasındaydı ama oda memur oldu gitti. Yine Gürpınar’da bir savcı vardı oda iyi öğreniyordu ama onunda tayini çıktı, oda buradan gitti. Bunun gibi birkaç memur daha geldi ama onlarında uzun sürmedi. Şuan hali hazırda benden sonra bu yazıları yaza bilecek, toparlaya bilecek hiç kimse yok.” ifadelerini kullandı.
“Urartulular çok çalışkanlardı”
ABD’den gelen heyetin kendisini Amerika’ya davet ettiklerini, ancak kendisinin gitmediğini belirten Kurşman, Urartular hakkında şunları söyledi: “Urartular her şeyden önce çok çalışkan insanlarmış. Huri devleti yıkıldıktan sonra bunlar Nairi dedikleri küçük beyliklere bölünmüşler. Karşılarında koca Asur krallığı var. Asur devleti bunlara zulme ediyor erkekleri toplayıp köle olarak kullanıyor, ellerinde avuçlarında ne varsa alıp götürüyorlar. Kral Aramu’ya kadar bu böyle devam ediyor. Aramu hocaların deyimi ile çok iyi bir politikacıymış. Küçük gurupları idare eden yöneticileri bir araya getiriyor, onlara bir devlet kurma teklifinde bulunuyor ve teklifi küçük beylikler tarafından kabul ediliyor. Kendisi kral, Van Kalesi Tuşba adıyla başkent sınırları Van Gölü İran’da Urumi’ye Gölü, Ermenistan’da Sevan Gölü bu üç yerde küçük bir devlet kuruluyor. Nüfusta yeterli oluyor. O sırada trans Kafkaslardan buraya bir insan göçü gerçekleşiyor. Bu göçün sebebini hiç kimse bilmiyor, o sınırlar içerisine o kadar çok insan geliyor ki toprak dar gelmeye başlıyor. Kral bir ferman çıkarıyor kimin ne mesleği varsa Tuşba’ya gelsin diye. Bütün meslek sahipleri toplanıyor, biri diyor ben hayvancılıktan anlarım, kral onu dağlık bölgelere gönderiyor, biri ziraatten anlarım diyor onu ovalara gönderiyor, herkesi kendi mesleğine göre bölgelere gönderiyorlar. O zaman Urartular hiç para kullanmamışlar. Kısa sürede bunlar toparlanıyor, azda olsa Asur’a karşı duruyorlar, kral Sardur 2 dönemine kadar bu böyle devam ediyor. 2 Sardur dönemi Urartuların en parlak dönemidir. Sınırlarını baya genişletiyorlar ülkemizde Ardahan, Erzurum, Erzincan ve Malatya’ya kadar, Suriye’de Halep, Irakta Musul’u kesiyor İran’a kadar geçiyor, Urumiye’yi baya geçtikten Sonra kuzeye doğru kayıyor. 235 bin metre karelik bir toprağa sahipler, yine nüfusları 2 buçuk milyon kadar, o topraklar onlar için baya geniş oluyor artık. Ondan sonra MÖ 612’de bütün Urartu devletini ortadan kaldırdıkları gibi bütün yerleşimlerini de yakıyorlar ve Urartu medeniyeti de burada son buluyor. ”diye konuştu.
“Urartularda tanrı bilinci”
Urartuluların ve diğer krallıkların tanrı ve tanrıça sisteminden söz eden Kuşman “Urartuluların 69 tanrısı varmış, Asur’un 300 tanrısı var. Yine Hititlerin bin tanrısı var. İki ülke savaşır biri kazandığı zaman onların tanrılarını da almış oluyor. Kazanan taraf tanrılarını alıyor ve savaşta yenilen insanları köle diye kullanıyorlardı. Urartu’nun 69 tanrısı vardır, bunlardan üçü genel büyük tanrı, Haldi devlet ve savaş tanrısıdır, Teişeba, fırtına tanrısı ve üçüncü sırada ise Şivini güneş tanrısıdır. Geri kalan tanrıların hepsi yörelerin tanrısıdır, bunlardan 17’si tanrıçadır. Bütün kalelerin kapılarında tanrı ve tanrıçaların isimleri geçmekte mertebelerine göre sıralanmış şekilde karşınıza çıkar, o tanrılara belirli kurbanlar kesilmiş kanlar akıtılmış.” dedi.
“Türkiye’de arkeoloji endüstrileri yok”
Türkiye’nin kazı konusunda eksik olduğuna dikkat çeken Kuşman, şunları söyledi: “Türkiye’de arkeoloji bilimleri olmadığı için üniversiteler tatile girecek, sonra kazı için hazırlıklarını yapacaklar, bakanlıktan kimlerin çalışacağına dair isimler geliyor, ondan sonra kazıya başlıyor. En fazla beş hafta çalışabiliyorlar, ondan sonra kazı yerini kapatıp gidiyorlar. Bu defa üniversite kayıtları başlıyor, bizde arkeoloji endüstrileri yok ama dış ülkelerden Türkiye’de kazı yapanlar, onların endüstrileri var. İlkbaharda çalışmaya başlıyorlar, sonbahara kadar. Efes’te kışın bile çalışıyorlar Avusturyalılar. Van’da keşfedilmeyen çok yer var, kazılar kolay kolay bitmez. Osmanlı döneminden bu yana kadar sürekli kazılar devam etmiştir. İstanbul üniversitesi burada kazıya başladığı zaman 110 işçiyle çalışıyordu. Yine işin başında duran hem dekan hem de Türkiye tarih kurumunda üye onlar çalışanlarına yeterince para da veriyordu ama bizim YYÜ var onlarda buraya daha yakın sürekli onlarda geliyor sabah kazıya gelip akşam evlerine gidiyorlar, ama para yok kazı yaptıra bilecek kadar para yok maalesef. Devletin bu konuda yardım vermesi gerekiyor arkeologlara az para veriyorlar ve bu geçmişten bu güne kadar böyle devam etmiş.”
“Çalışan demir paslanmaz”
Son olarak gençlere bir çağrıda bulunan Kuşman, “Buradan bütün gençlere sesleniyorum; telefonlara bu kadar dalmaktan vazgeçsinler, akşama kadar kahvede oturmasınlar, herkes kendine göre bir iş yapsın. Mehmet Kuşman bunları yaptı, iyi güzel de sizde başka bir şey yapın. Siz ahşaptan bir şey yapın, taştan bir şeyler yapın, yâda mukavvadan bir şeyler yapın. Bir atasözü vardır; çalışan demir pas tutmaz. Bu bir gerçektir, ne kadar çalışırsan o kadar yaşarsın, gençlerimizde çalışsın gelecekleri için çalışsın.” diye konuştu.