Ekonomik, sosyal, siyasal, politik ve kültürel kaos ve çatışmaların yaşandığı doksanlı yılları bitirmiş, gençlikten olgunluğa adım attığım iki binli yılların başındaydım. Kargaşa ve kaosun toz-bulutu arasında uzun bir adam çıkıp o kadar gür bir seda ile ses verdi ki; çevrede konuşan, bağrışan, tartışan, vuruşan herkes bir anda pür dikkat kesilip, bu herkesin sesini bastıran uzun mu uzun adamı dinlemeye başladı. Adam o kadar güzel şeyler diyordu ki neredeyse memlekette kimse bu güne kadar bu kadar önemli, güzel ve cesur sözler ne duymuş ne de hayalini kurmaya cesaret etmişti. Bir anda kalabalıkların önemli bir kısmı bu Uzun Adam'ın etrafında toplanıp karışık, düzensiz ve uğultudan ibaret sesleri bırakıp tek ses olmaya başladılar. Bu tek ses güce dönüşerek geriye kalan diğer bağrışma ve itiraz seslerini yavaş yavaş kısmaya ve etkisizleştirmeye başladı. Bu Uzun Adam neler söylemiyordu ki: kâh batıya, kâh doğuya, kâh sağa, kâh sola, kâh kuzeydekine, kâh “güney”dekine öyle laflar ediyordu ki şahsen beni mest edip kendimden geçiriyordu. Ne “one minute”ler çekiyordu bunlara içimizdeki yağları eritircesine.
Gün geçtikçe çevresine toplanıp tek ses olanların sayısı artmaya başladı. Kim bu adamın, gür sesinden önce ABD'yi ziyaret edip bazı temaslarda bulunduğunu önemsiyordu ki. Ya da yaptıklarından sonra ne anlamı vardı ki bu ziyaretinin. Unutulup gitmişti bile. Çevresine çok güvendiği sevimli cüceleri aldı. Onlara çok güveniyordu. Ancak bir sorun vardı gidişatta. Ona güç yetiremeyen ya da uzunluğundan yararlanmak isteyen bir kısım kurtlar kuzu postuna bürünüp en kuzu adamlardan daha kuzu bir eda ile meleşmeye başladılar etrafında. Bu kurtları, saldırıya uğrayanların dışında fark eden de ya da fark etmek isteyen de yoktu. Ne kadar ikâz ettilerse de Uzun Adam ve dirayetsiz akillerine (cücelerine) dinletemediler kurdun arada bir görünen yırtıcı dişini, posttan kaçan kulaklarını, karanlıkta parlayan gözünü. Bu Kuzu Meleyişli Kurt'lar bazen öyle kurtları bertaraf ediyorlardı ki onların kurt olduğunu ancak kuzuları koruyan çobanlar fark ediyordu. İtiraf edeyim ki ben de görüyordum. Zamanla palazlanan Kuzu Meleyişli Kurtlar ayıları aç bırakıyor, çakalları tecrit ediyor, aslanları da kafesliyordu Uzun Adamın desteği ve değneğiyle. Aslanların hain olduğuna da inandırmışlardı Uzun Adamı. Buna karşılık Uzun Adam memleketin her bir vahasını-merasını, konağını-kaymağını, makamını-manasını, kasasını-asasını… Ne istedilerse verdi.
Bütün yırtıcıların bertaraf olduğuna ve tek yırtıcı kaldığına inanan Kuzu Meleyişli Kurt sıranın Uzun Adam'a geldiğine inanarak saldırmaya başladı. Kurt çok güçlenmiş Uzun Adam ise çok uzundu. Kapışma ve boğuşma sahnesi iki yıldır devam ediyor. Henüz yenişemediler. Ancak Uzun adamın başında kurtulması gereken en az bu Kuzu Meleyişli Kurt kadar tehlikeli bir bela vardı ki bu belayı tarif etmek çok zordur: Söylemi halktan, eylemi caştan; yiyeceği handan, içeceği kandan; tebessümü sırtlandan, teveccühü ayıdan; cesareti kediden, şecaati yezidten; tasası Hans'tan, yasası Baas'tan; korkusu aslandan, çoşkusu havandan, kurt ve ayıdan mütevellit “ucube” görünümlü bu bela her gün bu çokça maskelerinden birini kullanarak ve cücelerinin kısalığından da yararlanarak Uzun Adamı masaya çekmişti bir kere. Uzun adam çevresindeki yedi cüceyi çok seviyor ve güveniyordu. Ancak cücelerin boylarının kısalığı akıllarına ve cesaretlerine de sirayet etmişti.
Nihayetinde uzunca hikâyesini anlatmaya gerek görmediğim bu kurt ve ayıdan mütevellit “ucube”de Kuzu Meleyişli Kurt gibi parmağında oynattığı Uzun Adam'ın cücelerinin zaaflarından da yararlanarak Uzun Adama saldırmaya ve masayı devirmeye başladı baş vezirinin ABD ziyareti sonrasında.
Ayrıca Kuzu Meleyişli Baş Kurdun ABD'yi mesken tuttuğunu söylemeye gerek yok zannedersem.
Uzun Adam son bir çırpınışla ve cücelerinin verdiği raporla daha önce Kuzu Meleyişli Kurt tarafından aslan hariç kafese konulan derdest edilen ayı, kurt, sırtlan ve çakalların hepsini salıverdi Kuzu Meleyişli Kurt'tan intikam alacakları hesabıyla. Öyle ya… bu çorabı başlarına Kuzu Meleyişli Kurd'un ördüğü düşünülüyordu. Ancak öyle olmadı. Salıverilen bu düşmanlarının hepsi aynı vahada toplanıp şimdiye kadar hiç hazzetmedikleri kurt ve ayıdan mütevellit “ucube”yi baş tacı ederek büyük bir ittifak kurdular.
Uzun Adam bu… Uzunluğundan ve dikliğinden hiçbir taviz vermeden cücelerine olan güvenini de tazeleyerek yeni hamlelere girişiyor. Bu günlerde Ucube'yi bertaraf etmenin hesabı ve kavgası içerisinde.
Kendisine karşı oluşturulan ittifakın mimarının aslında himayesinde durduğu ABD olduğunu ya bilmiyor ya da bilumum düşmanlarının kucağında durduğu ABD'nin himayesinde olmanın adetten olduğunu rapor etti yedi cüceleri ona. Oysa askerlerinin halen ‘doksanlı' kafada olduğu polislerinin önemli bir kısmının Kuzu Meleyişli Kurt'a biatlı robotlar olduğunu bilmiyormuşçasına hamleler yapıyor. Bu şartlarda her hamle bir aşınma ve yıpranma getirir. Gölgesine sığındığı ve üslerinin kullanımı dahil her türlü işbirliği geliştirdiği ABD'nin himayesinden düşüyorken eteklerine tutunma gayretinin nasıl bir kurtuluş getireceğini ya da düşüş hızını yavaşlatıp yavaşlatmayacağını hep birlikte göreceğiz. Cüceler ise cüsseleri gereği düşerlerse bile tahribat az olur ve çarçabuk tutunacakları yeni etekler bulabilirler.
Oysa şu cücelerden başarısızlığın hesabını sorup bulaşık yıkamaya gönderse, kafese attığı ve aşiretini tecritte tuttuğu aslan ailesi gibi samimi ve halkçı yapıları görebilse, onlarla ilişki geliştirebilse belki o zaman gerçek bir kurtuluş yolu bulabileceği gibi postlu dostları da bertaraf etmiş olur. Ya da Uzun Adam'ın hikayesinin de sonu yaklaşıyor galiba. Ya cüceler…