Üst akıl denilen global büyük oyun kurucu yapının zihin haritasında İslam dünyası özel bir yer tutar. Bunun üç önemli nedeni vardır. Bunlar:
a) İslam'ın sahip olduğu hakikat merkezli kurtuluş reçetesi.
b) israil'in bu coğrafyada varlığının devam ettirilmesi.
c) Dünyanın en zengin yer altı kaynaklarının ve geçiş / bağlantı yollarının bu coğrafyada olması.
Üst akıl denen yapının özelde İslam coğrafyası, genelde ise tüm dünya hakkında planlar yaptığı bugün herkes tarafından kabul görmektedir. Ancak bu üst aklın kim (ler) olduğu konusunda herkes sözbirliği etmişçesine suskun davranmaktadır.
Üst aklın, kendilerini “Seçilmiş” olarak gören başta siyonist, İngiliz ve ABD'li bir kısım fikir ve para baronunun oluşturduğu konsorsiyumdan ibaret olduğu söylenebilir. Tabi ki her çevre kendi çıkarlarına göre hareket eder.
ABD, İngiliz ve israil gibi uzun vadeli hesaplar yapan devlet aklına sahip ülkeler üzerinde çıkarları olan ülkelerde keşfettikleri yetenekleri, örgütleri, kuruluşları bazen direkt olarak bazen de dolaylı yollardan destekleyip besleyerek uygun zaman ve zeminde değerlendirmek üzere beklemede tutarlar.
Bu kişi veya kuruluş o ülkenin has yerlisi olacak ve bir yönüyle (dinsel eko-politik veya ideolojik muhalif olarak aktif birisi olacak, öyle ki bu insanın, kuruluşun hitap ettiği kesim bulunsun.
Bunların İslam dünyasındaki en popüler örnekleri: Filistin'de El Fetih'ten Muhammed b. Dahlan, Mısır'da Sisi, Türkiye'de Feto ve Selahaddin Demirtaş, Suudi'de (sabık) Prens Bandar gibi çok sayıda insan ve örgüt mevcut.
Üst akıl sahipleri bu şahısları kullanırken, bu şahıslar da kendi pencerelerinden bakıp “Biz de o güçleri kendi hesabımıza göre kullanıyoruz.” derler. Örneğin; Suriye'de Hafız Esad'ın koruması (ve yönlendirmesi) altındaki Öcalan'a “Hafız Esad seni kullanıyor neden kendini kullandırtıyorsun “ diye sorulduğunda, kendince kurnazlığını gösterip “Eee ben de onu kullanıyorum” demişti. Ancak yaşanan gelişmeler Hafız Esad'ın onu %90, onun ise sadece %10 oranında Esad'ı kullanabildiğini gösteriyordu.
Hakeza M. Dahlan, Hamas'a karşı Mossad'ın desteğine sığınırken bir süre sonra “Küresel bir piyon” olacağını kestirememişti. Abu Dabi'deki ofisinden Sisi-Mossad-Suudi-CIA-MI6 ve FETÖ işbirliğiyle aldığı ihale “Erdoğan'ı devirme” planları yaparken bu eyleminin Filistin (lideri) ile hiçbir ilgisinin olmadığını artık o da biliyor. (Buradaki trajik noktalardan biri de bunca ülkenin karıştığı bilgi dolaşımından / paylaşımından MİT'in haberdar olmamasıdır.)
Üst akıl için kullanılacak piyonlar çok olup kategorize edilerek öne sürülürler. Her birinin belli bir kullanım şekli ve süresi vardır. Hiç kimse vazgeçilmez değildir. Yeter ki karşılığında daha büyük ödül alınsın.
Aynı şekilde “Alternatif planlar da” çok çeşitli olup, uğraştıkları ülke / lidere karşı bıkıp usanmadan yeni bir komplo, yeni bir projeyi devreye sokarlar.
Yeni tuzaklarını kurana kadar da “Stratejik müttefik - Modal Ortak…v.s gibi içeriği boş, büyük lafları kullanmaya devam ederler.
Yaşanan başarısız darbe girişiminden sonraki gelişmeler çok boyutlu analizlerle ele alınmalıdır. Ele alınması gereken konuları kısa vurgularla belirtmek gerekirse:
- İslami Hizmet (!) “adıyla ortaya çıkan tam teşekküllü bir örgütün en büyük zararı “İslami cemaatlere” vermesi…
- FETÖ'nün hiçbir zaman kendini “Cemaat” olarak adlandırmamasına rağmen Ulusalcı – Solcu cenahın ısrarla örgüt yerine cemaat “Hizmet Hareketi” gibi İslami terimleri kullanarak İslami cemaatlere karşı algı operasyonu yapmaları.
- Koca Osmanlıyı zir-ü zeber eden İttihad ve Teraki aklının (!) uzantısı olan güruhun, yaptıkları darbeler, darbe girişimleri ve muhtıralarla ülkeye ödettikleri bedeli unut(tur)up zeytinyağı gibi üste çıkıp sahiplik pozları vermeleri.
- Darbeyi durduranların İslami cemaatler ile inançlı halk olmasına rağmen ilgisiz – alakasız kişi ve kurumların kahraman ilan edilmesi.
- Müslümanın velisi Müslümandır” hakikatinin idarecilere bir daha arz edilmesi.
- Bir ahtapot misali kolları devletin tüm kurumlarına uzanmış bu yapının mağdur ettiği bütün insanların mağduriyetlerinin giderilmesi.
- İstihbarat zafiyetlerinin gözden geçirilmesi, yakın dost bilinip her türlü bilginin paylaşıldığı CIA MI6, BNG…gibi rakiplerle ilgili yeni bir “Dost – düşman tanımının yapılması. (istihbaratta dost olmaz da…)
- Kürdüyle, Türküyle… tüm Müslümanların bu vatanın gerçek sahipleri olduğu ve gerçek “Vatanseverlerin” iman sahipleri olduğunun işlenmesi. Vatan elden gidecekken tuzu kuruların, ulusalcıların, solcuların Bodrum – Çeşme gibi yerlerde keyif çattığının hatırlatılması.
- Üst akıl için tüm yeryüzü büyük bir satranç tahtasıdır. Oyunda kullanılacak farklı taşlar (kişi – kurumlar) ve hamleler vardır. Üst akıl “Daima masa kazanır” repliğinde olduğu gibi oyunu kurarken şahı kaybetse dahi kazanacak şekilde alternatiflerle donatmıştır. Hem onun için oyun bittiğinde “Şah ile piyon” aynı kutuda yine onun çantasında olacak şekilde ayarladığını ve yeni bir oyun kurmasının zor olmadığının farkında olunmalı.
- Tüm bunlara rağmen mutlak güç sahibi olan yüce Allah'ın da hesabının olduğu ve ümmetin (son kertede büsbütün) zelil olmasına müsaade etmeyeceğine yakinen güvenilmesi gerekir.
Kim bilir belki de üst aklın bu oyun kaybetmesiyle tüm İslam Dünyasında ve üçüncü dünya ülkelerinde ilk defa bu denli afişe olması bölgede yeni denklemlerin kurulmasına ve Batı hegemonyasının son bulmasına kapı aralar… Rivayet o ki Hint İmparatoru Krezus Delhi Kahinine giderek gördüğü rüyada Pers İmparatorluğu'na saldırdığını ve ne yapması gerektiğini sorar. Delhi Kahini ona: “Eğer Perslerle savaşırsan büyük bir İmparatorluğu yıkarsın” der. Krezus bunu galibiyete yorar ve Pers'e savaş açar. Sonuçta büyük bir İmparatorluk yıkılmıştır. Ama kendininki…