Tüm dünyayı etkisi altına alan Coronavirus (Covid-19) salgını, Türkiye’de de etkisini göstermeye başlayınca alınan tedbirler kapsamında 2019-2020 eğitim-öğretim yılının ikinci döneminin başında eğitime ara verilmiş ve öğrenciler için uzaktan eğitim sistemi hayata geçirilmişti.
Yeni normalleşmeyle birlikte Millî Eğitim Bakanlığı, 2020-2021 eğitim-öğretim yılını 31 Ağustos 2020’de kısmen açarak uzaktan ve yüz yüze olacak şekilde eğitim-öğretime devam etti. Ancak vaka sayılarının artması yüz yüze eğitimi yılın sonuna kadar uzaktan yapılacak şekilde erteledi.
Salgının gölgesinde geçen eğitim-öğretim ile ilgili değerlendirmelerde bulunan Memur-Sen ve Eğitim Bir-Sen Mardin Şube Başkanı Eyyüp Değer, İLKHA muhabirine, uzaktan verdikleri eğitimle normal okul süreçlerden çok daha fazla yorulan öğretmenlerin gösterdiği fedakarlığın toplum tarafından görülmesi gerektiğini söyledi.
Salgın sürecinde yeni deneyimler ve yeni tecrübelerin ortaya çıktığını, özellikle uzaktan eğitim, EBA sistemi, Zoom ve benzeri video konferans uygulamaları üzerinden ders işleme yollarının tecrübe edildiğini aktaran Değer, süreçte farklı sıkıntıların da yaşandığını söyledi.
“Öğretmenlerimizin canlı ders çabaları maalesef toplum tarafından takdir edilmedi”
Milli Eğitim Bakanlığının ciddi bir çalışma sonunda EBA TV’yi devreye sokarak güzel bir çözüm ürettiğini kaydeden Değer, ancak içeriği bakımından yaşanan sıkıntılar üzerine canlı derslere geçildiğini söyledi.
Değer, “Süreç kolay değildi, çok zordu. EBA TV’de görev alan tüm öğretmenler arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum. Canlı derslerde öğretmenlerimizin çabaları maalesef toplum tarafından takdir edilmedi. ‘Öğretmen okulda olsa daha çok yorulur’ gibi bir kanaat vardı. Ben tam aksini düşünüyorum. Öğretmen arkadaşlarımız canlı derslerle iki-üç kat daha fazla efor sarf ettiler. Kimisi ev düzenini bozarak okula çevirdi. Bilgisayar ve interneti olmayan öğretmen arkadaşlarımız vardı. Telefonlarını değiştirerek daha iyi telefon almak zorunda kalanlar oldu. Bu süreçte fedakâr bir şekilde üstüne düşen görevi yerine getirmeye çalıştı. Bilgisayarın en pahalı olduğu bir dönemde bilgisayar almak zorunda kalarak canlı derslerini verdiler. Öğretmenlerimiz, okulların açık olduğu süreçten iki-üç misli daha fazla yoruldular. Daha çok strese girdiler, velilere kadar ulaşmaya çalışıldı. Telefonlarını, teknolojiyi aktif kullandılar. Bu fedakârlığın toplum tarafından görülmesi lazım.” dedi.
“Şehir ve kırsal öğrenciler arasında bir fark ortaya çıktı”
Öğrenciler acısından süreci değerlendiren Değer, “Bu süreçte şehir ve kırsal (köy) öğrencileri arasında bir fark ortaya çıktı. İnternetin olmadığı veya az olduğu kırsal kesimlerde daha çok sıkıntılar yaşandı. Köylerimizi gezerken öğrencilerin internete bağlanamadıkları için eğitimden geri kaldıklarını ifade ettiler. Bazı kırsal köylerde ise öğretmenlerimiz sınıfları EBA destek odası şekline çevirerek canlı dersleri orada vermeye çalıştılar. Peki, ‘yeterli midir?’ diye sorarsanız ben yeterli olduğunu düşünmüyorum ama hiçbir şey yapmamaktan çok daha iyidir. Rabbim, bir daha bu tür sıkıntıları yaşatmasın ve bir an önce bu süreci atlatmayı nasip etsin.” diye konuştu.
“Öğretmenler iletişim cihazı alınırken KDV’den muaf tutulmalı”
Saha çalışmalarında gördüklerini ifade eden Değer, şöyle konuştu:
“Öğretmen arkadaşlarımızın hükümetten beklentisi iletişim cihazları alınırken KDV’den muaf tutulmalarıdır. Yine okulların bütçe sıkıntısı var. Okullarını temiz hale getirebilmek için bir mücadele veriyorlar. Daha önce kantinlerden bir gelirleri oluyordu veya velilerin bir desteği oluyordu. Pandemi sürecinde bu kaynaklar okullardan kesildi. Maskeden dezenfektana kadar cebinden karşılamaya çalışıyorlar.”
“Herkeste ‘tableti ben hak ediyorum, bana verilmesi gerekiyor’ diye bir düşünce söz konusu”
Ücretsiz tablet dağıtımı meselesine de değinen Değer, “Ülke genelinde 450 bin tablet dağıtımı söz konusu oldu ama talep bunun çok üstünde. Bu mesele okul, veli, öğrenci ilişkisini bir noktada zedeliyor. Herkeste ‘tableti ben hak ediyorum, bana verilmesi gerekiyor’ diye bir düşünce söz konusudur. Buda beraberinde kaygıları getiriyor. ‘Acaba geldi de bana mı verilmedi’ diye bir düşünce hâkim oluyor. Veli, defalarca okulu arıyor ve öğretmenlerimiz bunu izah etmekte zorlanıyor. Ya bir kriter olması lazım, ya da daha çok sayıda tablet dağıtımının yapılması lazım ki; gerçek anlamda uzaktan eğitimin işlevi yerine gelsin.” dedi.