Çalıştığı şehre taşınmaya eşini ikna edemeyen beyefendi okuyucumuz şöyle soruyor:
“Yedi yıldır evliyiz. İki çocuğumuz var. Bulunduğum şehirde işlerim iyi gitmedi. Ben de bunun üzerine daha uzakta başka bir şehirde iş buldum. Şu anda işlerim iyi, ancak üç yıldır sürekli eski kaldığım şehre gel git yapıyorum. Çünkü eşim gelmiyor. Benim anne babam, akrabalarım ve arkadaşlarım burada diyor. Ben oraya alışamam, senin de bir daha taşınıp taşınmayacağın belli değil, sen böyle git gel, bir şey olmaz diyor. Bunları abarttığını o kadar anlattım dinlemedi. Haydi iki ayda bir gidiyorum, yol masrafı bir tarafa, çocuklardan da uzak kalıyorum, ne yapacağımı şaşırdım. Sen taşınmıyorsan ben de bundan sonra gelmem filan dedim, gelmezsen gelme dedi.”
“İnsanın memleketi doğduğu yer değil, doyduğu yerdir.” sözü özellikle bu zamanda daha anlamlıdır. Ama incelediğimiz meselede ortaya çıktığı üzere, hocaya; ‘nerelisin?' diye sorulunca, ‘daha evlenmedim' sözünü de yabana atmamak lazım.
Ulaşım ve iletişim araçlarının bu kadar geliştiği, ucuzladığı ve yayıldığı bir dönemde, öyle uzaklık denilen zorluğu çok abartmak belki doğru değil fakat gidilen yer ne kadar yakınlaşsa da, alışılan çevreyi ve dostu, ahbabı geride bırakınca o ayrılığın, gurbetin derdi olduğu yerde duruyor.
Efendimiz(sav): “Hiç kimse elinin emeğinden daha hayırlı bir yiyeceği asla yememiştir. Allah'ın peygamberi Davud (as) elinin emeğini yerdi.” (Buhari, Büyû 15) buyurmuştur.
Madem ki, ailesinin nafakası için, çoluk çocuğun helal rızkı için çalışmak da fazilettir, (namazını da kılarsa) ibadettir, kişiye ahirette de mükafat kazandırır. O halde bunu aramak için gerekirse elbette uzaklara da gidilecektir.
Okuyucumuzun eşinin akraba ve arkadaş çevresinden ayrılmama ısrarının muhtemel nedenleri şöyle sıralanabilir: Mesela, kocasının daha önce birkaç iş değiştirmesi üzerine, kendisinde kocasının işinde istikrarsız olduğuna dair bir kanaat hasıl olmuştur da güveni sarsılmıştır. Yahut, eşinin şu an kazandığı geliri/maaşı, bir evin geçimi için yeterli görmüyor olabilir veya taşındıklarında, şu anda anne baba ve diğer akrabasından gördüğü maddi desteğin kesileceğinden endişe ediyor olabilir. Veya kocasının farklı bir şehre gittiğinde kendisine karşı muamelesinde değişmeler olacağını, kendisinin daha korumasız kalacağını öngörüyor olabilir. Ya da, küçük yaşlardan itibaren zihnine yerleşen bir takım kaygılar ve aklından çıkmayan olumsuz taşınma hikayeleri de bu direnci artırıyor olabilir.
Öyle çok çok zaruri bir durum yokken, üç yıl boyunca çalışılan şehre taşınmamış olmak ve neticede sürekli gel git yapmak da öyle mantıklı ve makul bir durum değil.
Tabi şehrin ne kadar uzak olduğu, eve geliş gidişin ne kadarlık periyotlarda olduğu ve bu durumun okuyucumuzu ne kadar yorduğu da ayrıca irdelenmesi gereken hususlardır.
Burada okuyucumuzun azim ve kararlılığının biraz noksan olduğunu tahmin etmek zor değil. Sanki kendisi de şu anki duruma, ilerde gelişecek daha rahat bir seviyeye kadar özellikle maddi yönden sürdürülmesi ve tahammül edilmesi gereken bir mecburiyet gibi şartlanmış gözüküyor. İçinde taşıdığı bu yöndeki bir takım kararsızlıklarını da eşinin sezmesi öyle zor olmuyor ve ‘taşınalım' türünden izahları, mangalda su dövmek oluyor.
Soruda, okuyucumuzun eşinin net ve kararlı duruşu karşısında geri adım attığı açık. Dolayısıyla kim duruşunda daha kararlı ve net ise ibre o tarafa kayacaktır.
Öyle olmasaydı, okuyucumuz, eşine olayı anlatırken taşınacakları ev başta olmak üzere daha ikna edici ve rahatlatıcı somut resimlerle ve kendinden emin bir tavırla konuşur, bu konuda akrabaları vs. de harekete geçirir, evdeki otoritesinin, reisliğinin, kocalığının, babalığının gereği ne ise ona göre davranırdı.
Çünkü azim, irade, kararlılık, ciddiyet, emir-yasak ve hükmetmede zafiyet varsa tabi ki, bunlar, karşıdakinin öncelikle itaatine, kabulüne, hafifliğine olumsuz etki eder.
Kadın, çok geçerli mazeretleri yoksa, bu misalde de kocasını dinlemediği için mazur görülemez. Ona düşen anne baba ve diğer yakınlarının olduğu yerde değil, meşru çerçevede kocası nerede ise orada bulunmaktır. Ve ona, kocasının noksanlarını bahane etmek değil, ona yardım etmek, onunla ayakta durmak düşer.
Dua bekleriz.