Uyumlu gazetecilik

Hasan SABAZ
Türkiye’de gazeteciliğin nasıl yapıldığını az çok biliyoruz.
Aslında buradaki örnekleri dünya da teşmil etmek mümkündür.
Hemen her yerde siyaset ve sermaye ile beraber iş yapar basın sektörü.
Bazen sermaye doğrudan bu sektörü eline alır ve silah olarak kullanır. Tekelci kapitalizmin kuralına uydurulmuş yöntemleriyle siyaset de hizaya getirilir, piyasa da manipüle edilir
.
Basın sektörü bazı yerlerde öyle güçlüdür ki, onun desteğini almadan seçim kazanmanın imkânsız olduğuna inanılır.
Sektör anormal derecede kirlendiğinde birileri çıkıp insanların güvenlerini tekrar kazanmanın yollarını araştırır ve medya etik kuralları oluşturulur.
Bu da tam bir “helvadan put” örneğidir.
Kendi koydukları kuralları öyle kolay çiğnerler ki, şaşırıp kalırsınız.
Neyin haber olup neyin olamayacağı, toplumun menfaati, devletin güvenliği gibi meseleler uzun uzun tartışılır.
Uzmanlar, akademisyenler, duayenler konuları tartışırlar; ama hepsi kendi penceresinden olaya bakar.

Basın genellikle güçlü hükümetleri karşısına almak istemez.
Aslında belli aralıklarla yoklamaya devam eder; ama yine de didişmeyi sürdürmez.
Kötü örnekler her zaman göz önündedir.
Uzan’lara yönelik operasyonu hatırlarsınız.
Uzan ailesi sektördeki gücüne güvenerek çok şey yaptı.

Çok sayıda kişiye ait şantaj amaçlı görüntü kayıtlarının ellerinde bulunduğu çıktı ortaya.
Sonra siyasete girdiler.
Döner ve konserlerle doldurdu meydanları; ama sandıkta da azımsanmayacak bir oy aldı.
Nerdeyse her alanda ve kurumda kendisine bağlı adamlar olduğu için kendini dokunulmaz görmeye başlamıştı.
Ama çok açık vermişti.

Operasyon karşısında fazla dayanamadı ve holdingin sahipleri ülke dışına kaçtı.
Sonraki operasyon Doğan grubuna yönelikti. Doğan grubu hükümete karşı kimsenin yapamadığı muhalefeti yapıyordu.
Manipülasyon, dezenformasyon ve hakaretin her çeşidine rastlamak mümkündü.
Patron, eleştiriler karşısında basın özgürlüğüne sığınıyor, eleştiri hakkından söz ediyordu.
Hükümet imkan bulduğunda hiç gecikmedi. Mali uzmanlar için açık bulmak kolaydı ve işe oradan giriştiler.
Doğan grubuna altından kalkamayacağı bir vergi cezası çıkarıldı
.
Patron, bağırıp çağırmanın fayda vermeyeceğini, muhalefetten bir hayır beklemenin gereksizliğini çabuk anlamıştı. Aracılarla barış istediğini iletti. İyi niyet göstergesi olarak da sembol bazı isimler dahil çok tepki çeken isimlerin işine son verdi.
Kırk yıllık Yani’nin Kani olamayacağı kesindi; ama çok şeyin değiştiğini de kabul etmek gerekirdi.
Vergi cezaları aşamalar halinde basit rakamlara kadar indirildi.
Artık sektör “al gülüm ver gülüm” gazeteciliğine dönmüştü.

Marjinal unsurlar “mahalle” ile sınırlıydı ve o alanda bağırıp çağırmalarının bir mahzuru yok gibiydi.
Arada bir merkez medyada gözüken bazı aykırı haberlere çok sert tepki gösteriyordu Başbakan.
Hükümet sözcüsünün açıklamalarının esas alınmasını istiyor gibiydi.
İmralı görüşmelerindeki tutanakların sızdırılması için değil; ama yayınlanması için öfkeleniyor ve “Batsın böyle gazetecilik” diye bağırıyordu Başbakan.

Gazete patronunun mesajı tam olarak aldığını ve gereğini yaptığını öğrendik kısa süre içinde.
Her dönemin “fincancı katırları” farklıydı ve bazıları bunu anlamamakta diretiyordu.
Böyle önemli haberler iki kez elekten geçirilmeliydi.
Patronun zarar görmesi tüm personelin zarar görmesi anlamına gelirdi.
Medya bunu dikkate aldı ve gündemini ona göre belirlemeye başladı.

Uyumlu bir gazetecilik dönemi başladı; ama bu uyum güce göre şekil alan cinstendi. Yani silahlar sadece gömülmüştü.
İlk fırsatta savaş boyalarının sürüleceği ve silahların çıkarılacağı konusunda kimsenin şüphesi yok!
Şimdilik çıkarlar uyumlu gazeteciliği gerektiriyor.
 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.